İŞ İŞTEN GEÇMEDEN

İSLAM, ARALIK 86

İslâm dini bizden ne istiyor, düşünelim:

Temizliğin her türlüsü, intizam, çalışkanlık, vazife şuuru, hizmet aşkı, ilim, feraset, tedbirlilik, fedakârlık, sevgi, saygı, kardeşlik, yardımlaşma, işbirliği, tebliğ, irşâd, cihad, izzet, şeref, hürriyet... vs.

İşin aslı, yazıda, kağıtta ve kitapta; veya sözde ve dilde böyle olduğu halde İslâm âleminin bugünkü manzarası ve müslümanların ekseriyetinin durumu maalesef böyle değildir. Bilhassa Osmanlıların gerilemesi ve yıkılmasından sonra daha çok barizleşen görünüm:

İlmî ve fennî gerilik, derbederlik, tembellik, gaflet, rehavet, cehalet, sorumsuzluk, bîganelik, vurdumduymazlık, keyfe düşkünlük, zevkperestlik, bencillik, hodbinlik, rekabet, tefrika, husûmet, adâvet, kendi başına buyrukluk, âsîlik, takvâsızlık, itaatsizlik, hubb-ı dünya, hubb-ı câh, hubb-ı riyaset, nefse kul olmak, şeytana uymak, düşmana boyun eğmek, zillet, esaret, zulüm, gadir... gibi binbir türlü manevî âfet ve felâket.

Allahu teala, bu âsî Müslümanları, mücrim ve günahkâr kulları ceezâlandırmaz mı? Elbette. Cezâyı çoktan hakettik. Üzerimize gökten taş yağsa yeridir. Rabbımızdan bizi lütf-u keremiyle islâh eylemesini, günahlarımızı bağışlamasını, tekrar rahmetine mazhar buyurmasını dilemekten başka elimizden ne gelir!

Aciz kanaatime göre bugün İslâm âleminin çektiği sıkıntılar, İslâm'dan ayrılmalarının, Allah'ın emirlerini tutmamalarının cezâsıdır. Müslümanların asırlardır süren gaflet, ihmal, kusur ve günahları bugün çok acı sonuçlar doğurmuş durumdadır. Halen çok büyük tehlikelere mâruz durumdayız; maddî ve manevî, dünyevî ve uhrevî helâkin uçurum kenarındayız.

Bu belâ ve cezâ Allah'tan olduğuna göre çâre de yine O'ndan gelecektir. Onun için evvelâ hepimiz dinimize dönmeli, tevbe-i nasûh ile tevbe etmeli, hak yola girmeli, hayatımıza Allahu teala hazretlerinin sevdiği ve razı olduğu çeki-düzeni vermeliyiz.

Çünkü dörtbir yanımızda sıcak savaş rüzgarları esip durmaktadır. İslâm'ın kalesi olarak birkaç ülke ayakta kalabilmiştir. Üzerimizde kara bulutlar dolaşıyor, çok hareketli günler yaşıyor, çok ciddî tehlikelerle karşı karşıya bulunuyoruz. Herşey alt üst olabilir, şavaş çıkabilir, Kaderi değiştiremeyiz. Savaş, ölüm, çok önemli hâdiselerdir ama daha beteri vardır. Ölümden aslâ korkmamalıyız, çünkü nasıl olsa birgün başa gelip çatacaktır. Yeter ki hak yolda, kâmil bir iman ile, Allah'ın sevdiği bir kul olarak ölebilelim.

Asıl tehlike gafletle yaşayıp, yanlış yolda, ters bir cephede, Allah'ın kahır ve gazabıyla, murdar olarak su-i hâtime ile âhirete göçmektir. Aklımızı başımıza derhal toplayarak tedbir almalı, böyle bir sonuçtan şiddetle kaçınmalı ve sakınmalıyız.

Bunun için geliniz şu ciddî günlerde, her hatânın başı ve her günahın kaynağı olan dünya sevgisini ve gafleti içimizden atalım. Dünyanın fanî ve dipsiz meşgaleleri asırlar boyu pekçok kimseyi oyaladı, zek-ü sefası pekçok kimseyi yoldan çıkarttı, zinetleri pekçok kimseyi aldattı, ama bu dünya kimseye kalmadı, kimseye râm olmadı. Bu bin kocadan arta kalan boyalı, acûze gelin gaddardır, sana da yâr olmayacaktır. Bakî hayata va âhiret mutluluğuna talip ol ki vefâ ondadır.

Bugüne kadar hep dünyalık için çalıştın, gel bundan sonra da âhiret için çalış, haırlan; Cenneti kazanmak, Allah'ın rızasına ermek, cemâlini görmek için gayret et.

İş işten geçmeden tüm müktesebâtını, malını, bilgini, görgünü, enerjini İslâm'a tahsis eyle, şu mazlum ve mağdur insanlığa yardıma yönel!

Ferdî olarak değil, topluca, el ele, omuz omuza, sevgi ve saygıyla, birlik ve beraberlekle hareket et ki şu şartlar altında tek çıkar yol, ancak bu görünmektedir.