BİZİM ÇEVRE ANLAYIŞIMIZ VE ZEVKİMİZ

İslâm, alemleri yaratan Aliyyül-A'la, yüce Mevlâ, Rabbül-âlemîn Tebâreke ve Taâlâ'nın gönderdiği, insanoğlunun iki cihan saadetine ermesi yollarını gösteren, muhteşem ve harika bir mutluluk reçetesidir; diğer varlıklarla onun ilişkilerini düzenleyen hikmet dolu ilâhi bir tâlimatnâmedir; kâinatta onun istifade edeceğini açıklayan semâvî fermandır; hasılı Yaradan'dan biz kullarına çok muazzam bir ikram ve ihsandır; elhamdü lillâhi alâ ni'metil-İslâm, ve tevfikıl-imân, ve hidayetir-Rahmân!

İslâm'a göre insan eşref-i mahlûkattır, en şerefli ve en kıymetli yaratıktır, zübde-i kâinat ve hülâsa-i mevcûdâttır; Allah CC, iki cihanı onun için, onu da kendi ma'rifeti için yaratmıştır. İnsan her varlığı kullanır, her yaratıktan istifade eder; yerler, gökler ona musahhardır, onun emrinde ve hizmetindedir, ama o da, Allah'ın emrinde, kulluğunda, hizmetinde, ibadet ve itaatinde bulunmalı; Allah'a âsi, kâfir, fâcir, zalim, fasık, müşrik, müsrif, mücrim, münafık... olmamalıdır. Bunun yolunu gösteren, usulünü öğreten İslâm'dır, Kur'an-ı Kerim'dir, sünnet-i seniyye-i nebeviyyedir, şeriat-i garra-yı Ahmediyye'dir, sallallàhu aleyhi ve âlihi ve sahbihi ve men tebiahû bi-ihsânin ecmaîn.

Biz kendimizin bu izzet ve kıymetini biliyoruz: Allah'ın kulu ama, kâinatın efendisiyiz, yaradılanı da Yaradan'dan ötürü seviyor, hoş görüyoruz.

Bizce çevremizde her şey güzel, mükemmel, yerli yerince! Her zerre Allah'ı zikr ü tesbih eyliyor, pırıl pırıl, ışıl ışıl, cıvıl cıvıl, fısıl fısıl... esrarengiz, hayretengiz, ibretengiz... duyabilene ne mutlu!

Yerler, gökler, Ay, Güneş ve yıldızlar, yığın yığın bulutlar, şakır şakır yağmurlar, bembeyaz karlar, sert rüzgarlar, ılık meltemler, engin denizler, şırıl şırıl nehirler, dereler, romantik göller, çiçek çiçek baharlar, sıcak yazlar, bereketli güzler, soğuk kışlar, türlü türlü yapraklı, renk renk çiçekli, ekşi tatlı meyvalı ağaçlar, uçuşan kelebekler, ötüşen kuşlar, çeşit çeşit böcekler, hayvanlar balıklar, görünen görülmeyen küçüklü büyüklü, hünerli, becerikli yaratıklar... ne güzel, ne sevimli, ne hoş, ne tatlı.

Bunlar da bizim gibi ümmetler, topluluklar, Allah'ın bir çeşit kulları.

Onun için biz çevreyi, tabiatı, yaratıkları seviyoruz; onlarla sulh ü sükûn, huzur ve anlayış içinde yaşamak istiyoruz; onlara yardımcı olmak, onları korumak arzusundayız. Onun için her beldede çevre ve kültür dernekleri kurduk; çevre bakanlığı kurulmadan önce çevre çalışmalarına başladık; ormanlar, korular, kooperatifler, mahalleler tesis ettik.

Dağları erezyondan, ovaları çölleşmekten; münbit toprakları sürüklenip ziyan olmaktan kurtaracağız; ülkemizin çoraklaşmış, kuraklaşmış, çıplaklaşmış yerlerini yemyeşil ağaçlandıracağız. Dallardan meyvalar sarkacak, gölgelerinde insanlar oturup kır safaları yapacak, neşe ile kuran okuyup, ilahî söyleyecek, zikredip ibadet edecek, dallarda kuşlar ötüşüp bize refakat eyleyecek.

Şaşırmış, İslâm'dan uzaklaşmış, aslını harsını, örfünü, adetini unutmuş zavallı insanları, güzel tabiatla, temiz havayla, zümrüt dekorlarla, engin çayırlar, ulu dağlarla yeniden tanıştıracağız, gençleri sigaradan, uyuşturucudan, nefsine, zevkine esir olmaktan kurtaracağız.

Bağlı, bostanlı, havuzlu, bahçeli evlerimiz; havadar ve güneşli mahallelerimiz; tertemiz sokaklarımız, gül yanaklı yavrularımız; mert yüzlü temiz kalbli, güzel huylu arslan gibi gençlerimiz; vefalı, takvalı, mestûre, edîbe, ârife, zarîfe, şerîfe, cemîle, kâmile hanımlarımız; nur yüzlü, ak sakallı, evliyâ büyüklerimiz; mutlu ve bahtiyar toplumlarımız olacak bizim illerimizde...

İnşaallahu taâlâ!

İslâm, Haziran 1996