TASAVVUFUN ASLI
İSLAM ARALIK 83
Halil Necatioğlu
Tasavvuf, ahlak ilmidir; nefsi terbiye ilmidir; Allahu Teâla'yı dosdoğru bilip (ki buna mârifetullah denir), O'na rızasına uygun, halisane kulluk etme ilmidir. Binaenaleyh ilimlerin en şereflisi ve İslam'ın özü, hakikatıdır. Zaten de bu sebepten sevilmiş, saygı görmüş, yayılmış ve günümüze kadar dipdiri gelmiştir.
Bugün içte ve dışta birçok tasavvuf muhibbi, derviş ve sofi görüyor, çeşit çeşit tarikat ve meşrepler tanıyoruz. Avrupa ve amerika'da da tasavvufa karşı büyük ilgi duyuluyor. Müslüman olan bazı garplıların, bir tarikata bağlanmayı da ihmal etmediğini, hatta ismine "sufi" lakabını eklediğini ve bununla iftihar eylediğini duyuyoruz. Acaba bu kadar çeşidi görülen tasavvufun en doğrusu hangisidir; aslı, kökü esası nedir?
Sık sık sorulan ve cidden merak edilen bu hususu açıklığa kavuşturmak için ana kaynağına baş vurmalıyız: Doğru cevabı, İslam'ın özünün unutulduğu, dini ve manevi konulardaki cehaletin yaygınlaştığı, istismarcı ve sahtekarların çoğaldığı, bilen-bilmeyen herkesin ileri-geri konuştuğu, buhranlarla dolu çağımızdan değil; islami ilimlerin zirvede olduğu, TAKLİD'in değil, TAKİK'in hâkim bulunduğu, BATIL'ın sinip silindiği, HAKİKAT güneşinin pırıl pırıl parladığı ilk devirlerden çıkarmağa çalışmalıyız. Bu konuda, gerçek mutasavvıfları, büyük mürşidleri, herkesin saydığı, dini ilimleri hakkıyla bilen ciddi âlimleri delil getirmeliyiz.
Biz bu yazımızda, işte böyle yüksek şahsiyetlerden birinin: Ebû'l-Kâsım İbrahim-i Nasr-âbâdi'nin, bu mevzu üzerindeki görüşlerini okuyucularımıza arzetmek istiyoruz:
Mezkûr Ebû'l-Kasım İbrahim en-Nasr-âbâdi, tasavvuf sahasının meşhur ve maruf simalarından biri olup, hicri 367 (milâdi 978/979) senesinde Mekke-i mükerremede mücavir iken vefat eylemişti. Aslında Horasan'ın Nişâpûr şehirde doğmuş ve yetişmişti ki bu şehir çok önemli bir dini kültür merkeziydi, birçok büyük mutasavvıf oradan neş'et etmiştir:
Tabakâtu s-sufiyye yazan Ebû Abdi'r-Rahman es-Sülemi, Tezkiretü'l-evliyâ müellifi Feridü'd-din el-Attâr ve daha nice değerli zat.. Bizim Hacı Bektaş-ı Vel'mizin de orada doğup, sonra Anadolu'ya gelmiştir.
Nasr-âbâdî, zamanın -ilim ve hal yönünden- en gözde meşayihinden idi; çeşitli dini ilimlerde engin bilgisi ile temayüz etmişti. Siyer, Tarih ve Tasavvuf ilimlerine vakıf idi; ayrıca çok hadis-i şerif yazmış ve riyayet etmiş sika- güvenilir bir hadis alimi olarak tanınmıştır.
Tasavvufun aslı, esasları hakkındaki sözlerini, daha net anlaşılmasını sağlayacağı için arapça metnini de kaydederek sunuyoruz:
1) .. :Tasavvufun aslı Kur'an-ı Kerim'e ve Resulullah (s.a.s.)'in sünnetine sımsıkı sarılmaktır..
2) ..: ve nefsani arzuları ve bid'atleri terketmek..
3) ...: ve Mürşid ve mürebbi olan şeyhlere hürmet itina etmek.. (Bu sevgi ve saygınını manevi ilerlemede taşıdığı ehemmiyeti kavramak; edepsizliğe düşüp feyz ve terakkiden mahrum kalmamağa büyük önem vermek)
4) ...: ve halkın cahilliğini mazur olduğunu görüp, kusurlarına bakmamak (hatalarını bağışlamak, onlara acıyıp şefkatli davranmak)
5) ...: ve dostlar ve ihvan ile hoşça geçinmek (usulünce, edep dairesinde, fedakarlıkla, sabırla dostluk ve muaşeret eylemek) 6) ..: ve o dostların hizmetini görmek (onlara her hususta, malca, bedence yardımda gayretli olmak)
7) ..: ve güzel huylulukla, iyi ahlak ile amil olmağa çalışmak (Huylarını düzeltmek, kötülleri bırakmak, iyileri tatbik etmek)
8) ..: ve tarikatının günlük evradına müdavim olmak... (vürdlerini, zikir ve tesbihlerini çekmeğe devam etmek, ihmal ve tembellik yapmamak)
9) ...: ve RUHSATLARLA amel etmeyi, dini ahkamı fevillerle çığırından çıkarmayı bırakmaktır. Çünküdindeki ruhsatlar zayıf müslümanlara gösterilen kolaylık ve hafifletmelerdir, yüksek himmetli olması şart koşulan dervişlere o gibi kolaylıklara temayül yakışmaz, dinin ahkamını sabır ve tahakkümle yerine getirmek, himmetli ve gayretli kimselerin şiarı olmak gerekir.
Yüce Rabbimiz bizleri de sayılan bu güzel hasletlere sahip, özü sözüne uygun, himmetli, gayretli, şuurlu, sevimli, samimi, sabırlı, vefalı müslümanlardan eylesin, âmîn, bi-hürmeti Seyyidi'l-mürselin ve âlihi ve sahbihi ve men tebiahû bi-ihsânin ecmain.