BİR RAMAZAN SONRASI
Nurlu, feyizli, mübarek bir ay geçirdiniz. Allah-u
Teàlâ, tekrarını nasib
etsin…
Bir ay boyu, susamışken su içmeme, acıkmışken
yemek yememe, kızıp öfkelenmişken sabretme, nefsin güçlü arzu ve hırslarına karşı
çıkma egzersizi yaptınız; iradenizi kullandınız, kuvvetlendirdiniz; gördünüz ki
gerçekten "açlık ruhun gıdası" imiş; insan abur cubur, tıka basa
yemeyince daha da hafif ve rahat oluyor, sıhhat kazanıyormuş, sigarayı nasıl da
bıraktınız? Demek ki vaz geçemeyeceğinizi sandığınız kötü alışkanlık ve
tiryakiliklerinizi isterseniz, azmederseniz yenebiliyormuşsunuz!
Hayatınızın olağan, sıkıcı akışı; hay-huylu, çekişmeli
sürüklenişi değişti. Ramazan’da ilâhî ve ruhanî bir hale büründünüz; zühdü,
takvayı öğrendiniz; tasavvufun, tarikatın hakikatını,
ruhun uhrevî ve derunî huzur ve sükûnunu tattınız. Dünyada maddî zevklerden üstün
manevî hazlar da bulunduğunu; süflî materyalist yaşamdan bambaşka ulvî ve
rahmanî bir hayat tarzı da olduğunu anladınız. Allah'a mutî
ve iyi bir kul olmanın, hàlisâne ibadet ve taat eylemenin mü'mini nasıl
rahatlattığını, ne denli mutlu ve bahtiyar kıldığını gördünüz. Meğer şeytanın
yolu ne kadar çirkinmiş, günah ve isyan, ne müthiş bir huzursuzluk kaynağı imiş!
Akşamları nasıl da senenin diğer aylarından
farklı bir program uygulayabildiniz? Hiç bitmeyecekmiş gibi görünen meşgaleleriniz
nasıl silindi? İşinizi yatsılara, gece yarılarına kadar sürdürmediniz; akşamları
sıcacık yuvanızda, sevgili aile fertlerinizle sofralarınızın başında nasıl hazır
bulundunuz? Ya cömertliğiniz cûşa geldi de evinize
dostları çağırdınız; ya da bir yakınınızın iftar sofrasına davet olundunuz. Maşallah
yatsı namazlarınızı camide cemaatle kılmayı hiç kaçırmadınız, başka zamanki
gibi yorgunluk, tembellik göstermediniz. O uzun teravih namazlarını cemaatle,
belki de hatim sürerek kıldınız.
Geceleri tatlı uykularınızı bölüp sevaplı
sahurlara kalktınız, teheccüd namazları kıldınız.
Belki de mavi sonsuz gökteki pırıl pırıl yıldızları
seyrettiniz. Yaradan'ın azametini görüp ürperdiniz. Abdest tazeleyip elinizde özel
Mushaf-ı Şerifiniz, sabah namazına mukabele dinlemeğe gittiniz.
Uykunuz azdı, karnınız açtı, yorgundunuz ama çok
mutlu idiniz. Vaazlar dinleyip dinin özünü anladınız, ibadet ve taat, hayrât ve hasenât yaptınız. Malınızın ze kâtını
hesaplayıp ayırdınız, cebinize koydunuz, sadakalar verdiniz, fakirleri
sevindirdiniz, meleklerle yakınlaştınız, melekleştiniz. Ne mutlu sizlere!
Bayram sizin hakkiniz.
Allah (c.c.), cümle
ibadet ve hayırlarınızı en üstün mükâfatlarla mükâfatlandırsın... Bayramınız
kutlu olsun!
Bayramdan sonra, Ramazan’da kurduğumuz mutlu ve mânevî düzeni bozacak, yine eski halinize dönecek misiniz?
Hayır, aslâ, Allah göstermesin,
yazdıysa bozsun, hiç öyle şey olur mu?
Rabbimiz cümlemizi korusun… Uyandıktan sonra
gaflete, hidâyetten sonra dalâlete, itaatten sonra
isyana, imandan sonra küfre, izzetten sonra zillete, sevaptan sonra ikàba, kabulden sonra redde, ikramdan sonra intikama, azaba
uğratmasın!
Bundan sonraki bütün ömrümüzü has, halis,
hakiki, samimi, istikrarlı bir kul olarak geçirmeyi, sàlih
ameller işlemeyi, rızasını kazanmayı, cennetine girmeyi, cemâlini görmekle şereflendirmeyi
cümlemize nasib ve müyesser eylesin…
Âmîn bi-hürmeti
seyyidi’l-mürselîne muhammedin
ve âlihi ecmaîn!..