İYİ NİYETLİ, TARİHİ BİR UYARI
Prof. Dr. Halil Necatioğlu
İslam Mayıs 98
İslâm, hak din, Hz. Adem'i a.s. yaratan, Hz. Musa'ya a.s. Tevrat'ı, Hz. İsa'ya a.s. İncil'i indiren Allah celle celâluh, ahir zaman peygamberi Muhammed-i Mustafa'ya a.s. da Kur'an-ı Kerîm'i vahyetmiş, O'nu bütün insanlara server ve önder ve peygamber eylemiş; yahudi, hristiyan, budist... herkesin O'na inanması, bağlanması, uyması, tabi olması lazım; Cenab-ı Hakk'ın rızasını kazanmak ve saadet-i dâreyne ermek istiyorsa... başka gerçek din, hak yol, sahih inanç, makbul itikad, doğru seçenek yok; hak yol İslâm, tek yol İslâm...
İslâm aynı zamanda akla, mantığa, ilme, hayata, çağa da uygun, güzel, sağlam, sağlıklı, doğru, mâkul, olumlu, verimli ve yararlı... Başka dinlere mensup binlerce, yüzbinlerce insan, İslâm'ı inceleyince beğeniyor, müslüman oluyor; hergün yeni bir haber, yeni bir müjde ile seviniyoruz: Filanca senatör, falanca filozof, şu âlim, şu profesör, şu rahip, şu papaz müslüman olmuş diye... gazeteler, kitaplar yazıyor.
Biz, 8'inci asırdan beri müslümanlığı tanımağa başlamış bir milletiz, asırlardan beri müslüman yaşamış, İslam'a hizmet etmiş, İslâm ülkelerine önder olmuşuz. Şiiri, edebiyatı, mimarisi, sanatı ile bize ait, sevimli, değerli, önemli, zarif, nezih, kibar, yüksek bir medeniyet kurmuşuz; cümle cihan halkının takdirini, hayranlığını kazanmış, beğenilmiş, taklid olunmuşuz. İslâm bizim milli benliğimizin, saygın kişiliğimizin temeli, özü, esası; örfümüz, âdetimiz, yaşantımız, ahlâkımız, hal ve gidişimiz, zevkimiz, şevkimiz, cömertliğimiz, kahramanlığımız, merhametimiz, âlicenaplığımız, ondan kaynaklanıyor. Maazallah İslâm'dan ayrılır, sıyrılır, soyunur, uzaklaşırsak herşeyimiz çöker, mahv oluruz, hem dünyada hem ahirette perişan oluruz.
Ülkemiz bize müslüman ecdadımızın bir emaneti ve mukaddes yâdigarı. Bu toprakları, zaferlerimizi, hürriyet ve istiklalimizi, millî marşımızı, müslüman geçmişlerimize, fedâkâr ve cömert müminlere, mübarek gazilerimize ve aziz şehitlerimize borçluyuz.
Biz yeni nesiller, bu tabii ve tarihi akışın devamıyız; yani müslüman olmamız, İslâm'ı sevmemiz, dinimizin ahkâmına sarılmamız son derece doğal. Mesela Zübeyde Hanım nasıl başörtülü ise benim kızım ve torunum da gayet tabii başörtülü olacak; Latife Hanım nasıl çarşaflı ise, elbette bazı bacılarımız çarşaf giyinecek; M.Kemal nasıl Cuma kılmış, hutbe okumuş, İslâm'ı öven sözler sarf etmişse, elbette pek çok kimse cumaya gitmek, hutbe dinlemek isteyecek; Birinci Meclis nasıl dualarla, tekbirlerle açılmış, sakallı, sarıklı, cübbeli şeyhlerle, hocalarla teşkil edilmişse, elbette sarık, cübbe, sakal, dua, tekbir hoş görülecek, hocalar, şeyhler, müritler hayırla yad edilecek, aziz şehitlerimize hatimler indirilecek, mevlütler okunacak, resmî merasimler yapılacak, fatihalar ihdâ olunacak.
Demek ki bizim halimiz, durumumuz, dindarlığımız tesettürümüz, sakalımız, namazımız, cumamız, orucumuz, ramazanımız, kurbanımız, zikrimiz, tesbihimiz, tekbirimiz tabiî, tarihî, mantıkî, mâkul... Asıl gayr-i tabiî, gayr-i millî, gayr-i medenî, gayr-i insanî, gayr-i mantıkî, gayr-i mâkul olan, acaip ve garip olan, bunlara düşmanlık besleyip, bunları engellemeğe çalışanlar... Bu İslâm düşmanları, bu başörtü zalimleri, bu İmam-Hatip, Kur'an Kursu ve cami engelleyicileri; bu milleti, devrimci ve gerici diye bölücü, dindarların kurduğu şirketleri, vakıfları, dernekleri, radyoları, televizyonları kapatıcı her türlü meşru ve yasal çalışmalarına saldırıcı, insan haklarını hiçe sayıcı, hürriyetleri kısıtlayıcı, demokrasiyi kaldırıcı, diktayı alkışlayıcı, meclisi hiçe sayıcı, seçim olur da filan parti kazanırsa kan gövdeyi götürür diye millî iradeye karşı çıkıcı çağdışı, gaddar, kindar, hunhar, cebbar, barbar zihniyet nereden çıktı, niye çıktı, ne yapmak istiyor? Kim bu, cumhuriyet, demokrasi, hürriyet, anayasa, meclis, kanun, nizam, hak, adalet, insaf, iz'an, iman, irfan düşmanları? Arkalarında, yanlarında kimler var? Sayıları, güçleri ne? Bu vahim ve elim hastalığın tedavisi nasıl olacak?
Yurt içi ve yurt dışında konuştuğum herkes bu gibi soruları soruyor, hayretini, üzüntüsünü ifade ediyor, endişesini dile getiriyor.
Bu zihniyet iç huzur ve barışı tehdid etmekde. Dindarlar fevkalâde tedirgin, halk bölünüyor, düşmanlık ve kinler bileniyor, ülke patlamaya hazır bir barut fıçısı haline geliyor, emareler, göstergeler, işaretler, söylentiler, hattâ beyanlar bu yönde...
Ülkesini, halkını, askerini, ordusunu, hürriyetini, dinini, imanını seven, iyi niyetli, sulhsever insanlar olarak bu gidişe son derecede üzülüyoruz. İlgililerin, halkın tansiyonunu ölçmesi, sabrının zorlandığını anlaması; anayasa, kanunlar ve özellikle din-vicdan-ibadet-ticaret-siyaset, seçme-seçilme, tahsil, teşebbüs hak ve özgürlüklerinin çiğnenmesine meydan vermemesi gerek. Aksi takdirde ülke ve kendileri çok büyük zarar görebilir, diye düşünüyoruz.
Bütün ilgilileri, akl-ı selîme, insafa, adalete, insan haklarına riayete. Anayasaya ve kanunlara uymaya, meclise saygı duymaya sevgi ve saygıya, sabır ve sükûna, sulh u salâha, ahde vefaya, güzel ahlâk ve âdâba, itidal ve fazilete davet ediyoruz.