MUKAYESELİ DİNLER TARİHİ İLMİNİN ÖNEMİ

İLİM SANAT, MART 89

Allah teâlâ, ilk insan topluluklarından beri her ümmete, doğru yolu gösterecek onları dalâletten kurtaracak haberciler, peygamberler, resuller beşir ve nezirler göndere gelmiştir. Bu mübarek insanlar ana fikir olarak halklarına hep aynı gerçekleri söylemişler, yani "İslâm"ı öğretmişlerdir. Nefis ve şeytanın, gaflet ve cehaletin sebebiyle o ilahi gerçekler unutulmuş, ya da tarif edilmişse Allah mesajını tazelemiştir.

Her yeni peygamber, zamanın ve toplumun seviyesine göre eskiyi yeniler, geliştirir, şaşırma ve sapmaları gösterir, düzeltir. Onun için insanların daima en son haberciye, en son mesaja uyması gerekir.

Eski çağlarda Ortadoğu bölgesinde genellikle gelen yeni bir peygambere uyulduğunu tarihten biliyoruz. Fakat Yahudiler maalesef Hz. İsa aleyhisselama tabi olmadılar, İncil'i kabul etmediler. Ayrı kalmakta inat ve ısrar ettiler.

Bizim peygamberimiz Hz. Muhammed aleyhisselam gelince, hem yahudiliğin, hem de hristiyanlığın hükmü kalkmış, devri sona ermişti. Yer yüzündeki herkesin bu ahir zaman peygamberine itiba etmesi gerekiyordu. Allah bunu eski kavimlere de, kendi kitaplarında emretmişti. Onlar bunu iyi biliyor ve ve o peygamberin zuhurunu bekliyorlardı.

İslâm dini gelince eski müdekik rahipler, vicdanlı hahamlar, papazlar, samimi yahudiler, hassas rabbani alimleri medh eder, örnek gösterir. Nasıl övmesin ki onlar imanlarının gereği olan en doğru işi yapmışlardı.

Çünkü İslâm dini onların ve tüm insanları Allah'ın birliğini kabule davet ediyor; şirki ve teslisi, dinlerine sonradan sokulan yanlış inançları bırakmalarını öğütlüyor; sevgiyi, kardeşliği, şefkati, adaleti, iyiliği, hayrı emrediyor; küfrü , zulmü, din istismarını, riyayı, menfaatperstliği, haksızlığı, ahlaksızlığı, kötülüğü yasaklıyordu. Çağrısı ilâhi idi, doğruydu, haklıydı, güzeldi, doyurucu, yapıcı, birleştirici ve geliştirici idi.

Ama o eski din mensuplarının bir çoklarına dünya sevgisi, menfaat duygusu, makam hırsı hakim oldu; kin ve haset duygularıyla hareket ettiler; İslâm'a şiddet ve inatla karşı çıktılar, dünyayı fesada verdiler, haçlı seferlerini düzenlediler, canlar yaktılar, kanlar döktüler, bâtıl mücadelelerini günümüze kadar sürdürdüler. Allah adına, Allah'ın razı olduğu son hak dine düşmanlık ettiler, en büyük haksızlığı yaptılar ve yapmağa devam ediyorlar, çok kere perde arkasından ve çirkin metodlarla.

Neden? Çünkü: Bugün yeryüzündeki hiç bir din, İslâmla doğrudan fikir münakaşasına girecek sağlamlıkta ve caserette değildir. Bu yüzden işlerini daima dolaylı yollar ve entrikalarla yürütmeğe, taraflarının taasuplarını körüklemekle ayakta durmağa çalışırlar.

O halde biz müslümanlar, karşılık olarak, tüm diğer dinleri iyi incelemeli, onların bozuk ve bâtıl inançlarını ortaya koymalı, İslâm'ın güzelleklerini mukayeseli olarak onlara anlatmaya üstün gayret göstermeli, onları kendin hatalı hallerine bırakmamalıyız. Bu usul peygamber ve sahabe yoludur ve bizim en önde gelen görevimiz olmalıdır.

Son Selman Rüşdî olayları gösteriyor ki onlar buna şiddetle muhtaçtır.

Bu olay çok net olarak gösteriyor ki, diğer dinlerin yöneticileri İslâm'ın 20. yüzyıldaki gelişmesini görüyor ve korkuyor; İslâm'ı karalamak için sinsi ve zecri tedbir almak ihtiyacını duyuyor. Demek ki İslâm onların aleyhine gelişmekte ve yayılmakta. Gerçekten de onların ülkelerinden yazarlar, profesörler, mütefekkirler, araştırıcılar, filozoflar müslüman oluyor. Birçok kimse kiliseden kaydını sildiriyor; İngiltere'de İsveç'te, Amerika'da halkın çoğunluğu hristiyanlıktan kopmuş durumda.

Bu oluşum ve gelişmeyi bilimsel olarak desteklemek, beslemek şarttır. Onun için tüm müslüman aydınları diğer dinleri yakından incelemeğe, tüm islâmi yayın yöneticilerini, onların yanlışlarını yayınlarında periyodik olarak dile getirmeğe davet ediyorum: Müslümanlar, ayrıca her yerde dinler tarihi enstitüleri kurmalı; ihtida eden, müslüman olanların neden müslüman olduklarını incelemeli; fikirlerini, hayatlarını kaydetmeli; gayrimüslimleri İslâm'a davet çalışmalarını ve metodlarını geliştirmeli, kitaplar, broşürler neşretmeli, irşat ve tebliğ heyetleri teşkil etmeli, bu konudaki tüm diğer çalışmaları canla başla desteklemelidir.

Bizim metodumuz açık ve aydınlık olmalıdır, onlar gibi çirkef değil!