ZORLU, MUHATARALI, ÖNEMLİ, CİDDİ GÜNLER
Prof. Dr. M. Es'ad COŞAN
İslam, Temmuz 1997
Allah'a sonsuz hamd ü senâlar olsun! O'nun bizim rabbımız olması, bize izzet ve devlet yeter; bizim O'nun kulu olmamız, en büyük şeref! Biz, elhamdü lillah ki müslümanız, ne mutlu bizlere! Bundan önde, bundan önemli sıfatımız yok; ezelden müslümandık; son nefesimize kadar da müslüman olarak yaşamak, iman-ı kamil ile ahirete göçmek, Rabbımızın huzuruna, sevdiği, razı olduğu kullar olarak varmak; cennetine, cemaline ve rıdvan-ı ekberine ermek istiyoruz. Bu bizim hakkımız, ülkümüz, emelimiz, amacımız, hedefimiz, nimetimiz.
Bu diyarlar bizim, bu topraklar bize ecdad yâdigârı; en mühim en mukaddes emanet. Biz buralarda sığıntı, misafir, yolcu, yabancı da değiliz, hürüz, serbestiz, rahatız. Buraların sahibi, mâliki, patronu, yöneticisi, üreticisi, koruyucusu, bakıcısı, bekçisi biziz. Asırlardan beri buralara hükmettik, çevre devletleri fethettik. İslâmı yaydık, nice ulusları müslüman eyledik, eşsiz emsalsiz bir medeniyet kurduk, cihana, imanı, ihlâsı, edebi, güzel ahlâkı, fazîleti, cemali, kemali, insaniyeti öğrettik.
Şimdi birileri çıkmış bizim güzel dinimize yan bakıyor, lâf atıyor, bizi müslüman yaşamaktan uzaklaştırmaya kalkışıyor, halkın iradesine karşı çıkmak, ona istemediği şeyleri zorla yaptırmak, onun haklarını elinden almak, hürriyetlerini kısıtlamak istiyor, hem de devlet adına, millet için, kanun namına filân diyerek! Böyle rezalet, böyle kepazelik, böyle alçaklık, böyle saçmalık, böyle ahmaklık görülmüş şey değil!
Bunlar İslâm'a, insanlığa, insan haklarına, hürriyetlere, T.C. Anayasası'na, kanunlara, akla, mantığa, ilme, irfana, basirete, hikmete, nezakete, iyi niyete tamamen aykırı, taban tabana zıt, çok vahîm, çok çirkin girişimler... Gazetelerde, televizyonlarda aklı başında, yurtsever, cesur, bilgin, olgun kişilerin bunlara karşı çıkışlarını okuyor, görüyor, seviniyor, beğeniyor, alkışlıyor, tüm kalbimizle destekliyoruz. Elhamdü lillah halkımız ârif; ülkemizde iyi yetişmiş ilim ve fikir adamları, medenî cesareti yüksek aydın kafalı, temiz yürekli şahsiyetler çok; ama şirret, meret, farfara, yaygaracı, muğalatacı, şaşırtıcı, yanıltmacı, sırtını dış kuvvetlere dayamış fitneci ve fesatçılar da var; bunların reklâm ve propaganda âletleri kuvvetli kadroları, uzman önemli mevkileri her nasılsa ele geçirmişler, imkanları çok geniş. Kendilerinin çok küçük azınlık olduğunu bildiklerinden iyi hazırlanmış, sıkı teşkilâtlanmış, çok araç, gereç, âlet, edevat, gazete, televizyon, dernek, müessese edinmişler; milletin sırtına sülük gibi yapışmışlar, zehirli kene gibi başlarını millî bünyemizin içine gömmüşler, ha bire zavallı halkın kanını emiyor, iliğini sömürüyorlar.
Bunlarla mücadele kolay değil, her kılığa giriyor, fırıldak gibi fıldır fıldır dönüyor, oyundan oyuna geçiyor; yana, arkaya, sağa, sola kaçıyor, bazı güçlerin arkasına sığınıyor, bir çaresini bulup adaletin pençesinden, halkın gazabından sıyrılıp savuşuyorlar.
Çok dikkatli, çok basiretli, çok uyanık olmak zorundayız; doğru yayınları izlemeli, çok düzenli, çok ilmî çalışmalıyız. Çok para harcamamız, çok araç gereç tedarik etmemiz lâzım. Dostu, düşmanı iyi teşhis ve tespit etmek gerekiyor. Yanlışlıkla dostu incitmemeli, düşmanı da dost sanıp bağrımıza basmamalı, harim-i ismetimize sokmamalıyız.
Bütün iyi niyetli, yurtsever, dürüst, sağlam insan ve teşkilâtlarla işbirliği yapmalı saflığından dolayı yanılan, yanlış yeri destekleyen kimseleri uyarıp uyandırmalı, safımıza ve tarafımıza kazanmalıyız.
Bu devirde, bu şartlar altında düşmanın gülücüklerine kanıp gevşemek veya iltifatına aldanıp düşman tarafında yer almak büyük vebaldir. Düşmana vurulacak bir darbe bu işbirlikçilere isabet ederse sorumluluk kendilerine ait olur. Bu çok iyi biline!
Zorlu, muhatarlı, önemli, ciddî bir dönemden geçiyoruz; kritik günlerde yaşıyoruz; herkes aklını başına toplasın, görevini yapsın ki sahil-i selâmete çıkabilelim.
Zafer mutlaka, eninde sonunda inananların olacaktır, Allah'ın izniyle! Ne mutlu sorumluluğunu müdrik olanlara; ne mutlu hakkı tutan, hayrı gören, doğruyu işleyenlere!