Akl-ı Selîme ve insafa dâvet!
Prof. Dr. M. Es'ad COŞAN
İslâm, Ağustos 1997
Biz, şehitlerin, gazilerin, mücahidlerin, cennetmekân Fatih Sultan Muhammed Han'ın torunlarıyız. Küfrün o zamanki en büyük mümessili olan Bizans'ı yıktık, bu diyarlara İslâm'ı, tevhid inancını, güzel ahlakı getirdik; onu Avrupa'ya taşıdık, Balkanlar'ı Orta Avrupa'yı müslümanlaştırdık, üç kıtaya kök saldık, adaletle insafla devlet yönettik; dünyanın en büyük manevî medeniyetini kurduk, en zarif manevî, maddî, ilmî, fennî, edebî, mimarî, insanî, bediî eserler ürettik, cihanı kendimize hayran eyledik. Bunları iman sayesinde, İslâm sebebiyle, güzel ahlakımızla, temiz örf ve adetlerimizle başardık, Mevlânâ'ların, Yunus'ların, Hacı Bektaş-ı Veli'lerin, Hacı Bayram-ı Veli'lerin, Ebussuud'ların, Taşköprîzade'lerin, Katip Çelebi'lerin, eliyle, duasıyla bereketiyle sağladık.
İslâm'dan hep fayda gördük, hayır gördük, istifade ettik. Savaşları, az sayıyla îman gücüyle kazandık. Barışla İslâm ahkâmına göre huzur ve saadetle yaşadık. Tertemiz yuvalarda, ağzı dualı, başı başörtülü mübarek, evliya annelerin helâl sütleriyle büyüdük. Sapasağlam ahlaklı, namazlı, niyazlı, sakallı, tespihli babaların helâl kazançlarıyla beslendik, ak sakallı nuranî dedelerin ellerini öpüp hayır duasını aldık. Sevgi, saygı, edep, ahlak ve iman timsali ninelerimizin nasihatlerini tuttuk, öğrettikleri bilgileri ezberledik... Tepeden tırnağa giyim, kuşam, usûl, erkân, adab-ı muaşeret, tavır, eda, niyet, zihniyet, faaliyet, icraat, sanat, ticaret, örf, âdet herşeyimiz İslâmdandır, müslümancadır. Kur'an-ı kerimden, sünnet-i seniyyeden şerîat-ı Ahmediye'dendir.
Müslüman olarak doğduk, müslüman yaşıyoruz, inşaallah müslüman olarak, iman-ı kâmil ile şehid dereceleri alarak ahirete göçmeyi arzu ve temenni ediyoruz.
Bu diyarlar bizim öz malımız, dedelerimizin bize emanet ve yadigârı. Biz buralara uzaydan, uzaktan, ithal yoluyla, sığıntı olarak da gelmiş değiliz. Asırlardır buraların sahibiyiz. Cihan harbinde, istiklal harbinde ailelerimizden nice şehidler verdik. Bu toprakları İslâm ve müslüman düşmanlarına çiğnetmedik, düşmanı anadolumuzdan kovduk; yurdu imara, yıkıkları tamire, yaraları sarmağa koyulduk, kalkınma yarışına girdik, diğer milletleri geçmeğe ilerlemeğe, yükselmeğe, güçlenmeğe müthiş bir azmimiz var. Bu devlet bizim, bu millet bizim, bu vatan bizim evvel Allah!
Şimdi birileri çıkmış tarihi, ilmi, aklı, mantığı, insafı, merhameti, hakkaniyeti görmezlikten gelerek bu halka yan ve yamuk bakıyor, bu milleti itham ediyor, iftira ediyor; PKK'dan daha tehlikeli görüyor, müslümanı düşman sayıyor, İslâm'ı hedef alıyor. Ne korkunç vehim, ne müthiş iddia, ne zalim suizan, ne saçma görüş, ne haksız kanaat, ne vefasız tavır, ne iğrenç durum, ne kâfirce laf! Allah'ın ilahi adaleti elbette bir gün söyleyen, düşünen, yazan ve çizenlerin yakasından tutup, hesap soracak, cezalarını verecek!
Kim bunlar? Bu ne cür'et? Bu ne pervasızca sataşma! Bunlar bu milleti ne sanıyorlar? Bu cesareti nereden alıyorlar? Kime dayanıp, kimlere güveniyorlar? Çok garip, çok acaip bir iş!
İç ve dış basın ve yayından, özel kaynaklardan, ilgili ve bilgililerden alınan haberler karmakarışık; devlet, millet, ordu, adalet, emniyet teşkilâtları, meclis, partiler, milletvekilleri, iş adamları, içtimai kuruluşlar, işçi teşekkülleri ve halk şiddetli bir cepheleşmeye sürüklenmek isteniyor.
Birileri milleti birbirine düşürüp, ülkeyi parçalamak niyetinde. Dış güçler kuvvetli, ileri, gelişmiş bir Türkiye'den korkuyor, onu çelmelemeğe çalışıyor. Karışıklığı çıkaracaklar, sonra bulanık suda balık avlayıp atı alan Üsküdar'a geçecek, millet de arkasından bakakalacak! Niyetleri böyle! Perdenin arkasında Kıbrıs'ın elden kaçırılması, Güneydoğu'nun mümbit ovalarının İsrail'e kaptırılması, Doğu Anadolu'nun Ermenilere, Batı Anadolu, Trakya ve İstanbul'un da Yunanlılara peşkeş çekilmesi var. Eh belki müslümanlara da Tuz Gölü çevresindeki bazı çorak toprakları bırakabilirler!
Bunun karşısına ancak ve ancak İslâm'a ve îmana sarılarak, şehid olmayı cana minnet bilerek, el birliği, güç birliği, yürek birliği yaparak çıkabiliriz. Onun için çok uyanık olalım, "Layıklık elden gidiyor" palavralarına asla kanmayalım, kimse kimseyi aldatmasın; ülkede İslâma saygı ve müslümana sevgi olmadan din ve vicdan hürriyeti; din ve vicdan hürriyeti olmadan da demokrasi ve cumhuriyet olamaz; birbirimizi ve her türlü resmî siyasî, idari, içtimai, askeri, adli, mülki, müesseselerimizi düşman görmeyelim, düşmanın onları kendi emellerine uygun kullanmasına, istismar etmesine fırsat vermeyelim, hürriyetlerimizi ve haklarımızı ve topraklarımızı kaptırmayalım, anayasayı ve kanunları işletelim, suçluya aman tanımayalım, kötü niyetlileri iyi teşhis edelim, kanunî cezalarının verilmesini mutlaka sağlayalım, huzur ve sükûnu, istikrar ve istiklâli muhakkak temin edelim.
Aziz Türkiyemiz , tüm Türk aleminin ve bütün dünya müslümanlarının gözbebeği, tek ümidi ve son sağlam kalesidir. Nice mazlum ve mağdur ülkeler, zavallı halklar var, bizi çok seviyor, bizden çok şeyler bekliyorlar, yüz milyonların, hatta milyarların gözü üzerimizde.
Hal böyle iken içimizen bazı cahil ve gafiller, sömürgeci İslâm düşmanlarına kanmamalı; zâlim, kâfir, gaddar ve hunhar güçlerle işbirliği yapmamalı; tarihimize, halkımıza, milli irfan ve vicdanımıza ters düşmemeli, devleti millete düşman etme, milleti devlete karşı gelme durmuna itmemeli; nice emeklerle kurulan cumhuriyet ve demokrasiyi rafa kaldırmağa, dikta ve baskı rejimi kurmağa heveslenmemeli! Bu çok yanlış, çok tehlikeli ve çok kötü olur. Bundan kimse kâr etmez, dünya karışır, Ortadoğu kan gölüne döner, kıyamet kopar.
Bizden acizane hatırlatma! Dost acı söyler, düşman güldürür; kimse müslümanın bedduasını, mazlumun ahını almasın, Allah'ın gazabını kendi üzerine çekmesin!