HÜR DÜŞÜNMEK
VE
HER KONUDA DOĞRUYU VE GERÇEĞİ BULABİLMEK

İlim ve Sanat, Ekim 1996

Prof. Dr. M. Es'ad COŞAN

Bir bilim adamı olarak, önceki çağlarda değil, şu 20. Asrımızda dahi, yurdumuzdaki ve dış dünyadaki milyonlarca insanın yalan-yanlış bilgiler ve fikirler, itiyatlar içinde yaşayıp gittiğini görüyor ve üzülüyorum.

Çok gezen bir kişiyim; nice ülkeler, kıtalar, halklar, medeniyetler gördüm, tanıdım. Karşılaştığım misaller çok. Sadece ilkel toplumlarda değil, gelişmiş ve ilerlemiş, bilgili ve medenî sanılan milletler arasında dahi pek çok hurafe ve bâtıl inanç, inat ve tassup, çağdışı ve geri fikir, zararlı ve kötü âdet, pislik ve ahlâksızlık, zulüm ve haksızlık var. Gördüğüm şu ki: Maalesef çağımız insanı iyi yetişmiyor, iyi bir şahsiyet ve zihniyet sahibi olamıyor; ömrü boyu kendisine, çevresine, toplumuna, insanlığa zarar veriyor, gidiyor.

Acaba temel sebep ne?

Her sağlıklı çocuk, tertemiz bir fıtrat ve tabiat üzere doğar, her türlü bilgiye ve görgüye açıktır, istîdatlı ve kabiliyetlidir. Eğitimi çok önemlidir; çocuk ne görürse onu hafızasına alır, ne öğretilirse onu zihnine yerleştirir. Ne yazık ki öğrendiklerini irdeleme, temyiz, tercih ve tenkid imkânlarından mahrum olarak şahsiyeti teşekkül ve tekemmül eder. Ana baba ve çevresi, onu meselâ: yahudi, nasrânî, mecûsî, sırp, yunan, rus, müşrik, kâfir, komünist, dinsiz, inançsız, ahlâksız, saygısız, sevgisiz, tembel, duygusuz, vefasız, arsız, hırsız, zalim gaddar, hunhar... yetiştirirse, onun daha sonraları ileriki yaşlarda, tahsil veya olgunluk çağında hatâsını anlayıp kendisini değiştirmesi, kötülüklerden sıyrılması, iyilik ve fazîletleri iktisab etmesi lâzımdır, şarttır, farzdır. Aksi takdirde hem dünyası, hem ahireti mahv olacak, iki cihan saadetini elden kaçıracak, Dâreyn'de hizlan, hüsran ve hirmâna uğrayacaktır. Hem kendine, hem insanlığa muzır olacaktır.

Ama insanın kötü alışkanlıklarını, yanlış bilgilerini değiştirmesi, fenâ ahlâkını düzeltmesi, doğru ve yenileri benimseyip kabullenmesi, onlara uyum sağlaması çok zor oluyor; çok uzun ve çok etkili bir eğitimden geçmesini gerektiriyor.

O halde öncelikle biz ehl-i tevhid ve ehl-i hak olan mü'min ve müslümanlar ciddî eğitim ve öğretime çok önem vermeli, çok önceden başlamalı, çok dikkat etmeliyiz. Gerçeğe, doğruya, güzele gönül vermeli; çocuklarımıza, yetişkinlerimize bunların önemini anlatmalı; merak, tedkik, tahkik, inceleme, araştırma, karşılaştırma, dinleme, anlama, düşünme zevki ve şevki aşılamalıyız. Hatâlı ve yanlışta, zararlı ve kötüde ısrar, inat ve taassubun çok fena olduğunu mutlaka öğretmeliyiz. Öyle ki her birimiz, kim söylerse söylesin hakkı hemen kabul etmeli; her zaman ve her yerde haktan, doğrudan, iyiden, güzelden yana olmalı; kendi kusur ve yanlışlarını hemen düzeltebilmeli; dâimâ edepli, ahlâklı, fazîletli, bilgili, görgülü, sevgili, sevimli, faydalı, olumlu hareket edebilmeli... Bu, hayat imtihanını başarmanın vazgeçilmez şartı.

Böyle bir zihniyet ve şahsiyet eğitimi ise ancak derin tecrübesi, engin bilgisi, temiz vicdanı, sağlam imanı, güzel ahlâkı, selîm zevki, coşkun şevki, ilâhi aşkı, tasavvufî neş'esi olan yüksek seviyeli, erdemli kişilerin, zümrelerin ve çevrelerin işi...

Başka türlü maalesef iyi sonuç alınamıyor. İşin ille bir yanı eksik ve gedik oluyor; kişilerin ya maddesi, ya mânâsı, ya ahlâkı eksik kalıyor.

Asırların tecrübesinin sonucu böyle; ülkemizde yeni Yûnus'lar, Mevlânâ'lar yetiştirmek istiyorsak başka çare yok.

İlim ve Sanat, Ekim 1996