"GEÇMİŞ ZAMAN OLUR Kİ HAYALİ CİHAN DEĞER"
İLİM VE SANAT MART 86
Prof. Dr. M. Es'ad COŞAN
İman, insana bitmez tükenmez bir aşk, şevk ve heyecan verir; onu canlandırır, değiştirir, hareketlendirir. Gerçek ve samimi bir mü'min, sorumluluk duygusu taşır, bencil ve menfaatperest olamaz, hayır ve iyilik yapmak ister, herkesin yardımına koşar, rahatını terkeder, mihnetlere katlanır, tehlikelere atılır, varını-yoğunu hak yola sarf eder, hatta, icabında tatlı canından dahi geçebilir.
Sözümün gerçekliğine tarihimiz tanıktır. Ecdadımız işte o samimi imana topluca sahip idiler. Bu topraklardaki şu günkü varlığımızı ve hayatımızı o imana borçluyuz. Onlar bu iman uğruna, eski yerlerini, yurtlarını terk ettiler, cihada ve fut(hata çıktılar. Ölümden korkmadılar, düşmandan kaçmadılar, güçlüklerden yılmadılar. Acı-tatlı günler yaşadılar, meşakket ve felaketlere uğradılar, ama muvaffak oldular, üç kıt'ada yer tuttular, asırlarca hüküm sürdüler.
Ancak, o imanları gevşediği zaman çözülmeğe ve gerilemeğe başladılar. Biz onların hem başarı, hem de yıkılış sebeblerini iyi incelemeli ve doğru teşhis etmeliyiz. Bunun bizler için hayat( ehemmiyeti vardır; çünkü geçmişte neler olduğunu iyi bilmeyenler hal-i hazırda dostu-düşmanı ayırdedemez ve gelecekte ne yapacaklarını tesbit edemezler.
Osmanlı, ilk devirlerdi safi ve samimi idi; adaletle hükmediyordu; ilme ve alime rağbet ve harmet, ihtisas erbabına, sanata ve sanatkara itibar ve riayet gösteriyordu. Söz ve idare, alimin ve mütehassısın idi. Tasavvufi terbiye halkı iyi ahlaka gerçekten sahip kılmıştı. Mevlana'lar, Yunus'lar, Hacı Bektaş-ı Veli'ler, Şeyh Edebali'ler, Aşık Paşa'lar, Geyikli Baba'lar, Hacı Bayram'lar, Akşemseddin'ler, Eşrefoğlu Rumi'ler... ideal ve gözde kişilerdi. Boynu bükük, gözü yaşlı, içi nurlu, kalbi safi dervişlerin savaşlarda, fetihlerde, yerleşilen bölgelerde, gayr-i müslim ahaliyi. İsl(mlaştırmada, müslümanları ahlaken eğitip yükseltmede, hayra, cihada sevketmede.. büyük rolleri ve faydaları oluyordu. Güzel duygular, ince sanatlar lirizm, hoşgörü, zar(fet.. altın devrini yaşıyordu; komşu ülkeler onlara gıpta ediyorlardı. Halkımız mutlu ve müreffeh idi.
Teknoloji ve ilimde de hasımlarımızdan geri değildik, onları iyi takip ediyor, yenilikleri alıyorduk. Süleymaniye gibi mimari harikalar, Tuna üzerine sağlam köprüler, yapıyorduk. Yeni toplar içcad ettiğimiz ve Kalyonları gerekince karadan yürüttüğümüz gibi, halatlarını ibrişimden, yelkenleri atlastan yapabilecek güçteydik. Karadeniz ve Akdeniz adeta bir Türk iç denizi haline getirilmişti. Piri Reis, haritasına Kuzey ve Güney Amerika kıtasını ve kutupları işaretlemişti. Dev biyografiler, muazzam bibliyografi eserleri, olgun ilmi kitaplar, şöhretli büyük alimler.. ortaya çıkıyordu. Bilmediğimizi soruyor, mütehassısını buluyor, işlerimizi yürütüyorduk.
Bizi düşman yıkmadı, yıkamazdı. Biz o muhteşem imanımızdan kademe kademe, derece derece uzaklaştığımız için kaybettik. Allah tarafından cezalandırıldık.
Geçmişten ibret alıp toparlanmalı, hatalarımızı düzeltmeli, öz benliğimize, asil imanımıza dönmeliyiz. Muvaffakiyetimizin tılsımı, başarımızın altın anahtarı kalbimizde saklı duruyor.