7. DERS

Ezü billâhi mineş-şeytànir-racîm.

Bismillâhir-rahmânir-rahîm.

Elhamdü lillâhi rabbil-àlemîn... Vel-àkıbetü lil-müttakîn... Ves-salâtü ves-selâmü alâ seyyidinâ muhammedin ve âlihî ve sahbihi ecmaîn...

Cenab-ı Feyyâz-ı Mutlak ve Rabbil-Felak Hazretleri, bu mübarek cuma hürmetine cümlemizi mağfurîn zümresine ilhak eylesin... Yaptığımız amelleri de dergâhında, kusurumuzla beraber kabulü karin eylesin inşaallah... Hayırlı ömürler geçirmek ve hüsnü akıbetler nasib etsin inşaallah...

Şu çok hoşuma gitti: İbni Abbas bir soruya cevap vermişler de, Hazreti Ali Efendimiz de onu tekrar cevaplandırmış. Belki söylemişimdir ama, tekrar etsem de olacak...

İbni Abbas RA'a sormuşlar:

"--Günlerin hayırlısı hangisidir? Ayların hayırlısı hangisidir? Amellerin hayırlısı hangisidir?" diyerekten...

Demiş ki:

"--Günlerin hayırlısı cumadır."

Cuma günü, hayrül eyyâm... Allah-u Teâlâ onu bu ümmet-i Muhammed'e vermiştir. Cuma gününün birçok şartları vardır: Sabahleyin gusledilir. Temiz elbise giyilir. Cumaya erken vakitte gidilir. Va'z u nasihat neyse, dinlenir. Cuma namazı kılınır. Cuma namazı kılındıktan sonra; hasta ziyareti, dost ziyareti, ilim tahsil etme, va'z ü nasihat dinleme yerleri gibi yerler ziyaret olunur.

--İş ne olacak?..

--Hergün işliyoruz, bitmiyor iş!.. O güne mahsus cumanın fezailinde bunlara riayet edilir. Gusledilir, temiz elbise giyilir. Meselâ, işte giyilen bir elbiseyle kılınan namaz başkadır; o gün, hususi elbise giyerekten cumaya gelmiş, gusletmiş bir adamın namazı başkadır.

Namazdan sonra; hastaları ziyaret etmek... Dostları ziyaret etmek... Efendim, bir de vaaz ü nasihat dinlemek... İkindiden sonra va'z ü nasihatler yapılıyor meselâ, camilerde; onları dinlemek... Ben biliyorum iddiasını bırakmak lâzım, benliği bırakmak lâzım!.. Hepimiz muhtacız nasihate, hepimiz... Biliyorum diyerekten nasihatlere gitmemek, cahillikten ibaret bir şeydir. Ama onu da beğenmiyoruz. Meselâ, ona da çeşitli kulp takarız. "Adam, bu da adam mı?" diyerekten... Bu da büyük bir hata... Bizim dinleyeceğimiz Allah'ın kelâmıdır, rasulünün kelâmıdır. E, o nasıl olursa olsun, ona karışma!..

Cuma, günlerin hayırlısı... Onun için cumaya erken vakitte gelmek, böyle ramazanda olmamak şartıyla kokulanmak lâzım!.. Ramazanda kokuyu pek hoş görmemişler. Ramazanın gayrisinde güzel kokular sürünüp öyle geleceksin.

Misvak kullanmak... Bu bizim için çok acı bir şey olmuş. Hep alıyoruz bugün, diş fırçası. Herkesin elinde diş fırçası... Misvakler de orda süs olarak duruyor. Kullanmak için değil de süs olarak... Yâni, bizim misvağımız da var demek istiyoruz. Misvakle kılınan namaz, misvaksiz kılınan namazdan 72 derece farkı var... 72 derece!.. Bekârın namazıyla evlinin namazında da 72 derece fark var...

Cuma, en güzel gündür. Cenabı Hak onu bize vermiş elham dülillah. O günü iyi geçirmeye dikkat etmek lâzım!.. Kötü yerlerden, günah yerlerden korunmak lâzım!..

"--Ayların hayırlısı hangisi?.." demişler.

Demiş ki:

--(Ve hayrüş şuhûr şehru ramazan) "En hayırlı ay ramazan ayıdır." Ona da kimsenin bir şey diyeceği yok! Allah kusurlarımızı affetsin... Oruçlarımızı kabul buyursun...

Onun için, bütün günah kitaplarında yazar ki: "Ramazanda oruç yemek, günah-ı kebairdir." Ama, gizli olarak!.. Gizli olarak oruç yemek, günahı kebairdendir. Hasta olur başka... Hasta olmadığı halde, hattâ hasta olduğu halde alenen, aşikârane oruç yiyenin katli de caizdir!.. Hastaysan evinde ye... Sigarasını da savurarak oruç yemek, müslümanlığa yakışmaz yâni... Hattâ insanlığa yakışmaz. Karşındaki müslüman aç, oruçlu... Ona karşı sigarayı savurmak, onu tahkir ve İslâm'ı alaya almak... Onun için katline kadar hüküm vermişler.

Oruç tutmadıysan da, hiç olmazsa, o Allah'ın hayırlı kullarına hürmet et!.. Hatta bizim küçüklük devirlerimizde, hristiyanlar bile ramazan-ı şerifte, yediklerini müslümanların yanında yemezlerdi. Hatta çocuklarını da döverlerdi; "Bu ay ramazan ayı değil mi? Sen bilmiyor musun? Niçin sokakta alenen simit yedin; şunu yedin, bunu yedin?.. Bu aya hürmet et, bu ay ramazan ayı!.." diyerekten.

--Amellerin hayırlısı hangisi?.. Amel çok mühim... Zekât vermek amel, sadaka vermek amel, cami yaptırmak amel, köprü yaptırmak amel... Çok!.. Bunların hangisi hayırlı?..

--(Hayrül a'mal essalâvatül hams) "Amellerin hayırlısı beş vakit namaz!.."

--Niçin?..

--Bir adamın kapısının önünde su akıyor. Farzet ki sıcak bir su... Bizim memleketimizde de var... Beş vakit orda yıkanıyor. Onun pisliği kalır mı?.. Tabii ki kalmaz. Beş vakit namaz kılan adamın üstünde de bir şey kalmaz. Çünkü, Cenâb-ı Hakk'ın huzuruna girerken, Cenâb-ı Hak günahlarla kabul etmiyor. Meleklere diyor ki:

"--Alın bunun günahlarını sırtından!"

Alıyorlar sırtından günahlarını...

"--Çıkarken verelim mi yâ Rabbî?" diyorlar.

"--Aldığımı vermem ben!" diyor.

Onun için, beş vakit namazın fadàili çok. Abdest alırken ayrı bir ibadet... Allah hepimizi affetsin... İslâm dininin fadàili hiç bir yerde yok.. Amellerin hayırlısı, vaktinde kılınan beş vakit namaz...

Bu söz Hazret-i Ali Efendimiz'in kulağına gitmiş, üç gün sonra... Demişler ki:

--Bak İbn-i Abbas ne dedi; sen ne dersin buna?..

Hazret-i Ali Efendimiz demiş ki:

--Dünyanın şark ile garbı arasındaki alimlere, fakihlere, hocalara sorsanız hepsinin dediği budur. Başka şey denmez buna ama, ben derim ki:

1. (Hayrül a'mal ma yakbelallahu tealâ minke) "Amellerin hayırlısı, Allah'ın senden kabul ettiği ameldir."

Yaptığın amelleri Allah kabul etti mi bakalım senden... Riyakârlıkla mı yaptın, günahlarla mı yaptın?.. Allah'ın hoşuna gitmeyecek bir şekilde mi yaptın?.. Nasıl yaptın?.. Onun için demek ki, Allahu Tealâ'nın senden kabul ettiği ameldir hayırlı amel... Çok güzel, çok da yerinde...

2. (Hayrüş şuhûr mâ tetûbü fîhi ilallahi tevbeten nasûhâ) "Ayların hayırlısı, hangi ayda tevbe edebildiysen tevbe-i nasuh ile, o aydır."

Tevbe-i nasuh iç tevbesidir ki; bir daha yapmamak şartıyla, nedametle, pişmanlıkla... Nasıl oldu da ben bunu yaptım; tevbe yâ Rabbi diyerekten tevbe-i nasuh ile tevbe yaptığı ay, onun en hayırlı bir ayıdır. Allah hepimize hakikî tevbeler nasib etsin...

Onun için, Cenab-ı Hak Kur'an-ı Azimüşşan'ın müteaddit yerlerinde, daimâ: "Rabbınız Hazret-i Allah-u Celle ve Alâ'ya istiğfar edin!" buyruluyor.

Hattâ mâlûm ya, biz namazda "Esselâmü aleyküm ve rahmetullah" dedikten sonra, bizim müeezin efendi "Estağfirullaah... Estağfirullah..." diyor. "Canım namaz kıldık ya! Günah işlemedik. Öyleyken yine bir istiğfara ne lüzum var?" diyeceği geliyor insanın... Fakat çok yerinde ki, biz bu namazı kıldık ama, vücudumuz ayakta Allah'a dönüyor ama, gönlümüz Allah'a dönemiyor!.. Gönlümüz Allah'la olamıyor. Gönlün Allahla meşgul olabilmesi büyük devlet... En büyük devlet!.. Herkese nasib olmaz.

Onun için, her zaman için istiğfar etmek; hatta elimizden gelirse, her nefeste istiğfara devam etmek lâzım!.. Allahu Tealâ da istiğfarı emrediyor:

(Vestağfirû rabbeküm innehû kâne gaffârâ) [Rabbinizden bağışlanma dileyin; doğrusu o çok bağışlayandır.]

İzâcâe'yi okuyoruz ya, orda:

(Vestağfirhü innehû kâne tevvâbâ) [Ondan bağışlanma dile; o tevbeleri dîmâ kabul edendir.] buyruluyor.

Tevbei nasuh, uzun ders...

Günlerin hayırlısı hangisi?.. O buyurdu ki: "Günlerin hayırlısı cum'adır." Şimdi Hazret-i Ali Efendimiz de diyorki:

3. (Hayrül eyyâm) "Günlerin hayırlısı, (mâ tahrucü fîhi mined dünyâ ilallahi teâlâ mü'minen billâh) o göç günü var ya, son nefes; o son nefeste iman ile göçebilmek devletine nâil olduğun gün, en hayırlı gündür."

Ondan herkes korkar. Peygamberler de korkmuş, evliyâlar da korkmuş. Herkes korkmuş. Çünkü, müşkil bir gün!.. Nasıl bir ölüm gelecek?.. Yıkıntı altında mı kalacaksın? Araba altında mı kalacaksın?.. Denize mi düşeceksin?.. Zelzele mi olacak?.. Ne olacak?.. Allah muhafaza...

Dün bir baba geldi. Kayseri'ye gidiyormuş oğlu... Otobüs bir tankerle çarpışmış. Çocuğun belinden aşağısı tutmuyor. Ne kemiği kırıldıysa kırılmış. Doktorlar demişler ki: "Ameliyatla olmaz bu... Burası ameliyatla düzelmez!" Ağlıya ağlıya gelmiş babası... Ankara'dan geliyormuş. E, evlad...

Allaaah... Çok böyle şeyler var, vukuatlar var... Allah hepimizin hakkında hayırlar nasib etsin inşallahu teâlâ... Görünür görünmez kazalardan muhafaza etsin...

Dâimâ yalvarma ihtiyacındayız. Elimizde de bir şey yok, hep aciziz... Hepimiz aciziz, elimizde hiçbir iddiamız yok... Onun için, yâ Rab demekten, aman yâ Rab demekten başka hiçbir çaremiz yok!.. Allah hepimizi affetsin de, bu dünyadan iman ile ahirete göçebilmeyi Cenâb-ı Hak cümlemize nasib etsin...

İlmi çok olan bir adam var, Mûsâ Aleyhisselam devrinde... Gökte uçarmış. Talebelerini de uçururmuş. İsm-i Azam denilen duaya sahip bir adam... O kadar bilgisine rağmen, en nihayet imansız gitti adam!.. Ki, şeytan da öyle, şeytanın da çok bilgisi var... Meleklere hocalık yapmış. Fakat bugün yine şeytandır, lânetlidir.

Onun için, ne ilmine güven ne ameline güven; Allah'a güven yalnız!.. Allah'a sarıl, Allah'tan yardım iste!.. Allah hepimizi affetsin... Tevfikàt-ı samedâniyyesine mazhar etsin... Sevdiği ve razı olduğu kimselerin arasına da kabul etsin inşallah!..

Şuraya şair bir beyit yazmış:

(Emâ terâ keyfe yübliyenel cedîdân) "Şu gece gündüz gelip geçiyor ya... Bugün de geçti diyoruz ama, temelden bir taş çürüyor. Vücud bir şeysini kaybediyor. (Ve nahnü nel'abü fî sirrin ve i'lân) Halbuki biz hep oyundayız, keyfimize hareket etmekteyiz, yaşamak derdindeyiz."

Ezan okunuyor. Şurda bir tane daha var; onu da söyleyim kâfi... Cenâb-ı Peygamber buyuruyor:

1. (İzâ erâdallahu biabdin hayran) ibrete şayandır bu söz. Cenab-ı Hak bir kuluyla hayır murad ederse, (fekkahahû fid dîn) dinde onu fâkih kılar... Mühendislik lâzım, doktorluk lâzım; şu lâzım, bu lâzım... Hepsi lâzım amma, Allahu Tealâ hayır murad ettiği kimseyi, evvela dininde fâkih kılar. Ondan sonra ne olursan ol!.. Ama, dinini bilici ol!..

Dün hastaneye gittim. Kapının üzerine yazmış iki satır yazı:

(Ve men ehyâhâ fekeennemâ ahyen nâse cemîà) "Bir insanı kurtarmak, bütün insanları kurtarmağa müsavidir!" diye Kur'an'da bir ayet var; onu yazmışlar hastanenin kapısına... Yani, "Biz insanları kurtarıyoruz. Burda, bütün insanları kurtulmasına sebep gibi bir şeyiz." demek istiyorlar.

Ben de diyorum ki: İnsanı kurtarmak iyidir amma, insanı asıl cehennemden kurtarmak lâzım!.. Bu ceset nasıl olsa ölüme mahkûm!.. Binaen aleyh, bunu cehennemde ebediyyen yanmaktan kurtarmak esas iş... Müslümanlar da yanacak... Bizi de atacak Cenab-ı Hak cehenneme ama, biz uykuda geçer gibi geçeceğiz. Öyle, gâvurların yandığı gibi yanmayacağız. Ebediyyen de yanmayacağız. İşte, bir cezâ olaraktan, bir kapıdan girip bir kapıdan çıkacağız inşallah... Haberimiz de olmayacak.

Onun için, dininde fakih olan, Allahın hayır murad ettiği insan... Onun için evladlarımızı mutlaka fakih yapabilmek en büyük kâr!..

2. (Ve zehhedehû fid dünyâ) Dünyada da onu zâhid kılar. Dünyâya tamahkâr kılmaz!..

3. (Ve bassarahû biuyûbi nefsihî) Ancak, nefsinin ayıplarını görmekle meşgul olur. Hepimizde kusur dolu!.. Kendi kusurlarımızı unutuyoruz, başkalarının kusurlarıyla meşgul oluyoruz. En büyük ayıp da bu!..

Allah hepimizi affetsin... Tevfikàt-ı samedâniyyesine mazhar etsin... Sevdiği ve râzı olduğu kullarının arasına cümlemizi kabul etsin... Biz affa lâyık değiliz amma, Allah affa lâyık!.. Onun için, ondan biz daima af isteriz. Kusurumuzu affetsin de inşallah, affına mazhar olan kullarının arasına cümlemizi kabul etsin...

El-Fâtiha!..

10. 8. 1979 / 13 Ramazan 1399

(Yatsıdan önce)