İSLAM İLE BATI'NIN ARASINDAKİ DERİN FARKLAR

KADIN VE AİLE KASIM 85

Dünya üzerinde pek çok kültür var; değişik hayat felsefeleri, yaşam şekilleri mevcut. Acaba hangisi en doğru ve en güzeli; hangisi insanlığa daha faydalıdır; hangisine göre hayat sürülürse mutluluğa erilir; Rabbimiz hangisinden hoşnut ve razıdır?..

Bu soruları cevaplandırmak kolay değildir, derin bilgi uzun inceleme ve mukayeseli araştırma ister.

Akla ilk önce, çarpıcı görünümü ve şaşaalı teknik başarı ile Batı Medeniyeti geliyor. Halbuki batı medeniyetinin aklen ve kalben hasta olduğunu, insanlığı felakete sürüklediğini birçok Batı'lı mütefekkir ve feylesof kesinlikle ifade etmekte, kurtuluş yolları arayıp durmaktadırlar.

Gerçekten, bizim de bu çılgın ve bunalımlı medeniyete hayretimiz günden güne artmaktadır. İnsani prensipleri tek taraflı olarak sırf kendi menfaatleri için kullanır, başkalarına hak tanımaz, masum ve müdafaasız milletleri acımasız yok ederler. Kibrin ve gösterişin zirvesine çıkmışlar, zevk ve sefada, frengili-aidsli bir yol tutturmuşlardır. Namus ve aile mefhumu aralarda ayaklar altına düşmüştür. Fertler arasında sevgi ve saygı bağları çözülmüş, nesiller içkiye, esrara, şehvete kurban olmuş, hippiliğe, punkluğa sapmıştır.

Üstelik bu acınacak hallerine bakmaz, sütün dini ve sosyal müesseseleriyle kültür emperyalizmine kalkışır, diğer milletleri de kendi bataklıklarına sürüklemeye çalışırlar. Kitaplar, mecmualar, filmler, tiyatrolar, eğitim müesseseleri, özel okullar, kurslar, burslar, davetler, tahsiller ile amaçlarına erişmeğe uğraşır dururlar.

Aralarına gittik, onları yakından tanıdık, iç yüzlerine vakıf olduk, gizli niyetlerini anladık. Zavallılarmanevi bakımdan perişan durumdalar. Bizim onları örnek almamız, yaldızlı görünüşlerine kanmamız, hasta kültürlerine tabi olmamız, mahv olmamız demektir.

Biz artık, kendi ve kültürümüzün üstünlük ve mükemmelliğini milletçe görmeli, onlara dört elle sarılmalı, taklitten sıyrılıp evlatlarımızı şahsiyetli, edepli, ahlaklı, sevgili-saygılı, ilimli, irfanlı, sorumlu, çalışkan, verimli halis Müslüman kimseler olarak yetiştirmeliyiz. Çok titiz ve dikkatli olalım ki Batı'nın manevi hastalıkları bizim nesillerimize bulaşmasın; aile yuvamız dağılmasın; milletimiz maddeten ve manen çökmesin.

Sözümüzün binlerce delilinden bir-iki tanesini teberrüken Sevgili Peygamberimizin s.a.s. hadis-i şeriflerinden seçerek veriyoruz. Herkes İsl(m'ın sonsuz güzelliklerinden ve emsalsiz üstünlüklerinden num(neler görsün ve Müslüman anneler ve Batı'daki köpek beslemeyi tercih edip evlat yetiştirmekten kaçan sorumsuz bayanları mukaayese ederek İsl(m kültürü ile Batı'nın farkını iyice anlasın diye..

Abdullah İbni Ömer radıyallahu anhümadan naklen et-Tabar(n('nin kaydettiğine göre Peygamber efendimiz buyurmuştur ki:

"Kadın, hamileliğinde, doğum yapıncaya, bebeği memeden kesinceye kadar, Allah yolunda hudutlarda nöbet bekleyen mücahid gibidir (Daima öylece sevap alır durur). Eğer bunlar arasında ölüverirse ona şehit mükaafatı ve ecri vardır."

Abdurrahman İbni Avf r.a.'den ise Efendimiz s.a.s. şöyle buyurduğu rivayet olunmuş:

Kadın hamile kaldığında, bu onun için, gündüz oruçlu, gece namazlı, rabbına gönülden teslim olmuş, mücahid bir kimsenin ecir ve mükaafatı gibi manen kazanç sağlayan bir durum hasıl eder.

Doğum ağrısı tuttuğunda, hiçbir mahluk onun ne kadar çok ecir ve mükaafat kazandığını hakkıyla idrak edemez.

Çocuk doğurunca bebeğin memeyi her soruşunda (emişinde) veya her süt vermede anasına, bir can ihya etmişcesine sevap gelir.

Çocuk büyüyüp memeden kesilme zamanı gelince vazifeli melek her iki omuzuna vurarak der ki:

-(Hiç günahın kalmadı, hak oldun) Haydi işe (hayata) günahsız olarak yeniden başla.