BAŞARI İHSANIN NETİCESİDİR

Prof. Dr. M. Es'ad COŞAN

İhsân, Arapçada bir şeyi iyi ve güzel yapmak demektir. Allah müslümana ihsânı her şeyde tatbik etmesini gerekli kılmıştır. Meselâ, en meşhuru: İbâdette ihsân, Allah'ı CC görüyormuş gibi ibadet etmektir; çünkü sen onu görmesen de, o seni görüyor. O halde ibadette ihsâna dikkat edeceğiz. Namaza dururken vücunuzla kıbleye yöneliyorsunuz, kalbinizle de Allah'a teveccüh edeceksiniz.

Evet, Allah ihsânı müslümanlara her şeyde yazmıştır; yâni her müslüman her işini çok güzel yapacak. Kılıç ustasıysa, tülbenti havaya atıp altına kılıcı koyduğunda, kılıç tülbenti kesecek kadar keskin olmalıdır. Düşmanla çatışmada düşmanın kılıcı ikiye ayrılacak, ama müslümanın kılıcı ihsânından dolayı kırılmayacak. Kumaşınız hâlis olacak.

Bir arkadaşım anlatmıştı, dünya üzerinde çalışan insanların verimliliğini, gerçek çalışmasını ölçmüşler: Suudi Arabistan'da çalışan bir işçinin, sekiz saat çalışan bir işçinin gerçek çalışma süresi 45 dakika imiş; yâni 7 saat 15 dakika dalga geçiyor. Türkiye'de 8 saat çalışmanın gerçek çalışma süresi 4 saat iken, Japonya'da bu çok yüksek miktarda imiş (7 küsur saat). Rakamlar üç aşağı, beş yukarı değişebiliyor ama, bu bize bir şeyi gösteriyor: İslâm dininde her şeyde ihsân var; güzel yapma prensibi var, ama biz müslümanlar bunu uygulamıyoruz, gayrimüslimler çok daha iyi uyguluyorlar.

Gelin kendimize yeniden bir çeki-düzen verelim, her işimizi en güzel yapma şuuruna sahip olalım. Yazımız güzel olsun, işimiz güzel olsun, sözümüz güzel olsun; evin reisinin kocalığı güzel olsun, hanımının hanımlığı güzel olsun, evlâtsak evlâtlığımız güzel osun, tüccarsak tüccarlığımız dillere destan olsun... Her şeyimiz güzel olsun; güzel olmasına hem dînî bakımdan mecburuz, hem de bunun başarı için temel bir prensip olduğunu unutmayalım!

Milletçe en kırmızı alarm, en tehlikeli durumda olduğumuzu gösteren alarm, Amerikalı'nın, Avrupa'lının, Japon'un ihsânda, bir çok meseledeki ihsânda bizden ileri olmasıdır; bizim ise isâet durumunda olmamızdır. Kötülük, yâni ihsânın karşılığı da isâet, kötü yapmak...

İyi yapmaya dikkat edelim. Hayırda birbirimizle yarışmamız gerektiğinden ve düşmandan da daha önde olmamız şart olduğundan, birinci olmak için çok iyi yapalım işimizi. Düşmanı başka türlü yeneceğimizi zannetmiyorum. Adam bizden daha çok çalışıyor, günde 4 saat, 6 saat, 10 saat daha fazla çalışıyor, daha çok okuyor, daha çok inceliyor. Ondan sonra biz onu geçeceğiz... Öyle şey olmaz ki! Bu akla, gerçeğe, âdet-i ilâhiyeye aykırı bir şey; İslâm'daki, Kur'an-ı Kerim'deki sa'y kanununa zıt bir zan...

Biz ne yapacağız? Biz daha çok çalışacağız. Bir arkadaşımız söylemişti: Japonların ekonomisi 1890'lı yıllarda %90 yabancıların elindeymiş. Bunu almaya azmetmişler. Kısa bir zamanda, 30-40 senede %90'nın %80'inini almışlar, yabancı payını %10'a düşürmüşler. Ama nasıl çalışmışlar, düşmanı yenmek kolay mı, %90 paya sahip düşmanı çökertmek kolay mı?..

Nasıl yenmişler; %1 kazanca razı olarak, çok çalışarak, karşı tarafı pes ettirmişler. Adam iflas etmiş, %40 kârla tutunamadığı için pes etmiş, pazardan çekilmiş oluyor. Bizim de böyle fedâkârca çalışmamız lâzım! Japonya'yı misal olarak gösterebiliriz. İlim Çin'de de olsa almalıyız, prensip Japonya'da da olsa, bunu mutlaka yapmamız lâzım!

Geçen gün gazetelerde acı bir haber vardı: Bodrum veya Marmaris'teki bir hakimin karısı --ismi Türk ismi-- Türkler aleyhinde bir kitap yazacakmış, bunu da Yunanistan'da neşredecekmiş. Çünkü orada daha çok tiraj yapar diye düşünüyormuş. Bayağı kötülüyor Türkleri, diyor ki:

"--Türkler cinsel tâcizi âdet edinmiş kimselerdir."

Tabiî Bodrum'da, Marmaris'te böyledir. Oralara müslümanlar yaz aylarında gidemiyor. Ben biliyorum, o yerlerden bazı kimseler Allah CC rızası için hicrete karar vermişlerdi. Çocuklarımızla burada İslâmî hayatımızı devam ettiremeyeceğiz diye, İslâm'ı yaşayabilecekleri yerlere gitmişlerdi. "Şöyle rezalet yapıyorlar, böyle rezalet yapıyorlar." diyor. Doğrudur.

Bir de bu Türkler aleyhindeki kitabı yazacak olar kadın demiş ki:

"--Türklerde okumama adeti vardır. Okumazlar, çok kitap okuma gibi bir kaygıları yoktur." demiş.

Kadına çok kızıyorum ama, kadının sözleri doğru... Okumuyoruz, çalışmıyoruz, araştırma yapmıyoruz. İlmî bir araştırmanın ilk şartı, o konudaki bütün mevcut bilgiyi toplamaktır. Mevcut bilgiyi toplamadan, bilmeden, vâkıf olmadan, ileri bir adım atılmaz. Sizin yazdığınız yazı, kitap, mevcutlardan geriyse, sebebi budur.

Çok kitap okuyacağız. Bir ibadet gibi zaman ayıracağız okumaya, öğrenmeye... İki saat okuyabilirsiniz, bir saat okuyabilirsiniz. Bir saat bile okusanız, bu bayağı bir şeydir. Düzenli çalışarak büyük başarılarını elde etmiş büyük alimler vardır tarihte. Batı'daki bilim adamları, az da olsa hep düzenli çalışarak başarılı olmuşlardır.

Milletçe başımıza yığılan dertleri bertaraf etmek için, her işimizde ihsâna sarılmamız, ilmî araştırmaya çok önem vermemiz ve çok çalışmamız, düzenli çalışmamız lâzım hemen bugünden, bu saatten, bu andan itibaren...

Allah tevfîkını cümlemize refik eylesin, müslümanların başarı ve mutluluğunu yakın zamanda görmeyi bize nasib buyursun... Âmîn, bi-hürmeti seyyidil mürselîn, ve âlihî ecmaîn.

Kadın ve Aile, Ağustos 1994