BU SENENİN ŞEVVAL HİLALİ VE RAMAZAN BAYRAMININ ZAMANI ÜZERE

İSLAM, TEMMUZ 86

Halil Necatioğlu

Peygamber Efendimizin, -sallallahu aleyhi ve sellem-:

"Ramazan hilâlini görünce oruca başlayın; şevval hilâlini görünce de orucu bırakın (yani: bayram edin); eğer hava bulutlu olur da hilâli göremezseniz, içinde bulunduğunuz ayı 30 günee tamamlayıverirsiniz" tarzındaki tavsiyesi sebebiyle, asırlar boyu ramazan ayının başlaması ve bitmesi, yeni-hilâli görmekle tesbit olunagelmiştir.

Bu konuda önce şu iyice bilinmelidir ki, bir eski-hilâl, bir de yeni-hilâl vardır. Eski-hilâl, ayın son günlendeki şeklidir; yani dolunaydan son dördüne (yarım-aya) doğru küçülmeye başlayan ayın, son hafta günden güne daha da incelerek vardığı durumdur. Bu, sabahları güneş doğmadan önce (ve biraz daha sonra) görülebilir. Bu günlerde ay her sabah doğuya doğru açı olarak 12 kadar kaymış bulunur; böylece güneşin ufuktan doğma yerine ve zamanına günden güne yaklaşır, nihayet fi'len yok olur. Ayın bu sıralarda, gündüzün veya gecenin bir saatinde, dünya ve güneşle bir hizaya gelmesi hadisesi vukubulur ki, buna "kavuşum: ictima hali" derler. İctimadan sonra güneş gökyüzünde aydan öne geçer. (Halbuki ictimadan önce ay güneşten önde idi.); ay her gün yine 12 kadar geri kalmaya devam eder ve tabii artık gökyüzünde güneş batmasından sonra, yani akşamleyin görünmeğe başlar. İşte bu devrede ilk görünen ince aya yeni-hilâl denilir. Eski hilâl ile yeni görünen hilâl arasında büyük bir zaman aralığı bulunur (en aşağı bir buçuk gün).

İctima zamanını tesbitte kesinlik vardır, dakika ve saniyesine varıncaya kadar ince bir şekilde bilinebilir; nitekim, güneş tutulması hadiseleri de gözle görülebilen "özel ictima" durumlarıdır ki, herkes zamanını önceden bilip, gözleyebilir.

Buna mukabil, yeni-hilâlin görünme yeri ve zamanı konusunda ise kesinlik yoktur; konuda bazı belirsizlikler olduğunu, yani görünmenin ihtimal halinde kaldığı bölgeler bulunduğunu belirtiyorlar. Ayrıca eski ve yeni tarihlerde, dış ülkelerde ve yurdumuzda hesap yanılmalarının vukubulduğu da bir gerçektir. Bu bakımdan ru'yet-i hilâl esastır ve müneccim, muvakkit ve hesap uzmanının hesabına uymak fıkıh kitaplarımızda muteber sayılmamıştır.

Buna rağmen ülkemizde bu tesbit işi Cumhuriyet devresinde çıkarılan bir kanun ile rasathaneye bırakılmış, o da hesap ile bu işi tespit edegelmiş; artık Osmanlı devresinde adet olduğu gibi bir ru'yet-i hilâl çalışması yapmağa halk için lüzum ve imkân kalmamıştır.

Son zamanlarda ise, dış ülkelerde çalışma, diğer Müslümanhalklarla birlikte yaşama, geniş seyahat imkanları ve gelişen mükemmel haberleşme vasıtaları dolayısıyla Müslümanlar farklı zamanlarda oruca başlayıp, farklı zamanlarda bayram ettiklerinin hayretle farkına varmışlar ve bundan şiddetle huzursuz olmağa da başlamışlardır.

Artık her sene, Ramazan başlangıcı ve bitiminde büyük münakaşalar ve tadsız olaylar çıkmakta; kimi oruca devam ederken, kimi özel olarak bayram yapmakta veya birkaç arkadaş birleşip, özel yerlerde bayram namazları kılmakta; oruç tutanları da "Bayram günü oruç tutmak haramdır, günaha giriyorsun" diye oruç bozmağa zorlamakta, idare de böyle hareket edenleri cezalandırmağa çalışmaktadır. Fakat bilhassa Avrupa ülkelerinde çalışan takva ehli ve mücahid kardeşlerimiz serbest olduklarından, fi'len, hesabı esas alan ülkemize değil de, ru'yet-i esas alan ülkelerin ilan ve açıklamalarına tabi olmaktadır.

Biz İslâm Mecmuası olarak bütün dünya Müslümanlarının birlik ve beraberlik içinde aynı günde oruç tutup, bayram yapmasını candan temenni ediyor ve bunu böylece arzu edenleri takdir ve şükranla karşılıyoruz. Ama bu iş nasıl hallolacak, hangi tarafa uyulacak? İş günden güne çetrefilleştiği ve Müslümanlar arasında yeni ve ayrı bir ihtilaf meselesi olma istidadı gösterdiği için meselenin üstüne eğildik, ilmî araştırma ve gözlemlere giriştik; karşı görüşlü tarafların fikirlerini ve delillerini inceledik; dünyanın çeşitli ülkelerindeki değerli ilim ve din otoriteleriyle ilşki kurduk, görüşlerimizi sunduk, kanaatlerini aldık, ciddiyet ve bî-taraflıkla çalışmalarımızı sürdürdük.

Bu inceleme ve çalışmaların sonucu olarak Dr. Mahmut Kaleli, İlim ve Sanat dergisi'nin Temmuz-Ağustos 85 tarihli 2. sayısında geniş yankılar uyandıran bir makale yayınladı. Konunun Türkiye'deki en salahiyetli mütehassılarından olan Matemetik ve Astronomi Profesörü Dr. Ali Nihat Eskioğlu da aynı derginin yedinci sayısında ikinci bir makale yazdı; yeni bir makale de 8. sayıda şu sıralarda çıkmış olacak. Temennimiz Müslümanların, sözü ayağa düşürmeden kavga ve kırgınlıklara yol açmadan, şu veya bu şekilde günaha girmeden, ibadetleri eksiksiz ve kusursuz yapmayı başarmaları, sağduyu ile hareket etmeleri, ifrata gitmemeleridir.

Bu Ramazan bayramının zamanı hakkındaki çalışma ve gözlemlerimiz ile vardığımız sonuçlar ise şöyledir:

1. Mecmuamız bu bayram hilâlini gözlemek için yurt içi ve yurt dışında 40 kadar yere mektup yazarak merkezimizle sıkı bir haberleşme içinde olmasını istedi. Böylece hem Ramazanın gittikçe küçülmekte olan eski-hilâli, hem de Şevvalin yeni-hilâli dikkatle izlendi. Türkiye'de hilâlin ilk günde zor görüleceği iddia ve kanati yaygın olduğundan gözlemler Suudi Arabistan'da da gruplar halinde yapıldı.

2. Ramazanın günden güne küçülen-incelen hilâli 6 Haziran Cuma sabahı dahil, hem türkiye'de hem de Suudi Arabistan'da net olarak müşahede olundu. Hil¹âl bir hayli de yüksekte idi.

3. Suudi Arabistan ilgilileri 6 Haziran Cuma akşamı hilâlin görüldüğünü iddia ederek, 7 Haziran Cumartesi günü bayram yaptılar, onlara komşu Körfez ülkeleri de tabi oldu. Bizler ise, Türkiye ve SSuudi Arabistan'da o gün akşamı yeni-hilâli asla göremedik.

4. Bizler Türkiye'de ve Suudi Arabistan'da (Arafat Cebelürrahme'de ve Taif Dağlarında) onlara göre 2. gün olan 7 Haziran Cumartesi akşamı da yeni hilâli gözlemeğe kalabalık bir grup halinde çıktık; aramızda mühendisler, profesörler, din bilginleri vardı; hava açık ve berrak olduğu ve yıldızlar görüldüğü halde hilâl gene yoktu. Halbuki eğer Cuma gününden ay görülmüş olsaydı, Cumartesi günü daha yüksekte ve daha kalın olup, ufukta çok daha uzun kalacağından mutlaka görülürdü.

5. Aslında yeni-hilâlin Cuma gecesi görülmesi hem gözle müşahadeye, hem de hesaba göre imkansızdır. Çünkü Cuma sabahı herkesçe görülen Ramazanın eski-hilâli yok olup, sonra ay kavuşum halinde gelip, onu geçtikten sonra tekrar Şevval'in yeni-hilâlinin teşekkülü o akşama kadar asla vâki olamaz. Çünkü aydan çok sonra doğan güneşin, ayı geçip ondan önce batması gerekir ki, bu ayın ve güneşin birdenbire seyir hızlarına aykırı düşer; güneşin birdenbire seyir hızını iki üç misline çıkarması gibi olmayacak bir şeyi gerektirir. Demek ki Cuma akşamı ayı gördük diyenler (ki ay, aslında o sırada güneşten çok önce batmış bulunuyordu), Ramazan eski hilâlini sabah görmüş kimseler olabilir!? Eski hilâl ile yeni hilâli ayırt edememek ise bir zamanlar astronomide dünyada en ileri olan Müslümanların şimdi ne kadar geri kaldıklarını gösteren çok acı bir cahillik tablosudur.

6. İlmî hesaplara göre ise; yanlışlık ihtimali olmayan ve rasat aletleriyle de gözlenerek, doğruluğu teyid edilen ayın kavuşum hadisesi GTM ile 1402'de yani bizim ve Suudi Arabistan'ın mahallî saati ile Cumartesi ikindi vakti olan 17.02'dir. Daha kavuşum haline bile gelmeyen ayı cuma günü akşamı yeni-hilâl halinde görmek akla, ilme, mantığa ve müşahedeye göre imkânsız ve muhâldir. Demek oluyor ki o ülkelerin ilgili makamları bu hakikatı bilmiyorlar ki, ayı gördük diyen şahidlerin şehadetlerini, ilmin ve gözlemin aksi şehadetine rağmen kabul edebiliyorlar.

7. Şevvâl'in yeni-hilâli hem Türkiye'de (Mesela Gemlik'te) hem de Suudi Arabistan'da gerçekten ancak 8 Haziran Pazar günü akşamı müşahede olundu ki buna göre hakîki bayram günü Pazartesi sabahı olmaktadır. Bu duruma göre Cumartesi veya Pazar günü orucu terk edip bayram yapan kardeşlerimizin (Türkiye, Ortadoğu ve Avrupa'da olanlar) tutmadıkları o günlerin oruçlarını kaza etmelerini sevgi ve saygıyla hatırlatırız.

8. Bizler gerçek gözlem ve kanaatlarımızı, vakit geçirmeden Ankara, İstanbul, Münih gibi merkezlere bildirerek ihtar ve ikaz vazifemizi yaptık; fakat pekçok kardeşimizin orucu bozmakta acele ettiğini sonradan üzülerek öğrendik.

Bunca ders ve acı tecrübeden sonra, Müslümanların yeni-hilâl mevzuunda bilgilerini derinleştireceğini umar ve tavsiye ederiz. Kardeşlerimizin önemli ibadetlerini ve bayramlarını hissi davranışlara, sempati ve antipatilere dayandırmaması, hakîkati iyi görmesi, haklıyı-haksızdan iyi ayırması, gayri-ilmî davranışlara katılmaması gerekiyor.

Geliniz senenin öbür aylarını da dikkatle takip ederek, bir dahaki bayramlara kadar bu konuda bilgi ve tecrübe sahibi olmağa çalışalım ve sonunda hak ve hakikatte birlik ve beraberliğe erişelim!