HAKKI BULMAK, HAKKI SEVMEK, HAKKA UYMAK GEREK!

Prof. Dr. M. Es'ad Coşan

Bir insanın doğru hareket edebilmesi için, önce doğrunun ne olduğunu bilmesi gerek. Hayatta birçokları doğruyu bilemiyor, bulamıyor; doğru diye eğrilere, yalanlara, yanlışlara, hatâlara sarılıyor; ömrünü boşa harcıyor, günaha giriyor, iyi sonuca ulaşamıyor, ziyan ediyor, hüsrana uğruyor. Cenâb-ı Hak taâlâ ve tekaddes hazretleri cümleye rahmeylesin; akıl, fikir, ilim, irfan, iz'an, basîret, hidayet ihsân etsin; hakkı hak olarak görüp ona uymayı nasib buyursun!..

Hakkı, hakîkati, doğruyu, iyiyi, uygunu, münasibi, mütenâsibi aramak, bulmak, saymak, sevmek, tebcîl etmek, baş tacı eylemek, rehber edinmek her olgun, ergin, bilgin, bilge, erdemli, değerli kişi için en başta gelen şarttır. Bu çok büyük bir nimet, çok ulu bir devlet ve saadettir; çok muazzam bir servet, çok muhteşem bir âtıfet ve inâyettir. Ne mutlu hakkı bilenlere, doğruyu temyiz, tefrik ve takdir edebilenlere!..

Hakkı, doğruyu, iyiyi, güzeli bildiği halde ona gereken ilgi ve ihtiramı, izzet ü ikramı göstermeyen, ittibâ ve iktidâ etmeyen, râzı ve tâbi olmayanlar çok büyük bir gabâvet ve dalâlet içindeler, çok feci bir suç ve cinayet işlemiş oluyorlar. Kendilerine yazık ediyor, hüsran ve ziyana adetâ çanak tutuyor, hezîmet ve hızlânı peşîn olarak tercih etmiş bulunuyorlar.

Maalesef ülkemizde bu cinsten savruk ve abuk sabuk insanlar pek çok. Elindeki büyük nimetin farkında değil; hakkı bırakıp bâtılı uyguluyor, doğru yolu terkedip eğriye sapıyor, sevaptan kaçıp günaha batıyor, şakàveti saadete tercihle; şuursuzca, körce, ahmakça, aptalca işler yapmaya ömür boyu devam ediyor.

En basitinden en yükseğine, en incesine, en önemlisine kadar her konuda böyle hatâlı davranışlar görüyorum, dostta düşmanda, devrimbazda müslümanda, gençte yaşlıda, kentlide köylüde, televizyonda, gazetede, dergide, ülkemizde, dışarıda...

Adam "Müslümanım elhamdü lillâh!" diyor, ama içki içiyor, faiz yiyor. "Dervişim, ehl-i tasavvufum, tarikattanım" diyor, şeytana uyup nice hatalı işler yapıyor, zikrini tesbihini çekmiyor, kötü huylarından vaz geçmiyor, nefsini ıslah etmiyor, sevabı günahı düşünmüyor; hesabı, kitabı, azabı, mahkeme-i kübrâyı hesaba katmıyor. "Aydınım, münevverim, müslümanım, bilgiliyim, yazarım, çizerim" diyor, Kur'an-ı Kerim'e, Şeriat-ı garrâya, ahkâm-ı dîniyyeye aykırı muhalif sözler söylüyor, yanlış fâsid fikirler besliyor, hatâlı, veballi kanaatler ileri sürüyor.

Söz veriyor, sözünden cayıyor; hayır yapmaya niyetleniyor, sonra vaz geçiyor; va'd ediyor, sonra va'dinden hulf ediyor.

Derviş hocasına bağlanıp bey'at ediyor, o bağlılığına vefa göstermiyor, sözünde durmuyor, aklına ne eserse onu yapıyor.

Kendisi ümmî ve cahil ama, alim ve kâmilleri tenkid ediyor, beğenmiyor, dinlemiyor, izlemiyor, desteklemiyor.

Alevî, Hazret-i Ali --radıyallahu anhu ve kerremallahu vecheh-- Hazretleri'ne ve 12 İmam'a ittibâ etmiyor.

Hanefî ama İmâm-ı Azam Efendimiz'e uymuyor, mezhebleri reddediyor, kendisi ictihada kalkışıyor, haddini bilmiyor, haddi aşıyor.

Medenî ama insan haklarını çiğniyor, hürriyetçi ama despotça davranıyor, demokrat ama halkın efkârına ve ekseriyetin tercihine uymağa yanaşmıyor... vs.

Beyler! Lütfen biraz ciddî ve tutarlı olmağa çalışın!.. Var gücümüzle çalışmalıyız ki herkes hakkı ve doğruyu bilsin; bilince de ona uysun! Bu eğitimi çok ciddî yapmalıyız, bu alışkanlığı herkes benimsemeli, herkes uygulamalı! Aksi halde başarı çok zor!..

İslâm, Kasım 1996