NEREDESİN EY GERÇEK ADALET!

İSLAM AĞUSTOS 93

Halil Necatioğlu

Erzincan, Başbağlar Köyü faciasını hiç unutmamak; bu acı hadiseden çıkartılması gereken tüm dersleri çıkarmak; bir daha tekerrür etmemesi için gereken bütün tedbirleri bundan sonra titizlikle uygulamak, olayın perde arkasını iyice aydınlatmak; katliamı planlayan, uygulayan ve onları saklayıp himaye edenleri mutlaka bulmak lazım...

Görgü şahitlerinin ifadelerine göre, katiller, Sivas olaylarının ve eski 1938 Dersim isyanı harekatının intikamını aldıklarını söylemişler. Bu ifadelerden onların kesinlikle ALEVİ oldukları ortaya çıkıyor.

Halbuki Sivas Madımak otelinde çıkartılan yangından, boğulmak üzere olan birçok kişiyi cansiperane çalışarak kurtaranlar Muhsin Yazıcıoğlu'nun partisinden SÜNNİ kardeşlerimiz, halkı yatıştırmak için büyük gayret gösteren kişilerden biri çok değerli ve çok dindar Belediye Başkanı Temel Karamollaoğlu dostumuz. Demek ki olay kesinlikle sünniilerle aleviler arasında bir mezhep çarpışması değil, halkın inanç ve hissiyatını sorumsuzca tahrik ve rencide edenlere karşı bir reaksiyon.. yoksa şehrin Alevi mahallelerine karşı da bir hücum ve hareket olur, her yerde çatışma çıkar, kan gövdeyi götürürdü.

1938 Dersim harekatına gelince;

Olay cumhuriyet hükümetinin, orada çıkan tecavüzleri ve isyanı bastırmak için, 1937 ve 1938 yıllarında yaptığı askeri bir harekattır, sunnilerle kat'iyyen ilgisi yoktur. O zaman devletin başında reisi cumhur olarak ATATÜRK ve hükümetin başında başbakan olarak İsmet İnönü (ve daha sonra Celal Bayar) vardı. Harekata, Bakanlar kurulu karar vermiş ve 3. Ordu birlikleri, uygulamıştır. Olayın alevilik ve sünnilikle ilgisi yoktur. Bunun sonucu haklı-haksız bölgedeki hem alevi, hem sünni halk zarar görmüş, birçok canlar yanmış, birçok aile, başka yerlere sürgün gönderilmiştir. Hatta çok dindar, aklıbaşında, dürüst bir aile de, ta Çanakkale'ye bizim köye sürgün gönderildiği için işin mahiyetini iyi biliyoruz.

Çoğunun, spor ayakkabılı 15-20 yaş arası, birazının da 20-30 yaş arasında bulunduğu söylenen katiller, bu olayın içyüzünü doğru bilselerdi, her halde "yaşasın PKK ve yaşasın SHP" diye slogan atamazlardı. (çünkü SHP'nin başında şimdi, o zamanki Dersim harekatını uygulatan İsmet İnönü'nün oğlu Erdal İnönü var. Ama yine de katillerin ve PKK'nın o partiye bir sempati duydukları üzerinde ciddi olarak durmak gerekir.)

Şehid edilenler bizim yakın kardeşlerimiz, hac arkadaşlarımız idi; sadece sünni oldukları için, na-hak yere, suçsuz olarak, zulmen ve gadren öldürülmüşlerdir. Başkalarının intikamı, haksız ve mantıksız olarak onların üzerinde icra olunmuştur.

Katiller, bu feci ve şeni cinayeti, bu kadar engelsiz ve pervasız, rahatlık ve kolaylıkla, bu kadar uzun süren saatler boyu, aheste aheste nasıl işleyebildiler? Ellerindeki telsizle kimden emir alıyorlardı? Civardaki askeri birlikler, karakol ve resmi daire telsizleri, bu telsiz konuşmalarını mutlaka duydukları halde, neden olaya hiç müdahale olmadı? Telsizde son katliam emrini, "hiç acımayın, hepsini öldürün" talimatını kim verdi? Yakalanan sanıkları söylenildiğine göre kimler Erzincan'a gidip, hakim ve savcılarla konuşup, valinin ısrarına rağmen tahliye ederek salıverdi? Başından beri bu mazlumların feryatlarına karşı, bazı basında ve resmi mercilerdeki manidar ilgisizlik, sağırlık ve vurdum duymazlığın sebebi ne? Niye bu biçarelere sahip çıkılmadı, niye hala üvey evlat muamelesi görüyorlar?...

Bu soruların cevabı tatminkar olarak verilemezse, birçok ilgili, şaibe ve zan altında kalacak, adalet teşkilatına ve hükümetin asayiş güçlerine güven zedelenecek, mağdur ve mazlumlar haklarını bundan sonra bizzat korumak, aramak ve sağlamak zorunda kalacaklar. Türkiye'nin iç ve dış itibarı, huzur ve düzeni büyük ölçüde zarar görecektir.

Dikkat, kuşku, merak, teyakkuz, nefret ve dehşet içinde sabırsızlıkla bekliyoruz:

Katilleri mutlaka bulun, hak ettikleri cezaları mutlaka verin. Ey ilgili ve sorumlular!

Katillere, yakınlarınız bile olsa asla taviz ve yüz vermeyin ki siz de helak olmayasınız!