İMANI TAZELEMEK

İSLAM, ARALIK 85

Geçenlerde, bir müddetten beri gitmediğim bir mahalleye uğradım, bir kaç gün kaldım. Camisini yatsı ve sabah namazlarında bile tenhaca buldum, mahzun oldum. Halbuki bir zamanlar ne şevkli cemaati vardı! Camisi yaşlılarla, gençlerle, çocuklarla cıvıl cıvıl idi. O mahalle ne güzel gayelerle kurulmuştu. Şimdi, değil sair sakinlerinin, idealist yöneticilerinin bile bir kısmı diğer bir kısmına bigâne; herkes kendi âleminde suskun, küskün ve pasif...

Ne oluyor? Üzerlerine ölü toprağı mı saçıldı? İslâm'ın cihad ahkâmı mı değişti, sa'y kanunu mu ilga oldu? yoksa o eski mücahidler tekaüde mi ayrıldı veyahut da Müslümanların artık her derdi bitti, her müşkili halloldu da hizmete, gayrete lüzum mu kalmadı?... hayır hiçbiri değil. Bu manevî bir hastalıktır. Bu hastalıktan kurtulmak için daima şu noktalara dikkat etmeliyiz:

1. Dünya hayatının fani zevkleri ve bitmez tükenmez meşgaleleri Müslümanı aldatmamalı. Şairin:

Râhat ister nefs, mihnettir ibadet serteser

Terk-i râhat rağbet-i mihnet kılan mümtaz olur

dediği gibi insan tabiatı rahatlığa meyyaldir, ibadetler ise hep meşakkatli zahmetli bir yapıya sahiptir, ama imanı için çalışan, çile çeken, meşakkatlere göğüs geren, zorlukların üstüne yürüyen kimseler dünyada ve ahiratte makbul olurlar

2. Nefse uymamalı; onun ekseriyetle insanlara dünya ve âhirette büyük zararlar verecek şeylere heves ettiği bilinerek, arzuları aklın süzgecinden geçirmeli, zararlarının karşısında direnilmelidir. Kanunî Süleyman bu gerçeği ne güzel dile getirmiş:

Nefs hazzın ey Muhibbî vermegil hayvan-sıfat,

Zabt-ı nefs et, ârif ol, âlemde insanlık budur!

3. Şeytanın insanı daima aldatmağa çalıştığı da unutulmamalıdır; hattâ bunun için bazan çok mâsum ve mantıkî görünen muhâkemeler de ileri sürdüğü suret-i haktan görünerek, salih kimseleri bile şaşırttığı, abidleri baştan çıkardığı iyi bilinmeli, daima uyanık ve tetikde bulunulmalı. Hizmetten geri kalmak hususunda hiçbir mazeret kabul edilmemelidir. En önemli prensibimiz gevşememek, gaflete düşmemek, "hûş der-dem: her nefes alış-verişte bile şuurlu ve ayık olmak"tır.

4. "İbadetin makbulu az da olsa devamlı yapılanadır" gerçeğini daima hatırda tutmalıyız; günden güne terakkî esasiken, bil-akis gerilememeli, sahip olduğumuz hal, mevki ve makamı kaybetmemeliyiz. Hayatın ömür boyunca süren sürekli bir mücadele ve çalışma olduğunu, duranın düşeceğini, hareketin hareket getirdiğini kendi kendimize tekrar tekrar hatırlatmalıyız.

5. Peygamber efendimiz s.a.s.:

"İman da sizden birinin içinde tıpkı -?elbisesinin eskiyip yıprandığı gibi- yıpranır sönükleşir. O halde Allah c.c.'dan imanı kalbinizde yenilemesini, tazelemesini isteyiniz" buyurmuş (Râmûz s. 96/6)

O halde dualarımızda Rabbımızdan, bizi yolunda sabit kılmasını, imanımızı tazelemesini ısrarla ve daima istemeliyiz.

6. Diğer bir hadîs-i şerifte de (Râmuz s. 270/12) Efendimiz:

_İmanınızı yenileyiniz, buyurdu. Denildi ki:

_Ya Resulallah imanımızı nasıl yenileyebiliriz?

Buyur du ki:

_Lâ ilâhe illallah sözünü çok söyleyiniz!

Demek oluyor ki manevî fetretin, gevşekliğin en müessir ilacı kelime-i tevhid zikri imiş. Zikirden gafil olmamalı, manevî vazifelerimizi, derslerimizi ihmal etmemeliyiz.

Asrımızda İslâm'ın iç ve dış düşmanı çok, derdi hadsız hesapsızdır; Müslümanların problemlerine eğilmemek İslâm'a sığmaz, sırf kendi keyfi için yaşamak, çalışmak insanlığa yakışmaz. Gevşemeyiniz, âhireti, hesabı unutmayınız, hiç olmazsa düşmanların çalışmalarına bakıp gayrete geliniz, bu dâvânın bir ucundan da siz tutunuz, bu yükün bir miktarını da siz kaldırınız ki muvaffak olup iki cihanda felah bulasınız.