EN MÜHİMİ
İslam, Haziran 1984
Halil Necatioğlu
İçinde, İslâmın en mühim farzlarından biri olan ORUC'un bulunduğu RAMAZAN AYI, dınî hayatımızda çok ehemmiyetli, müstesna bir mevkiye sahiptir. Her müslümanın onun kadrini bilmesi, feyiz ve bereketinden istifade etmesi, akıl, zekâ ve inancının gereği olup, manevî yönden yücelmesinin de en önde gelen şartlarından biridir.
İngiliz müslümanlardan Habibullah Lovegrove, What is İslâm adlı eserinde, İslâm dininin, tahakkuk ettirmek istediği her gaye ve amacı, sadece öğüt ve tavsiyede bırakmadığına; aksine, onun nazarıyattan tatbikata, teoriden pratiğe intikal şeklini de gösterdiğine dikkat çeker ve bu meziyetini çok takdir ettiğini belirtir. Durum gerçekten de öyledir, meselâ:
Allah c.c. kullara, kendisini hiç unutmamayı ve aslâ gafillerden olmamayı emretmiş; bunu sağlamanın pratik çaresi olarak da, Kur'an-ı Kerimin 80 kadar yerinde kendisini zikr-ü tesbih etmelerini; ve yine pek çok âyet-i kerîmede namaz kılmalarını tavsiye buyurmuştur. Neticeyi düşününüz: Günde en aşağı 5 vakit farz namaz kılan ve gece gündüz Hakk'ın zikr-ü tesbihinde olan kimse, artık gaflette, nisyanda kalır mı? Allah'ı unutup isyana dalar mı?
Yine İslâm, müslümanları kardeş eylemiş, birbirlerini sevmelerini istemiş, bunu sağlamak için de, selamlaşmayı, ziyaretleşmeyi, sıla-ı rahimi ayrıca cemâate katılmayı, cumayı, bayramı, haccı ve maddî yardımlaşmayı, hediyeleşmeyi, sadakayı, zekâtı emreylemiştir. Şimdi söyleyini, bunlar yapılırsa sevgi, kardeşlik ve dostluk otomatik olarak tahakkuk etmez mi?
Aynı şekilde İslâm temizliği tavsiye etmiş, bunu temin için; de namaz için abdest almayı, cünüplükten kurtulmak için gusülü, hadesten ve necasetten arınmayı, misvak kullanmayı, tırnak kesmeyi, fazla kılları gidermeyi, evin içini ve sokağı süpürmeyi... emir buyurmuştur.
Bu misalleri çoğaltabiliriz. İşte bunlar gibi Ramazan ayı da, Kur'an'ın emri olan NEFSİ, TEZKİYE, AHLAKI TEZBİH, REZAİLİ TAVSİYE ve FAZAİLİ TEKMİL'in pratikteki yolu ve çaresidir.
Nitekim Ramazan orucunu emreden âyetin sonunda, bunun gayesinin manevî, ruhî ve ahlâkî olduğuna işaretle "tâ ki ittika edesiniz, yani takvâ sahibi olasınız" buyrulmaktadır.
Ramazan ayında, oruç tutarken, müslümanların hiç hatırlarından çıkarmamaları gereken başlıca hakikat işte budur. Oruç asla, sadece yeme-içmeden.. kesilmeden ibaret değildir; bilakis her müslüman, orucun nefs-i emmareyi yenme, iradeyi kuvvetlendirme ve neticede takvâyı kendine hâl edinme ANA GAYE sine hizmet eden bir idman ve egzersiz olduğunu daima göz önünde tutmalıdır.
Demek ki oruçtan hedef takvadır. Allah c.c. Kur'an-ı kerîmin 150 kadar yerinde takvâyı zikredip övmüştür. O bizim gibi, eski ümmetlere de emrolunmuştur. Allah indinde en makbul kimse en takvalı olandır; Allah'ın evliyası müttekilerden başkası değildir; onlar dünya va âhiretin gerçek ulularıdır; Allah tarafından sevilmek, büyük maddî manevi nimetlere ermek, ilâhi yardıma mazhar olmak, hüsn-i âkibet, eşsez ve ebedî saadet, müjde ve büşra, cennet ve cemal... Onların mükâfatlarıdır.
Takvâ, Peygamberimizin gerçek yoludur; Ashab-ı kirâmın, evliyaullah'ın, Sâdât ve meşayihimizin hâli; âbid ve zâhidlerin yol azığı; zâkir ve şâkirlerin göz nuru, gönül şüruru; ahiret tâliplerinin maksat ve arzusudur. Takvâ ve ittika lûgatta, korunmak, sakınmak, çekinmek, korkmak demektir; müttekîler de Allah'tan korkan; işledikleri amellerin kabulunü engelleyen hâl ve şartlardan sakınan; cehenneme düşmekten veya Allah'ın sevgisini kaybetmekten çekinen; yaptığı işleri titizlenerek, özenerek yapmaya ihtimam gösteren müslümanlar demektir.
Şeriate göre takvâ üç mertebedir: Bu mertebelerin en aşağısı, -iman ve İslamın asgari şartı olan- küfürden sakınmaktır. En alâsı ise, gönülü, Allah c.c. hazretlerinden -ve lev bir an bile olsa- alıkoyan herşeyden sakınmak ve cümle ma'siva'dan i'raz eylemektir.
Takva'nın orta derecesi ise- ki çok kere takva denilince bu anlaşılır- insanın kendisine ceza, azap ve ikap getirecek işlerden sakınması, kalbini ve niyyetini dürüst ve pak tutmasıdır.
Her işin, amelin ve uzvun kendine göre bir takvası vardır: Meselâ orucu ifsad edecek hâl ve davranışlardan uzak durmak, namazı, zekâtı, haccı ve sair amelleri ifsad ve iptal edecek şeylerden korunmak; imanı elfaz-ı küfürden ve bozuk itikatlardan korunmak; fena huylardan kurtulmak: kalbi kötü niyetlerden korumak; her a'zâ ve cevarihi, her çeşit günahlardan ve yasaklardan korumak.. gibi
Hemen anlaşılır ki bunun için de, yasakları, haramları, helalleri, mübahları, sevapları, günahları iyice bilmek, yani fıkıh ilmine ve tasavvufa vukuf şarttır. Denmiştir ki:
"İbadet ve iyi kulluk, ince bir sanattır; ki onun dükkanı halvet (tenhalık) ana sermayesi ilim ve takva, kazancı da cennettir."
Rabbimiz, bizi Ramazan âdâbına riayet eden, takvâya eren ve neticede rızana nail olanlardan eyle!
İlâhî, cennet evine,
Girenlerden eyle bizi;
Cennet içre cemalini,
Görenlerden eyle bizi.