HAC'DA MÜSLÜMANLAR İSTİŞÂRE ETMELİ!

Soru:

Muhterem hocam, Medine-i Münevvere'de bulunuyorsunuz. Bulunduğunuz şu anda neler hissediyorsunuz? Bu mübarek beldelere sık sık ziyarete gelen birisi olarak, dünya müslümanları ve ve şu mübarek beldeler üzerindeki izlenimleriniz nelerdir?

Prof. Dr. M. Es'ad COŞAN:

Medine-i Münevvere Peygamber SAS Efendimiz'in şehridir. Eski ismi Yesrib iken, "Medinetür Rasül" denmiştir. Yine İslâm ile nurlandığı için, "Medine-i Münevvere" diye münevver sıfatıyla tavsif edilmiştir.

Nâbî'nin "Tuhfetül Harameyn" isimli eserinde: "Sakın sû-i edebden kû-yi mahbûb-i hüdâdır bu!" kelimeleriyle anlattığı, Allah'ın sevgili Habîbinin beldesinde olmaktan büyük zevk ve sevinç duyuyorum. Allah'a hamd ü senâ ve şükürler ederim ki, bu güzel beldeye gelmeyi ve Peygamber efendimizi ziyareti nasib ediyor. Bu büyük bir nimet olduğu için fevkalâde sevinçliyim, mutluyum.

Mescid-i Nebevî'nin oldukça büyütülmesine rağmen, içinin tıklım tıklım Müslümanlar ile dolmuş olması ve namaz vakitlerinde namaz kılacak yer bulmakta güçlük çekilmesi beni sevindirdi ve heyecanlandırdı. Minarelerin tâ uzaklardan nurlu bir şekilde görünmesi çok güzel; o manzaraların kapanmamasını temenni ediyoruz. Mescid-i Nebevî'nin eskiye nazaran içerisinin klima ile soğutulması neticesinde, uzun süre içerisinde huzurlu bir şekilde kalınabilmesi çok güzel bir şey...

Buradaki müslümanlar dünya müslümanlarının bir kesiti, bir örneği ve bir nümûnesidir. İnsan, her renkten, her tip giyime sahib halklardan oluşan, çok renkli bir tablo ile karşı karşıya bulunuyor. Dünyanın her yerinde ne tür kardeşlerinin olduğunu görmüş oluyor. Fakat bunların sıranın üstünde müslümanlar olduğunu düşünüyorum. Buraya gelebilme imkânına sahib, aşklı ve şevkli kimseler...

Maalesef İslâm Âlemi --burada gördüğümüz kesitiyle-- istediğimiz seviyede değil. Müslümanları çok daha güzel durumda görmeyi temenni ettiğimiz için, genel seviyeleri beni oldukça üzüyor. Bir kere, dinî yönden istediğimiz seviyede değiller... Çünkü, birbirlerine karşı nezaket ve zerafette eksikler... Namaz kılışlarında eksiklikler görüyorum. Mezheblerde çeşitli görüşler olabilir ama, herkesin de mezhebleri bilerek yaptığını söyleyemeyiz. İmamın ön kısmında namaz kılma gibi şeylerin çoğu, dinî bilgilerin eksikliğinden kaynaklanıyor. Bu da bizi, İslâm dininin ahkâmının öğretilmesi bakımından, çok çalışmak zorunda olduğumuza götürüyor.

Türk hacılarımız için de bu böyle... Sevimli ve sempatik olmaları hasebiyle, bizim hacılarımız umumiyetle beğenilen hacılar; fakat, bilgi yönünden eksikler... Bu, safların tanziminde ve namaz kılışlarda belli oluyor.

Kısaca ben Ümmet-i Muhammed'in dinî bilgilerinin istenilen seviyede olmadığı izlenimini alıyorum. Yaygın halk eğitiminde eksikliklerimiz olduğu anlaşılıyor. Bu sadece bizim ülkemizde değil, bütün ülkelerde böyle... Çünkü, hiç bir ülkede İslâmî eğitime müsaade edilmemiş ve halk yaygın İslâmî eğitimden mahrum bırakılmış.

Yaygın eğitim, yönetimlerin boynunun borcudur. İslâmî bir inkılab yapmış ve yüzde yüz İslâmî bir devlet olma iddiasında olan İran devleti var... Suudî Arabistan var; bayrağında "Lâ ilâhe illallah" bulunuyor... vs. Ama bu ülkelere bakılacak olursa, bir eksiklik var: Yaygın eğitimde halklara belli gerçekleri anlatma yapılmamış.

Bu konuda bir mutabakata varılabilir. Meselâ; Türkiye'de çeşitli İslâmî aktivite gösteren merkezler, "Şunu sağlayacağız, şunu da sağlayacağız." diye bir mutabakat gösterebilirler. Bu prensipler aynen "Beynelmilel İnsan Hakları Beyannamesi" gibi, başka ülkelere de yaygınlaştırılabilirse, o zaman belki yaygın eğitimde güzel sonuçlar alınabilir.

Tesbit ettiğim önemli hususlardan birisi de, kadınların eğitiminin çok çok eksik olması... Kadınların eğitimi çok zayıf ve çok geri... Bir defa kadınların kıyafetlerini beğenmiyorum, bu hususun mutlaka bahis konusu edilmesi lâzım. Belki detaylı görünebilir ama, bu da hayatın önemli bir safhası...

Kadınlar örtünüyor ama, örtünmenin ana felsefesine uygun bir örtünme ile örtünmüyorlar. Meselâ; ince kumaşla örtünüyorlar, terledikleri zaman vücut hatları belli oluyor. Veyahut bir kuşak sarmış, mahrem yerleri belirgin bir vaziyette... Bayan hacı adaylarının umûmiyetle dar giyindikleri de göze çarpıyor. Bu şekilde hem kendilerinin, hem de başkalarının günaha girmesine sebep oluyorlar. Onun için, kadınların giyimi konusunda bir münazara açmak gerekir.

İranlı kadınlar, tâ baştan topuklara kadar uzanan, çadır ismini verdikleri bir örtü ile örtünüyorlar. Bu güzel olmasına rağmen pratik olmayan bir örtü... Çünkü, ağzıyla ısırarak tutuyor; kapattığı zaman güzel örtüyor ama, topladığı zaman ayakları meydana çıkıyor... Veya, koltuğunun altına aldığı zaman, başka yerleri açılıyor.

Dar ve altını belli eden kıyafetleri kullanmak da doğru değil. O halde, hem hareket serbestliği sağlayan, hem de bol olup vücut hatlarını belli etmeyen ve böylece erkeği de, kadını da günaha sokmayan bir kıyafet üzerinde mutabakat sağlanması lâzım!

Türkiye'mizde kullanılan çarşaf da, dudakla tutulan ve elleri meşgul eden bir kıyafet olduğu için, yeterli değil. Tabii bunun yanında çok güzel örtünenler de var.

Aynı şekilde erkeklerin kıyafetlerinde de garabet var. Suud'da giyilen entari, kullanışlı olmadığı için güzel bir kıyafet değil. Onunle ne koşulabilir, ne de ata binilebilir. Pakistanlılar'ın kıyafeti biraz daha güzel bir kıyafet olarak görünüyor. Zavallı İranlılar'la, bizim zavallı Türk hacılarının çatal pantolonu, çok zavallı ve çirkin bir kıyafet... Erkeklerin kıyafeti üzerinde de bir mutâbakat sağlanması lâzım!.. Tabii bunlar, dışa ait şekillerle ilgili hususlar...

Buralar ümmetin hac ve ziyaret için bir araya geldiği mekânlar olduğu için, burada ümmetin meselelerinin görüşülmesinin sağlanmasını temennî ediyorum. Hacı gelsin; haccını, umresini, ziyaretini yapsın, başı önünde kalksın gitsin... Bu çok sathî bir şey... Bu, benim Türkiye'de de ayıpladığım bir husus... Camiye bir adam gelsin, namazını kılsın, gitsin... Hayır; cami bir aile gibi muhabbetli olmalı!.. Camideki insanlar birbirini tanımalı, gelmeyen insana gitmeli!.. Pabucunu kapıp herkes bir tarafa savuşmamalı... Namazdan önce ve sonra, bir dostluk ve muhabbet vakti olmalı... Caminin çevresine faydalı olmalı... "Git, namazını kıl, dön!" Bu bana, ibtidâî bir müslümanlık gibi geliyor. Yâni, müslümanlığın topluma yansıyan düzenleyici tesirini görmek istiyorum.

Ben Türkiye'de camilerin planlarına da karşıyım, camilerin planlarında eksiklikler görüyorum. Çünkü, bizim camilerimizde ne kadınların abdest alacağı bir abdesthane, ne de namaz kılmaları için bir bölüm mevcut... Plansız, uydurma bir şekilde caminin bir köşesini buna ayırmışlar. Hani caminin toplantı salonu?.. Hani kütübhanesi?.. Hani diğer hizmetlerin yapıldığı yerler?.. Hiç birisi yok.

Burada da buna benzer yerler olmalı... Koskoca kültür sarayları bulunmalı... Bu sarayların programları, Harem-i Şerif'in çıkış yerlerinde yerleştirilecek büyük panolara asılmalı; Harem'den çıkan cemaate, "Falanca kültür sarayında, falanca büyük alimin konferansı var; herkes davetlidir." şeklinde ilanlar ile bilidirilmeli... Mekke ve Medine'de böyle şeylerin yapılmaması, büyük potansiyel kaybıdır. Buraya bütün müslümanlar geldiği halde, eğitici, kaynaştırıcı hiç bir şey yapılmıyor.

Halbuki, Osmanlı devrinde hac, İngilizlerle mücadelede aktif vazife görüyormuş. Herkes burada ne yapması gerektiğini öğrenip, memleketine gidip, halifenin istekleri doğrultusunda emperyalistlerle mücadele yapabiliyorlarmış.

Şimdi, bu fonksiyonlar soyutlanmış; "Camide namazını kıl gel, sonra günün dolduğunda ülkene dön!.." Bunun mutlaka bir sevabı vardır amma, ibtidâî bir ibadettir. Müslümanlar birbiriyle tanışmalı, konuşmalı, fikir teatîsinde bulunmalı; buradan ilmine irfanına bir şeyler katılmış olarak ülkesine dönmeli, günaha girip de dönmemeli. Bu büyük kalabalık, insanların eğitilmesi için Allah'ın büyük bir nimetidir. Bunun için bir zamanlar komünistler: "Sizin kalabalıklarınız bizde olsa, biz ihtilâl yaparız!" diyorlardı.

Bütün İslâm Alemi'ne ve özellikle Türkiye'deki kardeşlerime, bayramlarının mübarek olmasını temennî ediyorum. Buruk bir bayram olduğunu biliyorum. Bosna-Hersek ve Kafkasya'daki olaylar bizi müslüman olarak kalbimizden vurmuştur, sırtımızdan hançerlemiştir. Çok ağır şekilde gönül yarası ile yaralı durumundayız.

Rabbimizden Ümmet-i Muhammed'e güzel günler ihsan etmesini dilerim. Bütün kardeşlerime, İslâm'a sımsıkı sarılmalarını ve müttakî olmalarını tavsiye ederim. Çünkü hürriyetimizin ve bekamızın şartı budur. Dünya metaı olan şeylere takılmayıp, ana hedefleri görüp, onlar için çalışmamız gerekmektedir.

21.6.1992 - Zaman Gazetesi