KUL HAKLARI

Soru:

--Kul hakkı olup da ödeyemeyenler ne yapmalı?

--Biliyorsa, götürüp verecek. Bilmediği kimselerse, onların namına hayır hasenât yapacak; "Ya Rabbi, ben onları bulamadım, ödemeyedim. Onların namına bunu yapıyorum; kabul eyle, affeyle..." diyecek. "Hac yapıldığı zaman, böyle kul hakları da ödenir." diye müjdeler vardır.

Soru:

--Akrabası tarafından haksızlığa ve zarara uğratılan kimsenin tavrı ne olmalıdır?

--İster müslüman olsun, isten akraba olsun, ister yakın olsun, ister uzak olsun, ister tanıdğı kimse olsun, ister tanımadığı kimse olsun, kulun hakkını bir başkasının yemesi İslâm'da yok!.. Yasak, haram; böyle bir şey mümkün değil... Kim yaparsa yapsın; hakkı alınan kimse, hakkını istemeğe lâyıktır, hakkını ister. İfade eder, "Bak, sen bunu almışsın, bunu bana ver!" der ve hukukunu korumak için her türlü adlî yollara müracaat eder.

İslâm'da başkasının hakkını almak haramdır. Böyle yapan kimse, çok büyük günaha girmiştir. "Birisinin arazisini gasb eden bir kimse, bir karış bile yer almışsa, o kadar cehennemden yer almıştır. Aldığı araziler boynuna ateş olarak geçirilecek!" diye hadis-i şeriflerde geçmektedir. Mal da öyledir.

Bir kimsenin rızası olmadan, onun arazisinden bir taraftan öbür tarafa bile geçilmez!.. İslâm'da kul hakları bu kadar önemlidir.

--Bir kul tevbe etse, kul hakları ödenir mi?..

--Ödenmez!.. Kul hakkının ödenmesinin şekli, onun gidip hakkını hak sahibine vermesidir. Başka türlü çaresi yoktur. "Ben ondan almıştım ama, şimdi ona götürmeğe utanıyorum. Burdan tevbe ederim, kurtulurum!" sanmasın kimse... Böyle bir şey yoktur. Gidecek, hakkı verecek ve helâllaşecek; ondan sonra kurtulacak...

Soru:

--Bir şirkette çalışıyorum. Vakit namazlarının bir bölümü, zaman zaman şirketin mesâi vakti içine denk geliyor. Namaza ve derslere zaman ayırınca şirketle aramda bir kul hakkı meydana geliyor mu? Ne şekilde hareket etmem lâzım?

--Namaz için bir kul hakkı teşekkül etmez. Çünkü, namaz Allah'ın emridir; tutması, o emri yerine getirmesi lâzım gelir.

Dersler için ayırdığı zaman kadar, ücret almadan mesâi yapmak sûretiyle hakkını helâl ettirebilir. Aksi takdirde ötekisinin hakkı geçer.

Soru:

--Geçenlerde bir trafik kazasında kardeşimi kaybettim. Kazanın husûlünde şoförün hatalı olduğu tesbit edildi, şoför de kabul etti. Şoförün maddî durumu vasat... Bu durumda maddî ve mânevî tazminat davası açmak câiz midir? Bir de dava açılmaması halinde iki milyon teklif ediyor; ne yapmam lâzım?

--Bu gibi durumlarda; yâni kaza olmuştur ve birisi birisinin ölümüne sebep olmuştur, diyet lâzım gelir. Bir müslüman bir müslümanı hata yoluyla öldürmüşse, onun ailesine ve mirasçılarına diyet vermesi lâzımdır. Bu o ailenin hakkıdır ve bunu almak için dava edebilirler.

Bu da böyle iki milyon kadar değildir, fazla bir miktardadır. Can gitmiş oluyor, iki milyondan fazla olması lâzım!..

Şurdan biliyorum ki, bazı kardeşlerimizle Mekke'den Medine'ye gidiyorduk. Bizim kardeşlerimizden bir tanesi arabasını, yanından bir kamyon fazla gürültüyle geçerken fazla sağa kaydırmış. Yalpalattırdı, araba devrildi, kaza oldu. Kardeşlerimiz sağ çıktılar içinden... Bir tanesi, bir iki saat sonra beyin kanamasından öldü.

Suud hükümeti 60-70 milyon paralar çıkarttı. Deviren kardeşimize ceza geldi. Onlar da bu kadar parayı nerden bulacaklarını şaşırdılar. Çeşitli yerlerden yardımlar sağlandı da, o tazminat ödenmeye çalışıldı. Bu Türkiye'de bilinmiyor.

Allah'ın hükmü, İslâm'ın hükmü, böyle mağdur durumda olan kimselere tazminat verilmesidir. Bu hususta Fikri Yavuz'un, "İslâm Fıkhı ve Hukuku" diye bir kitabı vardır. Orda kazalarla ilgili bir bölüm vardır. O bölümü okurlarsa, kardeşlerimiz daha fazla bilgi edinebilirler.

Zâten şoför haksızmış da; ölen kimse haksız bile olsa, bu diyet meselesi İslâm'da caridir. Bu diyeti, öldürülen kimsenin ailesine, ölüme sebebiyet veren kimselerin vermesi lâzımdır. Vermezse, borcunu yerine getirmemiş olur. Bu husus böyledir, ona göre hareket etsinler!

Soru:

--Komşu ile geçinemiyoruz, konuşmuyoruz, günah konuşuyoruz. Malımız müşterek, bırakıp gidemiyorum. Çıkmaz içindeyim, ne yapayım?

--Allah için sabredecek ve komşusuna iyilik edecek. Komşusu çok hizmet etmeğe, hürmet etmeğe, iyilik etmeğe lâyık en yakın kimsedir. Peygamber Efendimiz, komşu haklarına çok itibar etmiştir. Peygamber Efendimiz'in hatırı için kendi duygularını bastıracak, komşusuna iyi muamele edecek. Kötülüğe iyilikle mukabele edecek, müslümanlığın güzelliğini göstermeğe çalışacak!..

Allah yardımcı olsun...

Soru:

--Yolda çivi, odun, kömür parçası bulunduğunda alınırsa haram olur mu, almamak mı daha iyidir?

--Bizim olmayan bir şeyi almamağa alışmalıyız bir kere... Bizim değil, ne diye alıyoruz?.. Almamak, başkasının malını kullanmamak esastır. Başkasının tarlasından, bahçesinden bile izni olmadan geçmemek gerekiyor.

Sahibinin bulduğu zaman geri alacağı şeyleri almak caiz olmaz!.. Gelse, bulsa; onu alacak sahibi, istifade edecek... Onları almak doğru olmaz! Küçük de olsa, büyük de olsa onlardan sakınmak gerekir. Almamak daha iyidir.