İLİMDE TAASSUP, GERÇEKLERİ SAKLAMA, SAPTIRMA VE YALAN

İlim ve Sanat, Ağustos 1995

Prof. Dr. M. Es'ad COŞAN

Üniversitedeki ilmî çalışmalarımda, yurtiçi ve yurtışı gezi ve incelemelerimde gördüğüm çok önemli bir nokta var; buna dikkat çekmek ve halkımızı uyarmak istiyorum:

"--İlim namına size sunulan her bilgi doğru değil; karşınızda konuşan her ilim adamı gerçeği söylemiyor."

Görülüyor ki ülkemizde halkın büyük çoğunluğu ve maalesef aydınların geniş bir kesimi bu bakımdan çok saftır; okullarda öğretilen, kitaplarda her yazılan, gazetelerde her çıkan, unvanlı ilim adamlarınca her söylenen sözün doğru olduğunu sanıyor, hemen inanıveriyor; işin aslını, doğruluğunu araştırmaya, tahkîke lüzum duymuyor; zihnini, mantığını kullanıp tenkid ve kritik etmiyor; aksi, karşı ve alternatif bilgi ve fikirleri de dinlemeye yanaşmıyor, muhalefete tahammül ve tolerans göstermiyor, kendi kafasına yerleşmiş fikir ve kanaatinde inat ve taassuba düşüyor.

Böylece şahsî ve millî kültürümüzde birçok gerçekdışı bilgi, yalan yanlış görüş ve bilimsel hurafe yerleşip, birikmiş oluyor.

Bu sebepten problemlerimizi çözmemiz, ilerlememiz, gelişmemiz, yükselmemiz ve yeni buluşlar yapmamız engelleniyor, zorlaşıyor.

Müsbet ilimler ve teknik bilgiler hariç pek çok ilim dalında, ve özellikle sosyal ilimlerde Türklerle ilgili konularda maalesef bir yığın yanılma, yanlışlık, yalan dolan, gerçekleri saptırma veya saklama, uydurma ve yakıştırma, iftira ve tezvir vardır.

Özellikle hristiyan Batılılar, ilmi çok istismar ediyor, dînî ve millî taassuplarına alet ve vasıta olarak kullanıyorlar. Rakîp ve hasım gördüğü din ve kültürleri yıpratmak, karalamak, ezmek; düşman olduğu devletleri çökertmek için birçok sahtekârlıklar yapıyorlar.

Emperyalist emellerini tahakkuk ettirmek, hükümranlık ve sömürülerini sürdürmek maksadıyla, para vererek, sipariş ederek birçok kasıtlı yayın yapıyorlar; bozuk veya yalan bilgi ve fikirler üretiyorlar. Üniversiteler, kolejler kurarak, misyonerlik yaparak, bunları halkların ve özellikle yeni nesillerin kafalarına ve gönüllerine sokmağa çalışıyorlar. Hedef aldıkları milletlerin içine ajanlar sokuyor, gazete ve köşe yazarlarını satın alıyor, devlet adamlarına rüşvet veriyor, efkâr-ı umûmiyeyi şartlandırmak için sinsi politikalar güdüyorlar.

Yazılar yalan, rakamlar yalan, anketler yalan, sinsi, usturuplu, bilimsel ambalajlı yalan...

Kitapların, makalelerin elenip bunlardan ayıklanması, bazı konuların da mutlaka yeniden yazılması lâzım. Yalan va yanlışla, tahrifat ve tezvirat ile, bu bozuk kafalı ve kara kalplilerle ciddî mücadele etmek, halkı uyandırmak gerekli.

Elbette ilim namına oynanan oyunları gören, sahtekârlıkları sezen, hakkı seven, dikkatli, ciddî, imanlı, namuslu, dürüst ve değerli ilim adamları da var. Bunların da kendi aralarında iyi organize olması, birbirlerini tanıması ve birbirleriyle kuvvetli işbirliği yapması çok elzem. Bu bir vatan ve vicdan borcudur; ilim ve hakîkat sevgisi gereğidir.

Çünkü karşı taraf çok zengin, çok kuvvetli ve dış kuvvetlerce çok iyi teşkilatlanmış. Üstelik bu yalan va yanlışlıklar despotluk devrinde resmî ideoloji haline sokulmuş, ders kitaplarına girmiş, âdetâ devlet tarafından korumaya alınmış.

Onun için hem dışarıdakilerle, hem de içeridekilerle uğraşmak gerekiyor.

İlim ve Sanat, Ağustos 1995