Gülçocuk-13

AVUSTURALYA'DAN ÇİZGİLER

Prof. Dr. M. Es'ad COŞAN

İki aya yakın kaldığım Avustralya, Türkiyemize çok uzak bir diyar sevgili çocuklar. Buraya ancak büyük yolcu uçaklarıyla, mola vere vere, saatlerce uça uça gelinebiliyor; deniz yolculuğu ise günlerce, aylarca sürüyor. Bu kıta, dünyanın, size göre altı diyebileceğimiz güney yarımkürede, etrafı geniş okyanuslarla çevrili, büyüklü küçüklü adalara sahip. Burada yaz sürerken siz kışı yaşıyorsunuz; buradakiler dondurma yer, denize girerken, siz belki kartopu oynuyor, kızak kayıyorsunuz; burada akşam olurken, sizin gününüz yeni başlıyor.

Burası, evvelce Türkiye'den getirilmiş, üretilmiş, kat kat gerdanlı, yumuk yumuk tombul merinos koyunlarının, iki kocaman arka ayağını destek yaparak dikine oturan, ön ayaklarıyla bir birleriyle boks yapan, zıplaya zıplaya hızla koşan, annelerin yavrularını karnında taşıdığı meşhur kanguruların...

Gündüz engin denizlerde, yüzlerce kilometre gezip akşamları iri dalgaların arasından, birbirini bekleyip dizi halinde yürüyerek karaya çıkan, sabah erkenden de tekrar okyanuslara açılan penguen kuşlarının...

Ağaçlıklarda yaşayan sevimli koalaların, hantal ve gamsız panda ayılarının... Henüz içine tam girilmemiş tehlikeli bölgelerde bazıları çıplak yaşayan, kıtanın eski sahipleri Aborijin denilen esmer yerlilerin...

Her yerde görülen yaygın iri okaliptüs ağacı ormanlarının içine çivi batmaz sert ağaçlarının... uçsuz bucaksız sıcak çöllerin, şahane kumsallı sahillerin...

Büyük hayvan çiftliklerinin, geniş tarım alanlarının, yaygın üzüm bağlarının, iri İzmir menşe'li sultâni üzümlerin...

Liman ve ekvatoral iklimlerden buzlu kutuplara kadar uzanan değişik arazilerin...

Ve nihayet dünyanın hemen her ülkesinden gelme farklı millet ve kültürlerdeki insanların bulunduğu âdetâ sergi gibi ilginç ve güzel bir ülke.

Tabii, bu tatlı orjinalliklerin yanısıra:

İnsanı sokunca birkaç dakikada hemen öldüren, kırlarda ve eski evlerde bulunan "redback" denilen küçük fakat korkunç örümceklerini...

Plajlarda yüzenlerin bile kolunu bacağını kapan azgın köpekbalıklarını...

Isırınca yedi dakika içinde panzehiri verilmezse mutlaka ölüme sebep olan çok zehirli deniz yılanlarını...

Kuzey sıcak ve rutubetli bölgelerde yaşayan korkunç timsahlarını...

Ok gibi fırlayıp insana saldıran yılanlarını... vs. de hatırlatmamız lâzım

Buralara kuzeydeki adalar yoluyla müslümanların çok önceki yıllarda ve asırlarda, Avrupalılardan önce geldiğine dair bazı rivayetler ve emareler var. Ama bu geniş diyarları Hollandalı ve İngiliz denizciler gelip tanınmış. Avrupa'dan insan taşıyarak feth ve iskân etmişler, böylece nice nice yerleşim, maden, tarım, hayvancılık ve hammadde avantajları kazanmışlar.

Kıtanın büyüklüğüne göre nüfusu şaşılacak kadar az. Halen pek çok geniş arazi boş durumda. İsteyenler buralarda kolaylıkla yerleşip çalışarak zengin imkânlara kavuşabilirler.

Devlet nüfusu artırmaya gayret ediyor, dışardan özellikle hrıstiyan milletlerden dengeli ve planlı bir şekilde göçmen getiriyor. Anne ve babaları çok çocuk sahibi olmağa teşvik ediyor. Ailelere çocukları için büyük maddî yardımlar sağlanıyor. Türkiye'den göçmen kabülünü eski yıllara göre kısıtlamışlar, ancak yeni evlilik yoluyla gelinebilme imkanı var. Ayrıca kaliteli eleman ve teknik personele de öncelik tanınıyor.

Bizler İngilizce konuşulan, hayat standardı yüksek ve çok geniş gelişme imkânlarına sahip olan bu ülkeyi ve daha geniş düşünürsek tüm Güneydoğu Asya ülkelerini gözden uzak tutmamalı bu yörelerle her yönüyle yakından ilgilenmeliyiz.