SAĞLIK

1. Soru:

--Dişlerin doldurulmasında dînî bir sakınca var mı?..

--Yoktur. Diyânet İşleri Başkanlığı'nda Din İşleri Yüksek Kurulu'na da sorulmuştur. Dişlerin dolgu yapılmasında bir mahzur yoktur. Dolgu yapılırken abdestli olmak mecburiyeti de yoktur. Başka bir mezhebe kaymak mecburiyeti de yoktur. O bakımdan endişe etmeyin.

2. Soru:

--Çarpık olan, ısırmakta zorluk çıkaran ve dudaklara rahatsızlık veren ön dişlerin düzelttirilmesine ve yaptırılmasına cevaz var mıdır.

--Düzelttirilmesine cevaz vardır; çünkü, mahzur var... Mahzurun telâfisi caiz olur.

3. Soru:

--Dişe sabit damak yaptırmak câiz midir?

--Olabilir, caizdir. Dişe sabit damak yaptırmak abdeste mânî olmaz.

4. Soru:

--Misvak yerine diş fırçası kullanmak câiz midir; izah eder misiniz?

--Misvak yerine dişleri temizlemek için bir başka vasıta kullanılması câizdir. Çünkü, Peygamber SAS Efendimiz bir hadis-i şeriflerinde buyurdular ki:

(El'esâbîu tecrî mecras sivâk) "Parmaklar da misvak yerine geçer." Misvak olmadığı zaman, parmaklarıyla şöyle dişlerinin içini dışını temizlese, o sarılık gitse, o kir ve koku gitse; olur.

Demek ki, misvak olmadığı zaman parmakla olabildiği gibi, misvak yerine diş fırçası kullanmak sûretiyle de olabilir. Yalnız, misvak denilen dal parçasının çok şifası olduğunu doktorlar söylüyorlar. İnceleyen mütehassıslar, araştırıcılar söylüyorlar.

Biliyorsunuz bu diş fırçası çıkmazdan önce, asırlar boyu misvak kullanmıştı müslümanlar ama, sonra bu asırda diş fırçası icad edildi. Naylondan veya kıldan çeşit çeşit diş fırçaları yapıldı. Kılların zararlı olduğunu diş mütehassısları söylüyorlar. Şöyle izah ediyorlar:

"Kılların içinde yaratılışı dolayısıyla bir kanal vardır. İçi deliktir kılın... Yekpâre değildir. Kemiğin içinde ilik yeri oluyor, boş oluyor ya, onun gibi kılın da içi boştur. Böyle bir fırça ile diş fırçalandığı zaman, dişlerde bulunan mikroplar, bakteriler diş fırçasının kıllarının içine yerleşir, orada çoğalırlar. Bu sefer sen ikinci bir diş fırçalama yaptığın zaman, oraya geçerler. Diş etleri rahatsız olur."

Bir kere kıl fırça kullanmayın!.. Kullanırsanız, kaliteli sentetik malzemeden yapılmış fırça kullanın!.. Kaliteli dediğim şudur: Bazı naylon fırçalar bir iki fırçalayışta kopuyor, insanın ağzına düşüyor. Onlar da yutulduğu zaman, naylonun hazmı olmadığından bir yere saplanıp kalıp kanser sebebi olabiliyormuş diye duyuyoruz. Kanserojen, kanser tevlid edici malzeme diyorlar.

Buna mukabil misvağın böyle bir tehlikesi yok... Bilakis, misvağın telleri yutulsa, mideye de faydası da varmış. O bakımdan, misvağı tahtından kimse aşağıya indiremez!..

Misvağın olmadığı yerde, diş fırçası ile veya parmakla dişleri temizlemek mümkündür. Esas gaye dişlerin temizlenmesidir. Bu gayeyi tahakkuk ettirmede en güzel malzeme, halihazırda misvak oluyor. Dişler sıhhat kazanıyor.

Benim Ankara'da şu anda sağ olan bir tanıdığım var... Beraber dişçiye gitmiştik. Dedi ki:

"--Benim üç dört sene önce, her abdest alışta dişlerim kanardı, başım derde girerdi. Sonradan misvaka başladım. Şimdi o dertten kurtuldum." dedi.

"--Getir bakalım, ağzını bir görelim!" dedi diş doktoru...

Dişçi koltuğuna oturttuk onu... Diş doktoru eğildi baktı, biz eğildik baktık. Ömrümde o kadar güzel ağız ve diş görmedim gibi geldi bana... İnci gibi dişler... Son derece sıhhatli, pembemsi, tatlı, güzel bir diş eti... Doktor da şaştı, biz de şaştık. Her abdest alışta, ağzına su verirken, çalkalarken kanayan diş etleri, ondan sonra bu kadar sıhhat nasıl bulmuş; hayretler içinde kaldık.

Onun için, bu misvakın tahtı çok yükseklerde... Ona öyle kolay kolay başkası denk olamayacak gibi görünüyor. Ama, yoklukta ne yapacaksın; kullanılabilir. Başka vasıtalarla da temizlemek câizdir.

5. Soru:

--İçim daralıyor, ne yapmamı tavsiye edersiniz.

--Kur'an okuyunca iç darlığı gider, ilme çalışınca iç darlığı gider. Böyle içim daralıyor diye de, kendi içinizi fazla dinlemeyin!.. İnsan kendisini fazla dinledi mi, iyi olmaz; biraz dışa dönün!..

Bu gibi duygular gençlik çağında çok olur. Büluğdan ve sâireden kaynaklanıyor. Fizyolojik değişiklikler oluyor, hormonlar değişiyor. Bu gibi durumlarda ilim öğrenecek, bir sanatla meşgul olacak, spor yapacak... Oruç tutacak. Kendi içine de fazla yüz vermeyecek.

6. Soru:

--Şu anda askerlik yapmakta olan bir gencim. Kalabalığa çıktığım zaman çok sıkılıyorum, mecbur kalmadıkça insan içine çıkamıyorum. Ne tavsiye edersiniz?

--Bu güzel bir şey... Müslüman gençler hayalı, edepli oluyorlar, utanıyorlar; normal... Bu hepimizde vardır. Bende onun söylediğinden daha fazlası vardı. Şimdi karşınızda konuşuyorum, görüyorsunuz. Zamanla geçer. Konuşmanın âdâbını öğrendiği zaman ve konuşacak bir fikri olduğu zaman, insan konuşur.

Hatiplik kitapları diyor ki: "En konuşamayan, en aciz bir insanı bile, yolda gidin, itin meselâ... Yere düşürün... Adam kalkınca ne yapar?.. Hatip kesilir... Birinci sınıf hatip kesilir, birinci sınıf avukat kesilir, birinci sınıf kanun adamı kesilir... Neler söyler!.. Anayasadan, insan haklarından, hürriyetlerden, haksızlıktan, insaftan, edebden, ahlâktan, dinden, imandan, ahiretten, cezâdan... Aklına ne gelse, hepsini söyler. Neden?.. Demek ki, söylenecek şeyi oldu mu, insan söyleyebiliyormuş.

Korkmayın, utanmak da Allah'ın bir ikramıdır.

(Elhayâü minel imân) Hayâlı olmak, hayâsız olmaktan iyidir. Utangaç olmak iyidir. Konuşacak şeyiniz olduğu zaman konuşursunuz.

İlim öğrenin, hadis öğrenin, Kur'an öğrenin, büyüklerimizin hallerini öğrenin; söylenecek yerde onları söyleyin!.. "Bak aziz kardeşim! Ben kitaplarda şöyle okudum ki, senin bu yaptığın yanlıştır; sen böyle yapma!" veyahut, "Aziz kardeşim! Bugün kitapta şöyle bir fıkra okudum, çok hoşuma gitti; sana da anlatayım!" filân diyerek, böyle egsersizlerle düzelir.

7. Soru:

--Elinde veya abdestte yıkanması farz olan bir yerinde küçük bir yara olup, üzerine bant yapıştıran kimse bu bantın üzerine mesh edebilir mi?..

--Evet, mesh edebilir. O bantı çıkarmasına lüzum olmadan üstüne mesheder. Eğer mahzuru varsa, suyu da geçirmesine lüzum yoktur. Sargı üzerine mesh babına girer bu... Belli bir zamanı da yoktur, istediği kadar, dayandığı kadar sargıyı yerinde tutabilir.

8. Soru:

--Tedavi için kadın veya erkeğin fitil kullanması guslü gerektirir mi?

--Gusül gerektirmez. Abdesti bozulur, abdesti yeniden alması icab eder.

9. Soru:

--Bir bayan, kadın hastalıklarından dolayı bir uzmana muayene olunca, gusl abdesti gerekir mi?

--Kadınların tenâsül uzuvlarında bir rahatsızlık olduğu zaman, doktorlar bakıyorlar. Mümkünse, kadın doktor olacak tabii... Bakarken de oralara aletler sokmak gerekiyor. Bazı alimlere göre gusletmek gerekir. Bazıları, "Bu tıbbî bir şeydir. Şehevî bir şey değildir." diye olmayabilir demişler ama, yıkanmak ihtiyata daha uygundur. Çünkü, ondan sonra bir sürü ibadet yapılacak; onun için, yıkanıvermesi daha uygundur.

10. Soru:

--Benim kızım baygınlık geçiriyor, dua eder misiniz?

--Dua ederiz ama, tabîb-i müslim-i hâzıka, yâni mesleğinde mâhir bir müslüman doktora da göstersinler, o baygınlığın sebebini araştırsınlar.

Bal şerbeti içirsin, çörek otu yedirsin. Şifâ ayetleri vardır evrad kitabımızda; onları da okusun.

11. Soru:

--Kardeşimin yüzünde, kendisini rahatsız edecek kadar benek benek çiller var... Kendisine çok nasihat etmeme rağmen bunlardan kurtulmak istiyor. Ne tavsiye edersiniz?

--Bu cild mütehassıslarının bileceği bir şeydir. Çillerin bir kısmı belki tedavi ile geçer, belki de öyle kalacak. Allah öyle yaratmış. Hilkat, Allah'ın yaratması, ne yapalım?.. Kimisini uzun boylu yaratıyor, kimisini kısa boylu yaratıyor... Sarışın, esmer, vs. olabiliyor... Kaşı, gözü şöyle, böyle olabiliyor.

Kadere rızâ gösterecek, o da sevaptır. "Allah beni böyle yaratmış." diyecek, korkmayacak, çekinmeyecek!.. Ne yapalım, Allah'ın takdiri...

Tedavisi var mı diye, cildiye mütehassısına göstersin.

12. Soru:

--Katı yağlarda domuz yağı olduğu söyleniyor; acaba hepsinde var mı?

--Hayır, hepsinde olduğunu söyleyemeyiz. Ayçiçek yağını veya pamuk yağını hidrojenize ediyorlar, margarin oluyor. Bazılarında domuz yağı da olabiliyor. Avrupa'da bunların formüllerini kâğıtlarına yazmak mecburiyeti var... "Hayvânî yağ vardır içinde..." dediler mi, domuz yağı oluyor. "Hayvânî yağ yoktur, sadece nebâtî yağ vardır." dedi mi, domuz yağı olmuyor.

Türkiye'de bunlar garantili değil... Ben bu bakımdan değil de, sıhhatiniz bakımından kat'iyyen kullanmamanızı tavsiye ederim. Bunlar sıhhate zararlı ve insanın kanında kolesterolü arttırıp damar sertliği yapıyor diye bildiriyor doktorlar... Onun için, likid yağları, akıcı yağları kullanın!..

Yağların en güzeli zeytin yağıdır. Zeytin yağının en güzeli de naturel olanıdır, tabii olanıdır. Onu bulup, onu kullanmağa çalışın! Öteki yağlara pek itibar etmeyin!..

13. Soru:

--Oğlum her işini sol eliyle yapmaktadır. Zorlamama rağmen yemeyi içmeyi de sol eliyle yapıyor. Baba olarak ben ne yapayım, ne tavsiye edersiniz?

--Bu solaklık, bir mecburiyetten oluyor. Zorlandığı zaman, bir takım psikolojik problemler ortaya çıkıyor. Yumuşaklıkla onu geçirmeğe çalışsın. Geçiremediği zaman mâzur oluyor.

14. Soru:

--Hipnotizma ile uyutularak bir kimsenin ameliyat edilmesinin dinimizce bir mahzuru var mı?..

--Ben bir mahzur bilmiyorum.

15. Soru:

--Psikiyatride akrofobi, aerofobi; yâni yükseklikten korkma, açık alandan korkma denilen psikolojik hastalıklar var... Bunlarla ilgili bir şey tavsiye eder misiniz?

--Kendilerine itimad ettiğimiz doktor kardeşlerimiz var; onlara müracaat edilebilir.

Bu daha ziyade insanın Allah'a tevekkülünün artmasıyla geçebilecek bir rahatsızlıktır. Allah'a tevekkül etmeyi öğrenmemiz lâzım!

Tevekkeltü alellah, laf olarak ağzımızdan çıkıyor ama, Allah'a dayanmak, "Yâ Rabbi ben sana güvendim. Elbette sana güvenen insana bir şey olmaz." diye içine yerleştirmek lâzım!..

Tevekkeltü alellah'ı çok söylesin bu kardeşimiz. Bir de Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhil aliyyil azîm'i çok çeksin; doksandokuz derde devadır diye hadis-i şerifte geçiyor.

Ayrıca Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: "Hastalarınıza Fâtiha ve Kulhüvallahu ehad okuyun! Kur'an-ı Kerim bir hastayı tedâvi etmiyorsa, o hiç bir şeyle tedavi olmaz." Hadis-i şerifte böyle geçti. Okuyalım, Allah-u Teâlâ Hazretleri şifasını verir. Şifa Allah'tan...

Kulhüvallah okusun, Fâtiha'yı okusun; ondan sonra, Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâhil aliyyil azîm'i çeksin! Allah şifa verir inşaallah...

Denedik bunları... Ben böyle hadis-i şeriflerde gördüğüm şeyleri bazı arkadaşlara söylüyorum; adam güle oynaya geliyor karşıma... "Allah senden râzı olsun hocam! Çok iyi oldu, iyi oldum tamamen..." diyor. Hadis-i şerifler haktır. Onun için öğrendiğimizi sıdk ile tatbik edelim!..

16. Soru:

--Yedi yaşında bir oğlum var; sürekli sancısı oluyor. Doktora götürdük, bir teşhis koyamadılar. Ne tavsiye edersiniz?

--Allah şifa versin... Bazı hastalıkların böyle mahiyeti anlaşılamıyor. Çörekotuyla bal yedirsin çocuğuna... Çünkü Peygamber Efendimiz, çörekotunun ölümden başka her derde şifa olduğunu hadis-i şerifinde bildirmiş. Balın da,

(Fîhi şifâün linnâs) diye ayet-i kerimede şifâlı olduğu söylenmiş olduğundan, onlara devam ettirsin! Çörekotunun 21 tanesini ayırsın, herbiri için besmele okusun, balla karıştırıp sabah, öğle, akşam yedirsin!

17. Soru:

--Organ bağışı caiz midir, değil midir?

--Bazı şartlarla caizdir. Organı alınacak şahsın rızâsı olması lâzım, hayatı bitmiş olması lâzım!.. Tam ölmeden orasını burasını alıp dağıtmak, kimsesi yok diye organlarını yağmalamak doğru değildir.

Ama hayatta iken de bazı kimseler organlarını bağışlayabiliyorlar. Fedâkâr bir anne, çocuğu yaşasın diye bir böbreğini aldırtıyor, ona bağışlayabiliyor. Bu fedâkârlığa dayanıyor. Kendi hayatı bir böbrekle de devam edebilirmiş diye, birisini veriyor. Olabilir.

18. Soru:

--Kadın-doğum ihtisası yapmaktayım. İki senesi bitti, tamamı dört sene... Tesettürlü olarak çalışıyorum. Ancak kadınlı erkekli bir ortamda çalıştığım için ve evdeki iki ufak çocuğumu bırakıp çalıştığım için vebale girer miyim? Çalışmaya devam edeyim mi?..

--Başlanan bir şeyin devamı iyi olur, yarım bırakılmaması iyi olur. Evet, kadınlı erkekli bir ortamda çalışıyor ama, kadın doğum mütehassısı olduğu zaman, öteki kadınlarımızın doğumlarını kurtaracak, onlara hizmet verecek... Binâen aleyh, o niyetle çalışsın, Allah-u Teâlâ Hazretleri yardımcısı olsun, korusun...

Evdeki çocuğa da anneanne bakar, hizmetçi bakar, dadı bakar... Biraz da dikensiz gül olmuyor; mihnetsiz, meşakkatsiz, sıkıntısız iş olmuyor. Yarısı bitmiş, kalmış yarısı... Sabretsin, tamamlasın!..


TAHARET

1. Soru:

--Bazı evlerde tuvalet ve banyo birleşik; burada abdest almak olur mu?..

--Abdest almak olur, ama dualarını yapamazsın. Çünkü tuvalette abdest duaları, el, yüz, ayak yıkarken okunacak dualar okunamıyor.

2. Soru:

--Banyo içinde abdest alırken, abdest dualarını okumanın mahzuru var mıdır?

--Mahzuru yoktur. Yüznumarada okumanın mahzuru vardır. Helâda abdest alma zorunluluğu varsa; o zaman, orda abdest duaları okunamaz. Helâ olmayan bir yerde okunabilir ve okunması lâzım!.. Abdest dualarının sevabı çoktur, kazancı fazladır. Onları ezberleyip, abdesti öyle almak lâzım!..

3. Soru:

--Hanımların özel hallerinde (hayızlı iken) ilim öğrenmek üzere mescidlere gelmeleri câiz olur mu?

--Mâzeretli kadınlara mescide girmek câiz olmaz! Kur'an okumak, namaz kılmak oruç tutmak, mescide girmek o hallerde yapılmaması gereken şeylerdendir.

4. Soru:

--Abdestli iken kolonya kullanmışsa, elini yıkamadan namaz kılarsa, bir sakıncası var mı?

--Kolonya bazı kimselere göre necistir, bazılarına göre necis değildir. Necis sayanlara göre, elleri necâsetli olduğundan, namazı câiz olmaz; yeniden kılması gerekir. O bakımdan, ihtilâftan kurtulmak için, ihtiyaten yıkamak lâzım!..

5. Soru:

--İnsanın büyük abdest yaptığı yerden kurt gelmesi abdestini bozar mı?

--Bozar. Hattâ bunun adı abdest bozan'dır. Bazı kimselerin barsaklarında parazit vardır, mak'adından kurtlar düşer. O abdesti bozar.

6. Soru:

--Elbiseleri kuru temizlemeye vermenin İslâmî yönden bir sakıncası var mı?

--O temizleme işleminin şekline bağlı... Necis olan şeylerle, diğer elbiselerin hepsi aynı kaba dalıp çıkıyorsa, necâset hepsine bulaşır. Başka bir usülle yapıyorlarsa, olabilir.

7. Soru:

--Yirmidört yaşında bekâr bir gencim. Ufak bir heyecan ve tahrik sonucunda idrar yolundan bir akıntı geliyor. Bu akıntı suya benziyor, şeffaf, yapışkan... Dört beş doktora gittim, çaresini bulamadım. Acaba gusl abdestim bozulur mu? Çaresini söyler misiniz?

--Bu hastalık değil ki, doktora gidiyor. Bilmiyor, cahil... Bu normal bir şey... İnsanın burnunun akması hastalık mıdır, ağzından tükrük akması hastalık mıdır?.. Değil... Tükrük hazım için lâzım, burun için de sümük lâzım... Tabii nezle olmak hali ayrı da... Lâzım ki, Allah onu yaratmış. İnsanın kulağında akıntı var, zarı nemli tutmak için...

Bu akıntı da insanın normal vücudunun bir gereği... Vazifesi var o uzvun, onun içindir bu... Tabii, burda tahrike kapılmayacak, heyecana kapılmamağa dikkat edecek, mümkün olduğu kadar...

Bu akıntı gusl abdestini bozmaz, normal abdesti bozar. O akıntı geldi mi abdest bozulduğu için, yeniden abdest almak lâzım!..

Çaresi, zihnini ilimle irfanla meşgul etmektir, oruç tutmaktır. Evlenmektir bir çaresi de... Yirmidört yaşına gelmiş; işini kurmuşsa, askere gitmişse, evlensin! Hayırlı bir yuva kurmasını tavsiye ederim. En doğrusu odur.

8. Soru:

--Misafirliğe gidince, insan cünüb olursa, yıkanma imkânı olmazsa, ne yapmak lâzım?..

--Bu bir meseledir. İnsan kalktı misafirliğe gitti... Meselâ burdan kalktı, Trabzon'a gidecek. Gerede'de filânca arkadaşın evine misafir oldu. Gerede soğuk mu soğuk, çatır çatır... Uyudu, uyandı. Eyvâh, ihtilâm olmuş; yıkanması lâzım... Utandı veya yıkanacak vakit yok... Bu bir meseledir tabii, zordur. Hamam varsa, gider, yıkanır. Böyle imkânın olmadığı bir köy de olabilir, sıkıntılı bir yer de olabilir. Evde de problem olabilir.

Bazıları, bunun bir mâzeret olduğunu ifade ediyorlar, "Gusl için teyemmüm câiz olur." diyorlar. Tabii, söylemek, "Kusura bakmayın, yıkanmam gerekiyor." demek daha iyisi... Diyemezse, sonra en yakın zamanda yıkanmak üzere teyemmüm alır.

9. Soru:

--Vesvese hayatımın her safhasına girdi; ne yapabilirim?

--Abdestli gezecek, zikre devam edecek. Yaptığı işleri istişare ile yapacak. Vesveseye hiç itibar etmeyecek. Nasıl itibar etmeyecek?.. Vesveseli insan ne yapar meselâ, abdest alırken abdesti kaçtı sanar: "Eyvah, kaçtı galibâ!.."

Peygamber Efendimiz diyor ki: "Olmaz öyle şey!.." Birisine bakmış ki, bir kaç defa abdest alıyor. Sormuş:

"--Ne oluyor?"

"--Kaçtı gibi geliyor yâ Rasûlallah!"

"--Olmaz! Kaçtı gibi gelmek olmaz!.. Sesini duymuşsan, ya da yellenme kokusunu duymuşsan, o zaman kaçmıştır."

"--Kıpırdar gibi oldu da, kaçtı gibi oldu..."

"--Öyle, gibi olmakla kaçmaz." diyor.

İnsan böyle yaptığı zaman, vesvese gider. Ama, gibi oldu diye ona itibar ettiği zaman, şeytan onu bir yakalar, götürür. Açar yarayı... Böylece insana abdestini bozuldu zannını veren özel bir şeytan vardır. Özel bir ismi vardır onun... Şeytan, insanların her çeşidini bir başka türlü aldatıyor. İnsan vesveseye daldı mı, çok fena oluyor. Vesveseye itibar etmeyeceksin!

Onun için, din adamı değil ama, rahmetli Necib Fâzıl demiş ki, "İki defa da abdestsiz namaz kıl, şu vesveseden kurtulmak için!.." demiş. Abdestsiz namaz kılınmaz ama, "Vesveseye itibar etme!" demek istiyor.

10. Soru:

--Büyük abdest yaparken meni çıksa, gusül abdesti almak gerekir mi?

--Erkeklerin bazan idrar yaptığı esnada veya büyük abdest yaptığı esnada, idrar mahallinden katılaşmış halde meni çıkar. Biraz daha izah etmek gerekirse; erkeğin önünden bir kaç çeşit mâyi çıkar:

1. İdrar.

2. Büluğ çağına yaklaşmış olan bir erkekten şeffaf, kaygan bir mâyi çıkar; ona meziy derler. O kaygan mâyi çıksa insandan, abdesti bozulur ama, gusül gerekmez.

3. Namuslu, müslüman gençlerde --çünkü onlar haram yere sarfetmezler-- büyük abdestini veya küçük abdestini bozarken arkadan yanar gibi olur. Hafif bir zorlama ile katı, beyazımsı, sulu nişasta gibi, pelte gibi bir şey çıkar. Bu meni'dir ama, deponun fazlalığından taşıp gelerek çıkmıştır. Şehvetle yerinden kopmamış olan meniden dolayı gusletmek gerekmez. O akıntıyı çıkarıp temizledikden sonra, abdest alabilir.

Şehvetle kopup yerinden çıkan meniden dolayı gusül gerekir. İnsan rüyadayken de olsa, yine gusül gerekir.

11. Soru:

--Ben bir yerde bir namaz kıldırdım; fakat sonra, iç çamaşırımda bir kirlilik gördüm. Bundan hiç haberim yoktu; ne yapmam lâzım?

--Bizim de sormamız lâzım: Bu kirlilik nedir, ne kadardır?.. Çünkü avuç içi kadar olanı affolunuyor, bir mahzur teşkil etmiyor. Avuç içinden fazla ise, yâni şeriatin müsaade ettiği miktardan fazla ise; o zaman, elbisesi temiz değilken namaz kıldırmış olduğundan, kendisi o namazı iade eder. Cemaatten duyurabildiklerine duyurur; onlar da iade ederler. Duyuramazsa; onların namazı kabul olur.

Sonra, kirlilik nedir?.. Meselâ, meninin temiz mi, pis mi sayılacağı hususunda ulemânın ihtilâfı vardır. Ondan bir şey gerekmiyor.