B. TASAVVUF DENİLİNCE NE ANLARSINIZ?

"--Tasavvuf denilince ne anlarsınız?" diye bir anket yapsam şuraya toplanmış kardeşlerime, ne cevaplar verebilirler diye ben onları kendim düşündüm akşam, şöyle sıraladım:

Meselâ içinizden bir kardeş diyebilir ki:

"--Tasavvuf nefis terbiyesi'dir. İnsanın vicdanını terbiye etmesidir. Nefsini zabt ü rabt altına almasıdır. Nefs-i emmâresini nefs-i razıye, merzıye gibi yüksek ve kaliteli bir nefis haline getirmesidir." diyebilir.

Doğrudur, öyledir gerçekten... Nefis terbiyesi meselesi tasavvufun önemli bir kısmıdır. Bu hususta Kur'an-ı Kerim'de ayetler de var:

(Ve emmâ men hàfe makàme rabbihî ve nehen nefse anil hevâ. Feinnel cennete hiyel me'vâ.) "Kim Rabbinin makamından korkarsa ve nefsini hevâ-yı nefsinin peşinde sürüklenmekten men edebilirse, işte cennet onun durağı ve yurdu olur." buyuruluyor.

Demek ki, nefsin hevâsını, şehevâtını insanın dizginlemesi lâzım!.. Dizginlenmesi gerektiğini ayet-i kerime söylüyor. Binâen aleyh, nefis terbiyesi meselesi tasavvufta çok büyük bir yer tutan meseledir. Kur'an-ı Kerim'in emridir. Binâen aleyh, tasavvuf bu yönüyle Kur'anî bir ilimdir.

Başka:

(Kad efleha men tezekkâ.) "Nefsini temizleyebilen, içini pâk eden kimse felâh bulacak!" buyuruluyor.

(Kad eflehâ men zekkâhâ. Ve kad hâbe men dessâhâ) "Kim nefsini temizleyebilirse; içini, egosunu, enesini temizleyebilirse, o cennetlik olacak, felâha erecek! Kim onu kirletirse; egosu pis, kirli; içi, kalbi fesat olarak kalırsa; o da hâib ve hasir, pişman ve perişan olacak, iki cihanda mahvolacak!" deniliyor.

Demek ki, nefsin terbiye edilmesi Kur'anî bir emir olduğu için, tasavvuf bu yönüyle Kur'ânîdir. Kimse tasavvufa yan gözle bakamaz!..

İkincisi: Tasavvuf deyince çok hatıra gelen bir şey, zikir'dir. Dervişin eli tesbihlidir, dili zikirlidir. Hattâ Yunus Emre'nin bir sözü var, çok hoşuma gidiyor. Bestesini de seviyorum, ilâhi olarak bestelenmiş:

Yunus sen bu dünyaya niye geldin?
Gece gündüz Hakk'ı zikretsin dilin!
Evliyaya uğramaz ise yolun,
Göçtü kervan kaldın dağlar başında...

Şimdi soruyor:

"--Yunus sen bu dünyaya niye geldin?"

Kendisi cevabı vermiş gibi yine kendisine emrediyor:

"--Gece gündüz Hakk'ı zikretsin dilin!"

Niye geldin sen bu dünyaya?.. Zikredeceksin, kulluk edeceksin... Gece gündüz Allah de, Hakk de, Hû de... Şimdi Hû demek de bir suç gibi... Hû, Allah'ı kasdederek "O" demek... "O... O... O..." derken bir aşk hasıl oluyor. Hû isminin zikrinden aşkullah, muhabbetullah hasıl olur dedikleri ondan...

(Evliyaya uğramaz ise yolun,) "Eğer Allah'ın bir sevgili kuluna tesadüf etmezsen; alim, fâzıl, mürşid-i kâmil kuluna uğramazsan, bu gerçekleri öğrenemezsen, gafil gezersen, cahil kalırsan; (Göçtü kervan kaldın dağlar başında...) o zaman, kervanı kaçırmış olursun. Dağın başında, kurtların kuşların arasında kalırsın."

Şeytan insanın kurdudur. Kuzuyu kurdun parçaladığı gibi, şeytan da insanı yakaladı mı, parçalar, perişan eder. Dağ başında yalnız, çobansız, silahsız yakalarsa, parçalar.

Evet, şek şüphe yok hepiniz, "Tasavvuf deyince ilk hatırınıza gelen kelimeyi söyleyin!" dersem, "Zikir" dersiniz. Belki, büyük ölçüde böyle dersiniz. Zikir de Kur'an-ı Kerim'dendir.

Ben lisedeyken bir sabah okula gittim, arkadaşlar beni mütebessim, şakacı bir şekilde karşıladılar. Etrafımı sardılar. "Bunlar bir şey yapacak ya, dur bakalım..." dedim. "Bir renk adı söyle!" dediler. Omuzumu kaldırdım, "Kırmızı..." dedim. Bir kahkaha kopardılar, yatıyorlar yerlere... "Ne var bunda gülünecek, kırmızı renk değil mi?" dedim. "Yok, ondan değil... Kime sorduysak, kırmızı diyor da ondan gülüyoruz." dediler. Demek ki, ilk akla gelen çarpıcı renk kırmızı imiş. Psikolojik bir şey...

Şimdi, "Tasavvuf deyince, söyle bakalım ilk hatıra gelen nedir?" desek, belki büyük bir kısmı, %75'i "Zikir" diyecek. Bir kısmı da, belki %25'i "Nefsin terbiyesi" diyecek. Ama zikri daha çok söylerler. Zikir de Kur'an'dan...

(Yâ eyyühellezîne âmenüzkürullahe zikren kesîrâ.) "Ey iman edenler, Allah'ı çok zikredin!"

(Fezkürisme rabbike bükreten ve esîlâ.) "Sabahleyin, akşamleyin Allah'ın ismini zikret!" İki zıt şeyi zikrederek dâimâ mânâsı verilir edebiyatta... Allah'ı zikret, Allah'ın ismini zikret!..

Sonra:

(Vez zâkirînallahe kesîran vez zâkirât, eaddallahu lehüm mağfireten ve ecren azîmâ.) "Allah'ı çok zikreden erkekler, Allah'ı çok zikreden kadınlar, diğer iyi işleri yapan müslümanlarla beraber bunlara Allah çok büyük mükâfatlar hazırlamıştır." buyuruluyor.

Kur'an-ı Kerim'de zikirle ilgili seksen kadar emir var... O halde tasavvuf, Kur'ânî bir faaliyettir. Nefis terbiyesi de Kur'an'dan, zikir de Kur'an'dan...

Sonra, bir kısmı da tasavvufu "güzel ahlâk" olarak tarif edebilir. "Mutasavvıf; kendi kötü huylarını temizlemiş, iyi ahlâka sahip olmuş, kâmil, olgun bir insandır." diyebilir. Bu da Kur'an-ı Kerim'de var...

Güzel ahlâk hakkında sayılamayacak kadar çok ayetler var... Allah bize Kur'an-ı Kerim'de sabrı tavsiye etmiyor mu, "Vasbir!" demiyor mu?.. Şükrü tavsiye etmiyor mu?.. Hamd etmeyi, merhameti, tevekkülü tavsiye etmiyor mu?.. Kadere rızâ göstermeyi, cömertliği, tevâzûu, halim selim olmayı tavsiye etmiyor mu ayetlerde?..

O halde tasavvufun ahlâkı güzelleştirme çalışması, Allah'ın Kur'an'daki bu emirlerini yaptırmak, öğretmek ve insanın içine yerleştirme çalışmasıdır. Binâen aleyh, bu da Kur'an'dandır.

Sonra, "Efendim, derviş adamdır, o ehli tariktir. Hiç harama bakmaz, hiç haram yemez; takvâ ehlidir." diyoruz. Takvâ vasfı nerdendir?.. Kur'andandır, Kur'an-ı Kerim'in emridir. Allah-u Teâlâ Hazretleri Kur'an-ı Kerim'in pek çok ayet-i kerimesinde:

(Yâ eyyühellezîne âmenüttekullah!) "Ey iman edenler! Allah'tan korkun!" diye emrediyor. Takvâ Kur'an-ı Kerim'den...

İhlâs; temiz kalbli olmak, iyi niyetli olmak... O da Kur'an-ı Kerim'den... "Bir amel, iyi niyetle, sırf kendisinin rızasını kazanmak için yapılmazsa, Allah-u Teâlâ Hazretleri o ameli kabul etmez!" buyuruyor Peygamber Efendimiz... "Allah insanların yüzlerine, sîmalarına, sûretlerine, mallarına bakmaz, aldırmaz; gönüllerine bakar, niyetlerine bakar, amellerine bakar." buyuruyor. İhlâs'ın önemini pek çok ayet-i kerimeden, hadis-i şeriften biliyoruz.

Sonra ihsân; ibâdeti güzel yapmak... Kur'an-ı Kerim'in pek çok ayeti buna dair... Hani derviş nedir?.. Gündüz sâim, gece kàim... Ne demek gündüz sâim, gece kàim?.. Gündüzleyin mübarek, sevap kazanmak için oruç tutuyor. Geceleyin mübarek, uykusunu terkediyor, seccâdesine duruyor, sabahlara kadar namaz kılıyor. Be adam, uyku uyumaz mısın!..

Bizim Ankara'da çok sevdiğimiz bir doktor kardeşimiz var... Sohbete otururuz, başı böyle düşer, uyur. Bizim fakülteden mezun, talebe cemiyeti başkanlığı yapmış, cin gibi bir talebemiz var... Ona demişler ki:

"--Allah için gece uyumaz da, tesbih çeker de, onun için uyukluyor."

Bizim talebe de hemen yapıştırmış:

"--Söyleyin ona, biraz da Allah için uyusun!" demiş. "Gece uykusuz kalıp da, gündüz sohbette uyuyacağına, söyleyin de biraz Allah için uyusun!" demiş.

Derviş ibadeti böyle yapar, çok yapar. Bu konuda da Kur'an-ı Kerim'de, "Namaz kılın, oruç tutun, zekât verin, hacca gidin!.." gibi bir çok emirler var...