HARAM / HELÂL

1. Soru:

--Dükkânımda sigara satmamın bir mahzuru var mı?

--Sigara sıhhate zararlıdır. Alimlerimizin bir kısmı mekruhtur demiştir. Bazı mezheblere göre haramdır. Meselâ, Suudî Arabistan'da bugün haram diye fetvâ veriyorlar. Osmalı diyarına ilk geldiği zaman, dört mezhebin fakihlerinden sorulmuş; o zaman haram demişler. Sonradan biraz belvâ-yi âm meselesinden, yâni herkes mübtelâ olduğundan dolayı, "Kerahat-i tahrimiye ile mekruhtur." demişler.

O bakımdan, mümkünse satılmaması lâzım geliyor.

2. Soru:

--Bıyık boyamanın bir mahzuru var mıdır, abdeste mânî olur mu?..

--Abdeste mânî olmaz ama, bıyık boyamak uygun görülmemiştir. Sadece savaşta, "Bak bunlar ihtiyar, ak sakallı adamlar!" demesinler diye, genç görünmek için, boyamaya müsaade olmuştur.

3. Soru:

--Elektronik cihaz tamiriyle uğraşıyorum. Tamir ettiğim bir televizyonla zararlı yayınlar da seyredilebiliyor. Bu meslek dinen câiz midir?

--Bunda bir mahzur yoktur; çünkü, nihayet bir aletin tamiridir. Belki, o alet bir kursun televizyon cihazıdır. Şerre kullanan vebal altında kalır. Aletin tamirinde bir sakınca yoktur.

3. Soru:

--Serbest mühendis olarak çalışıyorum. Resmi dairede işimi para vererek yaptırabiliyorum. Yoksa, mağdur durumda kalıyoruz. Bu durumda ne yapmamız gerekli?..

--Tabii, "Rüşveti alan da veren de cehennemdedir." diye hadis-i şerif var; rüşvet vermek haram... Fakat, hakkı olan bir şeyi karşı taraf yapmıyorsa, o iş yapılmadığı zaman da bir mağduriyet olacaksa... Meselâ, adam huduttan geçecek; rüşvet almak için bir şeyi bahane ediyor, geçirtmiyor, haksızlık yapıyor. Bu gibi durumlarda cevaz vermiş alimler... Çünkü, burda bir rüşvet bahis konusu değil; kendi asıl hakkının verilmesini sağlamak bahis konusu oluyor.

Bazıları böyle müsaade vermiş ama, esas itibariyle eğer durumu müsaitse, vermeyip mücadele etmek daha iyidir. Ki, rüşvet yayılmasın, şımarmasın öbür taraf...

4. Soru:

--Gayr-i İslâmî bir gazete üç ayrı ansiklopedi veriyor. Ansiklopedileri para ile alsak daha fazla tutuyor. O ansiklopedileri almak için, bu gazeteyi alabilir miyiz?

--O gazetelerin bir çok muzır tarafları var, yalan yanlış tarafları var... Onları yutturmak için, bu tarftan hediye veriyor; millet de onu alıyor. Alınca da o çıplak, müstehcen resimleri görüyor, o yalan yanlış fikirleri okuyor.

Bunları alın diyemeyiz, alın demek câiz olmaz. Müsbet bir gazete olsa, onun zaten gazete diye alsa, kupon verdiği için kesse bir de ansiklopedi alsa, olur. Müsbet olmayınca almak câiz olmaz.

O kitapların da ne derecede doğru olduğunu Allah bilir. Ben bazı maddelerine bakıyorum, oralarda da sabotajlar olabiliyor.

5. Soru:

--Gayr-i İslâmî yayınları, "Nasıl olsa alan alıyor." diyerek satmak câiz midir?

--Câiz değildir. İçinde günah olan şeyleri satmak da caiz değildir. İçkiyi içmek de haramdır, satmak da haramdır. Günah olan bir şeyi yazmak da haramdır, yaptırmak da haramdır, satmak da haramdır. Satamaz!..

6. Soru:

--Sakal kazıyarak traş etmek hangi hükme girer?

--Haram hükmüne girer; sakal kazımak haramdır.

7. Soru:

--Üniversitede okuyoruz. Okulda verilen yemeklerin kaynağını, nasıl hazırlandığını bilmiyoruz. Bu yemekleri yememiz uygun olur mu?

--"Bismillâhir rahmânir rahîm" dersiniz, yersiniz! Memleketimizde genellikle helâl gıdalar vardır; domuz vs. yoktur. Bir eşyada ilk hatıra gelen, temizlik ve paklıktır. Eşyada aslolan tahârettir. Bir kayıtlayıcı şart olmadığı takdirde, bir meselede de asıl hüküm mübah olmasıdır.

Onun için, "Etleri inşaallah Et-Balık'ta besmeleyle kesilmiştir. Yağı domuz yağı değildir." diye düşünürsünüz. Besmele çeker, yersiniz. Vesvese etmeye lüzum yok...

Ama bir taraftan da araştırma yapabilirsiniz.

8. Soru:

--İşyerinde arkadaşlar beni zorluyorlar: "Sen içmiyorsun, bize rakı bira ısmarla!" diyorlar. Ben günah diye ısmarlamıyorum, "Biz kola niyetine içeriz." diyorlar. Ne dersiniz?

--Öyle saçma şey olmaz! Kola niyetine içeriz demekle içki içmek helâl olmaz. İçkiyi ne içecek, ne içirecek, ne sunacak, ne taşıyacak, ne alacak, ne satacak; hepsi yasak İslâm'da... Her çeşidi yasak... Müslümanlarla alay ediyorlar, dalga geçiyorlar, haberiniz olsun!..

Parayı senden alacaklar, günahı sana yükleyecekler. Öyle şey olmaz!..

9. Soru:

--İhtiyaç sahibi ihtiyarlara verilen 65 maaşını almak caiz midir?

--Devletlerin teb'alarına bazı yardımlar yapma hakkı vardır. Ordan alır. Bir mahzuru yoktur.

10. Soru:

--İslâmda türbe olayı var mıdır; bu konuyu aydınlatır mısınız?

--İslâm'da kabre gömülmek vardır. Üstüne kabir olduğunu belirten bir çubuk veya işaret koymak vardır. Kabirlerin süslü olması yoktur. Türbe yapılması hiç yoktur. Peygamber Efendimiz'in zamanında olan bir şey değil...

Ama, bazı çok mübarek meşhur kişilerin kabri üzerine böyle şeyler yapılmıştır. Bunlardan birisi de Peygamber Efendimiz'in kabridir. Sonra Hazret-i Osman ve Hazret-i Ali Efendimiz'in, Fâtımatüz Zehrâ Anamız'ın vs. türbeleri yapılmış. Sevgiden, saygıdan, hürmet görsün diye yapmışlar.

Aslında kabirlerin sâde olması esastır.

11. Soru:

--Kına kullanmanın erkekler bakımından hükmü nedir; bu hususta hadis-i şerif var mı?..

--Erkeğin süslenmek amacıyla kına kullanması, hadis-i şerifte "Lût kavminin kötü adetlerindendir." diye geçiyor.

Lût kavminin bazı böyle lâubâlîlikleri vardır. Meselâ, mecliste oturdukları zaman çakıl taşlarını fiske ile sağa sola atarlarmış. Hafiflik yâni, iyi şey değil... "Islık çalmak, yaka bağır açık gezmek, paçaları yukarı kaldırılıp, dizler bacaklar açık çarşıda yürümek ve bir de kına yakmak..." diye o hadis-i şerifte geçiyor.

Ama hastalığa karşı, tıbbî bir maksatla kullanılabilir.

12. Soru:

--Günümüz hakimlerinin karar vermesi nasıl olacak? Bir çok kanunlar İslâm'a aykırı... Bu durumda hakimin işi iyice zorlaşmaktadır. Bizi aydınlatırsanız, memnun oluruz.

--"Allah'ın emrettiği ahkâmı uygulamayan, onunla hükmetmeyenler kâfirdir, zâlimdir, fâsıktır." diye Kur'an-ı Kerim'de ayet-i kerimeler vardır. Allah'ın hükmünü icra edecek!

Hakimlik yalnız mahkemede hakimlik değildir, iki insanı arasında hakem olmak da bir hakimliktir. Orda da hakkı söylemesi lâzım! Orda hür olarak söyleyebilir insan...

Bir de bugün dindar kardeşlerimiz var; hukuk fakültesinde okuyorlar, hakim oluyorlar, savcı oluyorlar, avukat oluyorlar... Onlar da, müslümanların problemlerinde onlara yardımcı olmağa çalışmak niyetiyle olunca, iyi niyetle ecir sevap kazanırlar.

13. Soru:

--Ben içki satan bir otelde çalışıyorum. Otelin bir mescidi var; orada kıldığmıız namaz kabul olur mu?..

--Otel esas itibariyle yatmak içindir, meyhâne değildir. Ama oteller lüks olduğu zaman, Turizm Bakanlığı mecburiyet koymuş, ille içki bulunacak filân diye... İçki de bulunduruyor ama, otel aslında yatmak için yapılmış bir binadır. Mescidi de olması, otel sahibinin nisbeten iyi bir kimse olduğunu gösteriyor.

O mescidde namaz caizdir. Otelin sahibi mescid açtığı için sevap alır, içki sattığı için vebal alır. Ama, bu kişinin ordaki namazında bir mahzur yoktur.

Esas itibariyle hepimizde bir kusur var ki, Turizm Bakanlığı böyle bir mecburiyet koymuş ve kredi vermiyor. Bizim biraz aktif olmamız, isteğimizi söylememiz lâzım!.. Gittiğimiz yerlerde içkili otellere, "İçki olduğu için kalmıyorum. İçki olmasaydı kalırdım." dememiz lâzım!.. Bir de Turizm Bakanlığı'na bu hükmü koydurtmamamız lâzım!.. Beşyıldızlı bir otel olmalı ama, içki koyma mecburiyeti olmamalı!.. Bizim memleketimizde içmesin adam, kendi memleketinde ne zıpırlık yaparsa yapsın... Biz zorlayalım!..

Suudî Arabistan'da içki satmak yasak... Adamlar bizden ileri bu konuda... Yaptırtmıyorlar, içki satanı cezalandırıyorlar.

14. Soru:

--Camilerde bulunan bazı saatler belirli zamanlarda çalıyor. Bazı kimseler bunların sesini kilise çanının sesine benzetip, bunların camide bulundurulmasını haram sayıyor. Bu konuda bizlere İslâm'ın hükmünü bildirir misiniz?

--Doğrudur. Adamlar saaati sesini kilisenin sesine tam benzetmişler. Münih'te kilise çanı nasıl çalıyorsa, aynen o kilise çanının sesini saate vermişler.

Onun için, bu saatleri kullanmak doğru değil... O sesi çıkarttırmak doğru değil... Ama kullanılmışsa, haram değil de mekruh diyebiliriz. O sesi iptal etmesi uygun olur diyebiliriz. Kısarsınız, başka bir sisteme döndürürsünüz. Veyahut o saatleri hiç almazsınız, herifler o saati imal etmez. O kilise sesini saate koyan adamlar iflâh olmaz, daha da batar. Ne diye o saati alacaksınız, öbür saati alırsınız. Başka saati alın!..

Bütün halıların üstünde put deseni var!.. "Nerden oluyor bunlar?" diye sordum. "Desenler İtalya'dan geliyor." dediler. Adam koyuyor kendi putunu, tam göbeğine halının... Her tarafta haç, put... Her taraf haç dolu... Dikkat et, "Ben böyle deseni istemiyorum!" de!.. Hilâlli olsun, İslâmî desenli olsun...

15. Soru:

--Krem kullanmaya müsaade var mıdır? Hangi kremleri kullanabiliriz?

--Bu kremin terkibiyle ilgili bir şeydir. Kremlerin terkibinde haram bir malzeme yoksa kullanılabilir. Meselâ kışın elleri çatlıyor insanın... Limonlu, vazelinli filân bir şeyler sürdüğü zaman, çatlaklar cayır cayır yanıyor ve iyi geliyor. Öyle bir şey sürülebilir. İçinde haram malzeme yoksa, çeşitli tıbbî sebeplerle krem kullanılabilir.

16. Soru:

--Bazı kolalarda alkol olduğu söyleniyor; doğru mu?

--Alkol olduğunu bilmiyorum. Yalnız bazı markalarda uyuşturucu ve alışkanlık yapıcı maddeler olduğu söyleniyor.

Sorunun tam cevabı olmaz da, bu konuda umûmî bir şey söylemek istiyorum kardeşlerime... Bakkaldan gidip iki tane limon alın, bir tencere limonata olur. Şu kadarcık bir şey alıyorsunuz, dünyanın parasını veriyorsunuz. Yazık, günah... Limonları alın, şişeye sıkın; şekerle iyice karıştırın! Ondan sonra gittiğiniz yerde, plastik bir bardağın içine biraz su koyup, ondan karıştırıp içtiniz mi, otuz kişiye yetecek limonata olur. Biz hacca giderken filân böyle yapıyoruz, bozulmuyor da...

Bunun dut şurubu böyle oluyor, vişne şurubu böyle oluyor. Tabii olarak sıkıyorsunuz, hiç kaynatma filân yok... Kevgirden geçiriyorsunuz. Üstüne boca ediyorsunuz toz şekeri... Böyle kıvamlı koyu bir şey oluyor. Koy şişeye... Gittiğin yerde, bardağın dibine bir parmak dök ondan... Üstüne su koy, içine bir buz at... Kaç kişi istifade ediyor.

Benim şu anda midemde gastrit var, onikiparmak barsağında ülser var... Bizim gibi insanların stresli hayatından, telâşımızın çokluğundan oluyormuş. Hacca filân gittiğimiz zaman, ordaki kolalı içecekleri içince hasta oluyorum. İçindeki malzemeler zararlı malzemeler oluyor, asidi fazla geliyor. Veyahut içinde bir başka boya malzemesi oluyor, kanserojen bir şey olabiliyor.

En iyisi her şeyin tabiisi... Pamuklu giyinmek, yünlü giyinmek, deri giyinmek... Has ekmek, kepekli ekmek yemek... Tabii meyva suyu içmek...

Sütü al, yoğurdu kendin çal... Çünkü, Allah bilir o yoğurdu yapanlar nasıl yapıyorlar!.. İçine kireç mi koyuyorlar, salyangoz mu koyuyorlar... Kendin göre göre yap!.. Sütü al süt kurumundan, yoğurdu kendin mayala!..

Tabii gıdaya alıştırın kendinizi... Alıştıralım hepimiz, prensip edinelim!..


TELEVİZYON

1. Soru:

--Filânca televizyon kanalıyla sizin bir bağlantınız var mı; proğram yapacak mısınız?

--Sakın ha!.. Bizi bahane edip televizyon sahibi olacaksınız. Ondan sonra, başka şeyi seyredip bizim başımızı derde sokacaksınız. Televizyon filân istemez. Evde yoksa, hiç almayın!..

Bizim AKRA diye bir televizyon şirketi çalışmamız var... AKRA, Ak Radyo'nun kısaltılmışı... Radyo kasetleri ve televizyon kasetleri hazırlayabiliriz ama, bizim için sakın almayın!.. Çünkü, ben faydasını görmedim.

Kur'an okuyun, dinî kitapları okuyun. Televizyon seyrederek vaktinizi ziyan etmeyin!.. İyisini diye alırsınız, kötüsüne kayarsınız sonra... İyi niyetle alınıyor; sonra siz yokken çoluk çocuk başka tarafları da seyrederler. Babam geliyor diye düzeltirler. Sen kapıdan çıkar çıkmaz, yine öbür kanala geçerler. Eve bir fitne sokmuş olursunuz.

2. Soru:

--Televizyon hakkındaki görüşlerinizi öğrenebilir miyiz?

--Televizyon tehlikeli bir alettir. Çeşitli kanallar vardır. Dînî kanallar vardır, güzel şeyler öğreten kanallar vardır... Kötü kanallar vardır, kötü sahneler vardır. Günah olan, haram olan şeylerin görüldüğü sahneler de vardır.

En iyisi, böyle bir tehlikeli aleti ben yokken çoluk çocuk filân kullanır diye eve bir kere sokmamak... Dînî kitapları okuyarak, akşamları çeşitli çalışmalar yaparak evde bir kültürel faaliyet göstererek, çoluk çocuğu yetiştirmeğe çalışmak daha iyidir.

Televizyon eve girmişse, iyi programları takib etmeğe çalışmak lâzımdır. Kötü sahneleri seyretmemek lâzımdır. Ama fiiliyatta eve televizyon girdi mi, kötü sahneler de az buz seyrediliyor. Veyahut oyunlar, hainlikler olabiliyor.

Ankara'da başımıza geldi. Biz vaaz verdik. Ondan sonra o akşam "32. Gün programında Yusuf İslâm'ı göstereceğiz." diye ilan verdi. Biz de camide hadis dersimizi verdik, eve gittik. Yusuf İslâm İngiltere'de müslüman olmuş, Yunan asıllı bir kimse filân diye 32. Gün'ü seyretmeğe başladık. Hain programcı ilk başa çok müstehcen bir filmin yatak sahnelerini koymuş. Yâni, müslümanlarla alay ediyor. Bunun gibi oyunlar olabiliyor, hainlikler olabiliyor, günahlar olabiliyor... Tehlikeli bir alet!..

Birisi Hocamız'a gelmiş. Bizim ihvandan biraz akıllıca bir kardeş...

"--Efendim, televizyonun düğmesi elimizde değil mi? Kapatırız kötü bir şey geldiği zaman!.." demiş.

Hocamız kızmış, şöyle arslan gibi bir doğrulmuş:

"--Onu yapmak için evliyâ olmak lâzım!" diye azarlamış.

Öyle televizyona hakim olup da seyretmemek kolay değildir. Herkes günaha giriyordur, günahkâr oluyordur.

3. Soru:

--Vakfın yurdunda maç izlenebiliyor. Yurtta kalanlar kahveye gidip izlemesin diye yurt görevlisi televizyonu açıyor. Futbol maçı izlemek haram değil mi?..

--Futbol maçı izlemek ancak mâlâyânidir, eğlencedir, lehviyattır. Haramlık derecesinde değil tabii bu; sadece vakti boşa geçmiş oluyor. Kumar yok işin içinde... Bakalım kim yenecek diye müsabakayı takib var... Haram demek için insanın bir mesnedi olması lâzım!..

Belki, adamların dizleri görünüyor, bacakları görünüyor denilebilir. Bazı mezheblerde bizim gibi değildir tesettür, biraz daha yukarıya müsaade vardır. O da ordan gider. Onun için, seyretmek haram diyemeyiz. Ama, doğru değildir. Vakit israfıdır, ömrü telef etmektir. Mekruhtur filân denilebilir.

Kahveye gitmesin diye açıyorlarmış. Bu bir belâ... Çocuklar komşuya gitmesin diye eve televizyon alınıyor. Eve televizyon alınınca, adam evde olmadığı zaman, her türlü mel'un şeyler de seyredilebiliyor, her türlü kusurlu işler olabiliyor.

Allah ıslah etsin... İyi şeylere kendimizi alıştıralım. Kötü şeylerin karşısında da dirençli durmayı öğrenebilelim diye temenni ediyorum.

4. Soru:

--Televizyondaki film, reklam ve başka programlarda baş ve diğer uzuvları açık kadınlar çıkmaktadır. Buna engel olup televizyonu kapatmak istediğimizde, arkadaşlar karşı çıkıyorlar. Bazıları da, bu görüntülerin aslı olmadığını söylemektedirler. Bu konuda ne dersiniz?

--Görüntünün aslı olmasa, resim bile olsa, günahtır. Görüntü görüntüdür ama, netice itibariyle bir kadın görüyorsun, bir şarkıcı görüyorsun... O günahtır.

5. Soru:

--Mecmualardaki ve televizyondaki açık kadın veya erkeğe bakmanın hükmü nedir?

--Doğru değildir, günahtır. Kadın erkeklere bakamaz, erkek de kadınlara bakamaz! Erkek erkeğe de bakamaz!.. İslâmî ölçülere uygun değil...


MÜZİK

1. Soru:

--İslâm'da müzik dinlemenin hükmü nedir? Şehrimizdeki yerel İslâmî radyolarda bile müzik yayını yapılıyor. Müzikteki ölçü nedir, hangi cins müzikler dinlenebilir?

--Müzik bizâtihî haram değildir. Meşrû cinsleri vardır. Tasavvufî merkezlerde eskiden beri büyüklerimiz kullanmışlardır. Tabii, o ölçü olmaz. Peygamber SAS Efendimiz'in zamanında, kızlar eğleniyorlarmış, bayram yapıyorlarmış. Hazret-i Ömer Efendimiz geldiği zaman kaçışmışlar. Peygamber Efendimiz, "Onlara dokunmayın!" demiş. Yâni, bayram gününde buna müsaade etmişler.

Sonra, Peygamber SAS Efendimiz Medine'ye gelirken, Seniyyetül Vedâ'da kasidelerle, ilâhilerle karşılamışlardır. Peygamber Efendimiz Kur'an-ı Kerim'in bir makam ile lühûn-u Arab ile; yâni şarkı gibi değil, kasîde gibi değil ama, güzel bir makamla okunmasını tavsiye ediyorlar. Ezan öyle okunuyor, biliyorsunuz. Kamet öyle getiriliyor.

Binâen aleyh, dînî bir mûsikî vardır. Bir de dince mahzurlu olmayan bir mûsikî vardır. Eğer mûsikî insanın şehvetini arttırmak için, eğlence babında kullanıyorsa; o zaman, o doğru değildir tabii... Şehevî duygularını arttıracak cinsten sözler ve sâireler olduğu zaman haram olur, doğru olmaz!..

2. Soru:

--Pop aletleriyle dînî ve millî mûsiki olur mu?

--Bu bir akımdır. İnsanlar zaman zaman çeşitli devrelerden geçiyorlar. Meselâ, Türk şiirinde divan şiiri vardır, halk şiiri vardır; bunlar farklıdır. Çeşitli devreler vardır; Tanzimat devresi vardır, Millî Edebiyat devresi vardır, Beylikler Devri Edebiyatı vardır, Osmanlı devresi vardır... Çeşitli edebî akımlar gelip geçiyor.

Form, şekil olarak veya vasıta, alet olarak çeşitli şeyler kullanılıyor. Değişebiliyor bunlar asırdan asıra, çağdan çağa... Bölgeden bölgeye bile değişiyor. Karadeniz'in çalgısıyla, İsparta'nınki aynı olmuyor. Başka isimleri, başka şekilleri oluyor. Bu mühim değil, mûsukînin içindeki sözler ve neye hizmet ettiği mühim...

Adam yeni bir mûsikî akımına mensub, öyle yaşamış ama, dindarlaşmış. O akım ve üslûb ile dînî eserler veriyor. Olabilir, bu da bir çeşit... Ayakkabıların modası olduğu gibi, elbiselerin modası olduğu gibi... Bir zaman İspanyol modası vardı, paçalar kocamandı. Sonra başka modalar çıktı, blue-jean modası çıktı vs.

Mühim olan gayenin tahakkukudur. Yâni İslâm'a hizmet gayesiyle hece vezniyle de olur, aruz vezniyle de olur... Şu şekilde de olur, bu şekilde de olur. Ben şekli önemli görmüyorum, amacı önemli görüyorum. Hangi amaçla yapılmış çalışma; o önemlidir.

Bana şahsen garip geliyor. Ben şahsen, bizim klasik ilâhileri seviyorum da, bu modern parçaları biraz garipsiyorum. Belki siz de garipsiyorsunuz. Belki gençler de hoşlanıyor. Zevkler ve renkler tartışılmaz. İstikamet iyi olduktan sonra, niyet iyi olduktan sonra, hizmet edilen alan iyi tarafa doğru olduktan sonra, olabilir.

Rasûlüllah SAS'e muhabbeti dile getiriyor, ama şu üslubda... Ne yapalım, o da onun üslûbu!.. Kur'an-ı Kerim'i medhediyor veyahut müslüman kahramanlarından bir tanesini canlandırıyor; tamam, güzel bir şey...


TİCARET / EKONOMİ

1. Soru:

--Ailemin izni olmadığı halde çalışıyorum. Doğru mu yapıyorum; ne dersiniz?

--İyi yapıyor. Çünkü, çalışmak güzel bir şeydir. Meşrû bir yolda, helâl bir kazanç için çalışılabilir.

(Elkâsibu habîbullah) "Çalışıp kazanç sağlayan kimse, Allah'ın sevgili kuludur." diyor Peygamber Efendimiz... Neden?.. Bir şey üretiyor. Ya bir hizmet üretiyor, ya bir îmâlât yapıyor, ya bir ziraat yapıyor; insanlığa faydalı bir şey üretiyor. Beleşten yaşamıyor ya!.. Başkasının sırtından geçinmiyor ya!.. Yük olmuyor ya; o bakımdan sevaptır.

2. Soru:

--Askerden yeni geldim. Hangi mesleği seçmemi tavsiye edersiniz?

--Mesleklerin çok çeşitleri vardır. En faziletli meslek nedir diye sorular sorulmuş, bunun da cevapları sıralanmıştır. En faziletli meslek, Alylah'ın dinini öğretmeye çalışmaktır. Ayet-i kerimede buyruluyor ki:

(Ve men ahsenü kavlen mimmen deâ ilallah) "Allah'ın yoluna çağıran insanın sözünden daha güzel sözlü kim olabilir?" En güzeli Rasûlüllah'ın mesleğidir. İnsanları Allah'ın yoluna dâvet etmektir. Ondan sonra cihaddır. Ondan sonra kazanç yollarının çeşitleri içinde ticarettir, sanattır, ziraattir... Sıralanıyor. Ticaret bayağı önde geliyor. Doğru sözlü, doğru özlü bir tüccar bayağı medhediliyor hadis-i şeriflerde...

Meslekler çeşitlidir. İnsanlar mesleklerini keyiflerine, temâyüllerine ve kendi yapılarına göre seçerler. Ama bizim bu kürsüden insanların meslekleri hakkında bir şey söylememiz gerektiği zaman, söyleyeceğimiz: Allah'ın rızâsını en çok kazandıracak bir yol tuttur!.. Madem yeni bir meslek seçmeğe yeni karar vermek durumundasın, hayatını yeni kuruyorsun; o halde Allah'ın rızâsını kazanmaya en uygun olan mesleği seçmeye çalışmak lâzım!..

3. Soru:

--Kuyumcu dükkânı açmak istiyorum; cevaz var mı?..

--Altın üzerinde, kuyumculuk üzerinde yasak yoktur. Doğrudan doğruya ticareti ve imali yasak değildir. Yasak işler yapmamak şartıyla, açabilir.

4. Soru:

--"Arsama müşteri bul, sat; sana şu kadar vereyim!" veya "Yüzde şu kadar veririm!" demek caiz midir?

--Vazifelendiriyor, o da bir iş yapıyor. Olabilir.

5. Soru:

--İslâm'da sosyal sigortalardan emekli olmanın hükmü nedir?

--İslâm'da sigorta, bir bilimsel araştırma konusudur, tez konusudur.

Alimlerimiz sigortanın belli bir ölçüde caiz olduğunu, belli bir ölçüden sonra caiz olmadığını; kendi yatırdığı taksitler kadarını alabilmesinin olacağını, ondan sonrasının caiz olmayacağını ifade ediyorlar. Ama, İslâmî bir devlet kendi vatandaşlarına birtakım bağışlar, birtakım haklar sağlayabilir.

Sigortanın uygun olmaması, herkes aynı parayı ödüyor, herkes aynı şekilde istifade etmiyor. Kimisi ediyor, kimisi etmiyor. O bakımdan bir adaletsizlik oluyor.

6. Soru:

--Bir emekli memurun maaşını sadece zorunlu ihtiyaçlar için kullanabileceği doğru mu?

--Öyle bir şey doğru değil... Emekli memur aldığı maaşın hepsini rahatça kullanabilir. Çünkü, memur olarak işe girdiği zaman devletle yapılan anlaşmanın bir maddesidir bu... "Sen şu yaşı geçtikten sonra ben seni emekli edeceğim, şu tarzda emekli maaşı ödeyeceğim." diye garanti vermiştir. Devletin fertlere yardım etmeğe selâhiyeti vardır. Bunun için hepsini kullanabilir.

7. Soru:

--İslâm'da kâr haddi var mıdır?

--Şu kadar diye sabit bir yüzde yok... Piyasanın genel durumu içerisinde, insaf dairesinde bir kâr olacak. İnsafsızca olmayacak. Adama, "Yâhu beni amma aldatmışsın, belimi bükmüşsün!" dedirtecek tarzda olmayacak. Mâkul bir ölçü içinde olacak.

Meselâ, bazan insan bir yerden bir kelepir mal düşürmüş oluyor. "İlle ben bunu yüzde bilmem kaç kârla satacağım!" demesine lüzum yok... Kelepir düşürmüştür, halletmiştir, imar etmiştir; onun kârı serbesttir. Piyasanın normal değerinden; yâni malı bilen, almasını satmasını bilen bir insanın kabul edebileceği bir mâkul fiyatla satacak. Hiç bilmeyen bir insana ikibin liralık şeyi otuz bin liradan sat, parasını aldıktan sonra da kıs kıs gül; İslâm'da böyle şey yok... Ona gabn-i fâhiş derler; yâni büyük bir aldatma... Bu İslâm'da haramdır.

Ama, mâkul ölçüler içerisinde, piyasanın şartlarına göre, mal bir azalır, değeri birden yükselir. Gazetelerde her gün okuyorsunuz: Altın düştü, dolar çıktı, mark yükseldi... Bir sürü piyasa hareketleri oluyor. O piyasa hareketleri içinde, normal ölçülerde kârlarını tesbit edebilirler.

8. Soru:

--Bir kimse vadesi gelen borcu ödeyemedi. Ne zaman ödeyebileceği de belli değil. Bir başka bir para birimine çevirmek caiz olur mu?

--Karşılıklı konuşarak olabilir.

9. Soru:

--Parayı borsa ve hisse senedinde değerlendirebilir miyiz?

--Hissesini aldığı fabrika helâl iktisâdî faaliyet yapıyorsa, olur. Haram iktisâdî faaliyet yapıyorsa, o zaman haram faaliyette bulunan bir şeye ortak olacağı için günah olacağından, olmaz! Faizli işlem yapıyorsa veya bira üretiyorsa, yaptığı işte kusur varsa veya ürettiği şeyde İslâm'a aykırı bir durum varsa, o zaman olmaz. İslâmî usüllere göre çalışıyorsa, böyle bir müessesenin hisse senedini almak câizdir. Ortak olmak demektir. Onları alarak parayı değerlendirmek mümkün...

Fakat ben borsadaki bu hisse senetleri hikâyesini, bu adamların kumara döndürdükleri kanaatindeyim. Amerika'dan aşılama bir moda... Bu işi artık hisse senedi alıp, o fabrikaya ortak olmak tarzında değil de; alıyor, değerlendiği zaman satıyor. Güyâ kâr ediyor ama, çoğu zaman değerini kaybediyor, zarar ediyor. Güzel oynayamıyor borsada, çok kere zarar oluyor.

Sağlam yürümek daha iyi... Bildiğiniz insanlarla, samîmî dostlarla iş yapmayı tavsiye ederim.

10. Soru:

--Döviz alım-satımı câiz midir? Enflasyondan korunmak için ne yapılmalı?

--Döviz alım-satımı câizdir. Buna sarf derler; yâni paranın bir başka para ile tebdili, değiştirilmesi, exchange câizdir.

Enflasyondan korunmak için elde para bulundurmamalı, parayı dâimâ kullanmalı!.. Tek kelime ile söylemek gerekirse, duran para durduğu yerde ağzı açık benzin tenekesi gibidir, uçar gider. Onun için ya parayı çalıştıracaksınız; ya bir hayra sarfedeceksiniz, mânevî kazanç kazanacaksınız; ya bir mala bağlayacaksınız ki, para para olmaktan çıksın, başka bir şeye dönüşsün! Siz de enflasyonun şerrinden kurtulun!..

11. Soru:

--Bir kimsenin şahsı için hayat sigortası yaptırması câiz midir?

--Sigorta İslâmî bir müessese değildir. Birileri veriyor, hiç karşılığını almıyor; ötekiler alıyor, istifade ediyor. Gayr-i adil oluyor. Onun için caiz değil... Mecburiyet yoksa yaptırmaması lâzım!..

Ama, meselâ arabası var, sigorta olmadan trafiğe çıkartmıyorlar. Böyle mecburiyet olduğu zaman yaptırabilir. Keyfi olarak yaptırmaması lâzım!..

12. Soru:

--Babamız, "Yabancılarla ortaklık yapmayın!" demişti. Onun tavsiyesine uymamak günah olur mu?

--Baba nasihati tutulmamış oluyor. babanın nasihatını tutmak da bir berekettir. Ayrıca hakîkaten insan, iyi insanlarla ortaklık yapmalı!.. İyi insanlarla ortaklık yaptığı zaman, "Üçüncüsü ben olurum!" buyuruyor Allah-u Teâlâ Hazretleri... Allah iyi kimselerle ortaklıklar nasib etsin...

13. Soru:

--Avrupa'da çalışmaya gitmenin mahzuru nedir?

--Avrupa İslâm diyarı olmadığı için günah çokçadır, açık-saçıklık fazladır. İnsan şaşırabilir, kendini kaybedebilir. Cuma namazı kılamaz. Kâfirler arasında gıdasına dikkat edemez. Bunun gibi mahzurlar var... Bu mahzurları bertaraf ederse, başka faydalar mülâhaza edilirse, gidilebilir. İnsanına göre, adamına göre değişir.

Ben şahsen, bekâr bir insanın Avrupa'ya gitmesinin zor olduğu kanaatindeyim. Talebe veya işçi bekâr olarak oraya gittiği zaman orada durması zor... Çünkü, adamlar edepsiz... Açıklık saçıklık yaygın... Aldatırlar, kandırabilirler diye, insanın evli barklı gitmesi, korunmuş olması uygun olur.


FAİZ

1. Soru:

--Kullanılmış bir altın bileziği borç verdim. Bileziği geri getirirken yeni bilezik getirirse, faiz olur mu?..

--Hayır, faiz olmaz! Gramı önemlidir. Ağırlığı aynı olduktan sonra, yeni veya eski olmasının önemi yoktur.

2. Soru:

--Devlet zorunlu tasarrufun faizini veriyor. Bu para haram olur mu?

--Haram olur. Bu parayı yememeli!.. Ya almamalı; ya da almak mecburî oluyorsa, alıp hayıra vermeli!.. Kendisinin istifade etmesi haram oluyor.

3. Soru:

--Bir kimse bankadan faizi aldıysa, bunu ne yapmalı?

--Faizi aldığı zaman, faiz almanın günahını işliyor. Artık ondan temizlenmek için çırpınması lâzım!.. Kendisi yiyemez zâten de, alır almaz o günah kendisine bulaşıyor.

Bizim bir arakadş vardı Adapazarı'nda, çok sevdiğimiz bir kardeşimiz... Böyle bir mecburiyet olmuş, bir yerden faizi almış. Takvâ ehli, çok sevdiğimiz bir kimseye gelmiş, "Bu parayı ben ne yapayım?" demiş.

"--Sen bu parayı aldın mı?.." demiş.

"--Aldım."

"--Sen bu parayı aldın mı?.."

"--Aldım."

"--Sen bu parayı aldın mı?.."

"Öyle çok sordu ki, bin kere pişman oldum aldığıma..." diyor.

"--Daha sana ne diyeyim, aldın, günaha girdin bir kere..." demiş.

Girdikten sonra çare arıyorlar. Kumaşın üstüne lekeyi döküyor, "Hocam, bunu nasıl temizleyebiliriz?" diyor. Temizlersin ama, eski temiz kumaş gibi olmaz.

4. Soru:

--Bir tüccar işini devam ettirmek için, bankalarla çalışmak zorunda kalabiliyor. Yüklü miktardaki faizini almadığı takdirde bankaya kalacak. Böyle olacağına, bu faizi faiz olduğunu, kendi namına vermediğini, özelliklerini belirterek fakirlere veya bir hayır kurumuna, camiye, Kur'an kursuna verebilir mi?..

--Bırakmasından, vermesi iyidir. En iyisi orayla iş yapmamasıdır. Ama ille yapmak zorunda kalıyorsa, bırakmamalı, almalı, dediğiniz gibi uygun bir yere vermelidir. Pakistan'daki alimlerin de böyle tavsiye ettiklerini duymuştum.

5. Soru:

--Babam hem bankadan para alıp faiz ödüyor, hem bankaya para yatırıp faiz yiyor. Yediğimiz içtiğimiz haram mı, bir kız evlât olarak ben ne yapabilirim?

--Faiz yiyen bir insanın faizden başka gelen kazançları varsa; o zaman, muhtemelen onlardandır, öteki helâl kazancından isabet etmiştir diye düşünüp, yiyebirsiniz. Kazancı tamamen haram olan bir kimsenin ikramı da alınmaz.