İMAMLIK

Soru:

--Filânca yere imamlık görevim çıktı; ne tavsiye edersiniz?

--"İmamlık kadar yüksek meslek olmaz!" derdi bizim Hocamız... En yüksek meslek, imamlıktır. İmamlıktan sonraki ikinci yüksek meslek, müezzinliktir. Ömerül Fâruk efendimiz, "Halife olmasaydım, müezzin olurdum." demiş. Çünkü, sevabı çok... Kıyamet gününde şerefi çok olacak o müezzinlerin...

Dinî bir hizmet nasib olmuş; ne mutlu, maşaallah!.. Vazifesini güzel yapsın! Sadece namaz kıldırmakla yetinmesin, aynı zamanda mahallesindeki çocukları, gençleri, halkı İslâm'ı öğretmek için camisine çağırıp, belli vakitler koyup eğitim hizmeti yapsın camide... Cami, sadece namaz kılınıp da kapısı kapatılan yer değildir. Kadınlara ders koysun, çocuklara ders koysun, erkeklere ders koysun!.. Camide o eğitimleri de yapsın, ecri sevabı çok olsun...

Çok sevaplı bir şeye girmiş, imreniyorum yâni, maşaallah!..

Soru:

--Diyanetin tayin ettiği imamların arkasında namaz kılınır mı?

--Kılınır. Çünkü, Peygamber SAS Hazretleri buyurdu ki:

(Sallû halfe külle birrin ve fâcirin) "İyi olsun, kötü olsun, her imamın arkasında namaz kılın!" buyurdu. Çünkü, Peygamber olduğundan bildi ki, bu çeşit fitne kapısı bir açıldı mı, insanlara imam beğendiremezsin. Hepsi peygamber olsun diye ister imamını... Ondan sonra, kimse camiye gelmez. Herkes bir bahane bulur: İmamın burnu eğri, kaşı kalkık, ağzı yamuk, bilmem ne... Bir bahane bulur, camilerde cemaat kalmaz.

Onun için çok kesin söylemiş Peygamber Efendimiz: "İyi olsun, kötü olsun, her imamın arkasında namaz kılın!" demiş. Ne diyeceksin yarın rûz-i mahşerde: "Yâ Rabbi! Peygamber Efendimiz böyle buyurdu; ben de imamın arkasında namaz kıldım." diyeceksin. Bu kadar kolay...

İkincisi: Bu Diyanet'in imamları bizim kardeşlerimizdir. Biz nasıl bu beldenin halkı isek, bu kardeşlerimiz de bu beldenin halkı... Tarihen böyle gelmiş, böyle gidiyor. Yönetim iyi olursa, Diyanet de iyi olur; imamlar da, herkes de rahat eder. Yönetime siz iyi insanları seçmezseniz; o zaman, kendi başınıza belayı kendiniz alıyorsunuz. Ondan sonra da, o belâdan dolayı namazdan, camiden ve sâireden de uzaklaşmağa başlıyorsunuz.

Bu kardeşlerimiz de --çoğunu tanıyoruz, kimisi İlâhiyat Fakültesi'nden bizim talebemizdir-- sizin bizim gibi benî Ademdir. Cin değildir, bilmem ne değildir. İyi insanlardır, yüreği Allah korkusuyla çarpan kimselerdir. İçlerinde tek tük kusurlu varsa, onun da kusurunu biliyorsan; o camide kılmazsın, öbür camide kılıverirsin.

Ama, "Diyânet'in imamlarının arkasında namaz kılınmaz!" dersen, o zaman "Türkiye'de namaz kılınmaz!" demek gibi bir noktaya gelirsin. Çünkü, bütün camiler Diyânet'e bağlı... Onun için, Diyânet'in camilerinde, imamlarının arkasında namaz kılınır; ittifakla, hiç tereddüt yok!..

Soru:

--Bu düzen küfür düzeni mi?.. Küfür düzeniyse, Diyânet küfre hizmet etmiyor mu?

--Bu düzen senin benim düzenim... Sen ben iyi olursak... Bu düzenin kanunları meclisten çıkıyor, milletvekilleri yapıyor, belli bir prosedürü var... Ona göre iyi insanlar milletvekili seçilirse, iyi kanunlar çıkar. Sen kenara çekilirsen, bu işlerle ilgilenmezsen, öteki sahtekârlar da kendi sahtekârlıklarına yarayacak kanunlar çıkarmağa çalışırlar. Şöyle olur, böyle olur.

Çalışacaksın, memleketine sahip olacaksın! Elinde imkânların vardır, camilerin vardır, halkın vardır, bir sürü gönüldaşın vardır. Sen şu memleketine sahip olacaksın, yanlışlıkları engellemeğe çalışacaksın. Sen bu memleketin sahiplerinden birisin! Sen de bir sahibisin, ben de bir sahibiyim.

Biz tarlanın sahibiyiz. Hisseli bir tarla... Sahiplerinden birisi sensin, birisi benim, birisi şu kardeşim... Hepimiz sahipleriyiz. Bu tarlaya ne ekelim, ne biçelim?.. Diken ekersen, diken biçersin. Bizim ekmemize bağlı... Tarla bizim... İyi şeyler ekelim, tarlayı güzel kullanmağa çalışalım... Etrafını duvarla çevirelim; domuzlar, tilkiler, bilmem neler girmesin... İyi meyvalar ekelim, iyi meyvalar yetiştirelim. Şöyle biraz aktif olalım!..

Allah-u Teâlâ Hazretleri, gökten bize melek indirmemiş; beşerden bir Peygamber göndermiş. Hayatı nasıl tanzim edeceğimizi bize peygamberle göstermiş. Allah-u Teâlâ Hazretleri'nin o hak Peygamberi de nice terler dökmüş, sıkıntılar çekmiş... Uğraşmış, çalışmış, çabalamış, cihad etmiş... Tamâmen küfür ve şirk diyarı olan bir diyarda İslâmı yerleştirmiş, geliştirmiş, bütün dünyaya da yaymış. Sen babaların, dedelerin, ecdadın müslüman iken; bu diyar İslâm diyarı iken, niye gevşek durdun?..

Sonra, İslâm diyarı iken nerden küfür diyarı oluyor?.. Ulemanın bu hususta çeşitli kavilleri var... İmam-ı Azam'a göre küfür diyarı olmuyor. İmam Şafiî'ye göre diyar-ı küfür olmuyor. Ben doğrusu burda en çok İmam-ı Şafiî'yi seviyorum. İmam Şafiî Hazretleri demiş ki: "Bir diyar bir zaman İslâm diyarı ise, ebediyyen orası İslâm diyarıdır. İslâm boyası ile bir boyandı mı, bir daha diyar-ı küfür olmaz!" demiş. Çok hoşuma gidiyor bu söz... Bütün tereddütleri de kaldırıyor.

İslâm diyarıdır. İslâm'ın tam hakim olması için, her şeyin ahlâk ve adabca, senin gönlünce olması için gayret edeceksin!.. Uğraşmak iyi... Dükkânında uğraşmadığın zaman nasıl para kazanamıyorsan; çalışma dünyası, ter dökeceksin, uğraşacaksın, gayret sarfedeceksin. Meseleyi böyle anlamalı, ipin ucunu kaçırmamalı...

Diyanet küfre hizmet etmiyor; şek şüphe yok!.. Küfre hizmet eden bir tane Diyanet mensubu gösterilemez, zor gösterilir. Umumiyetle ellerinden geldiğince dinî kitap neşretmeğe çalışıyorlar, namaz kıldırmağa çalışıyorlar, hutbe okumağa çalışıyorlar, vaaz vermeğe çalışıyorlar... Bunlar küfre hizmet değil!..

Ama birisi çıkar da, "İslâmı bırakın, kâfir olun!.. Müslümanlığı bırakın, hristiyan olun, yahudi olun!" filân derse, o küfre hizmet etmek olur. Veyahut, "Bırakın bu Kur'an'a uymayı, bırakın bu dine uymayı, bırakın bu şu kadar asırlık eski şeyleri!.." filân diyen olursa içlerinde, o kâfir olur. Ama ben böyle diyen bir kimseyi görmedim. Hani gazeteciler içinden, profesörler içinden tek tük böyle söyleyenler çıkıyor da; Diyanet'te hoca olup da böyle diyen bir kimseyi ben hiç duymadım. Duyan varsa içinizden, beni haberdar etsin!..

Böyle bir şey duymadık; hepsi dine hizmet etmek istiyorlar. Onlar hizmet etmek isteyip dururken, biz de ille, "Yok sen dine hizmet etmiyorsun, kâfirsin!" filân dersek, haksızlık olur. Bir de mü'mine kâfir derse insan, tehlikeli olur. Bir mü'mine kâfir demenin çeşitli zararları, tehlikeleri vardır; o duruma da düşmemeğe çalışalım!.. Yumuşak olalım, dikkatli olalım!..

Peygamber Efendimiz'in şairi Hassan ibn-i Sâbit hatırıma geliverdi. Müşrikler Peygamber Efendimiz'in aleyhine şiir tanzim etmişler. Hicvetmişler Peygamber Efendimiz'i... Şiir makbul Arap diyarında... Onlar şiirle hicvetmişler, şiirle cevap vermek lâzım!..

Onun üzerine Peygamber Efendimiz de Hassan ibn-i Sâbit'e diyor ki:

--Sen de cevap ver!.. Ama sakın ha, onlara cevap vereceğim derken, soysuz filân deme, dedelerine dil uzatma!..

Çünkü soyu bir zaman sonra Peygamber Efendimiz'le bağlantılı oluyor. Akrabası ama, o kâfir olmuş; Peygamber Efendimiz de o kabileden çıktığı halde, Allah'ın sevgili peygamberi olmuş.

O da diyor ki:

--Yâ Rasûlallah, sen hiç merak etme! Ben senin şanını, şerefini tereyağından kıl çeker gibi ayırırım, ona bir şey dokundurmam!"

Siz de mü'min kardeşlerimize bir şey dokundurmayın!.. Biraz idareli kelâm edin, böyle haksız ithamlar yapmayın!..

Kızacak insan çok, kâfir çok... İslâm'ın aleyhinde alenen bayrak açmış söyleyenler çok... Kur'an'la alay eden, Peygamber'le alay eden insanlar çok... Bunları biliyoruz. Buyurun serbest, onlara cevap verin!.. Ama, "Ben mü'minim!" deyip duran, namaz kılıp duran, Kur'an okuyup duran insanlara da; "Acaba bu kâfir miydi, değil miydi?.." diye sûizanda bulunmayın!..

Bir insanın namaz kıldığını görüyorsun, "Lâ ilâhe illallah" dediğini görüyorsun; mü'mindir, tamam... Bununla uğraşma!.. "Kâfirim!" diyen varsa, buyur onunla uğraş!.. Onu hakla, sırtını yere getir; ondan sonra, daha başka var mı diye etrafına bakın!.. Babayiğitsen böyle yap!..

Bizimkiler böyle yapmıyor, nerde mü'min varsa, ona böyle el-ense çekmeğe çalışıyor, "Sen kâfir misin, gel bakalım nesin?" diye... Karşında kâfirler bağırıp duruyor; niye onunla uğraşmıyorsun?.. Yazılı kitapları var, mecmuaları var, açıkça dinimize saldırıyorlar. "Bu din neyimiş?.. Şurası saçma, burası saçma, aslı yok, esası yok..." diyorlar. Nice iftiralar yapıyorlar. Hakaret ediyorlar Peygamber Efendimiz'e, Kur'an-ı Kerim'imize... "İslâm kadına ne hak vermiş?" diyorlar, bilmem neler söylüyorlar. Tamam, onlara cevap ver!..

Yanlış hareket ediyorlar kardeşlerimiz, bir oyuna geliyorlar. Belki bazıları onları oyuna getirmek için kışkırtıyor. Bu kışkırtmalara kapılmasın, "Acaba bu mü'min mi, kâfir mi?" diye mü'minlere sûizanda bulunmasın.

Eşyada aslolan taharettir. Yâni:

--Acaba benim şu namaz kıldığım halı pis midir, temiz midir?.. Ben bunun üstünde namaz kılsam mı ki, kılmasam mı ki?..

--Yâ üstünde pislik var mı?..

--Yok...

--Temiz görünüyor mu?..

--Görünüyor.

--Kokusu çirkin mi?..

--Değil...

--Herhangi bir emare var mı?..

--Yok...

--O zaman buyur, "Allahu ekber" de, kıl namazını!..

--Acaba öyle mi ki?..

--Olmaz! Tereddüt olmaz!.. Yakîn, şek ile zâil olmaz!..

Ama öbür taraftan alenen, açıkça, "Ben kâfirim!" diye bangır bangır bağıranlar var... Buyur, onlarla uğraş!.. İşte kâfir, işte kadınlarımızı öldüren, işte soydaşlarımızı kırıp geçiren Ermeni... İşte Avrupalı, işte filozof, işte dinsiz, işte imansız... Buyur onlarla uğraş!.. Onları yendikten sonra, daha başka kusurlulara yönelirsin.

Herhalde yanlış hareket ediyorlar. Bu gibi şeylere takılmayın, boş yere oyalanmayın!...

Soru:

--"Bu düzenin görevlendirdiği imamların arkasında namaz kılınmaz!" diyenler var; ne dersiniz?

--"Yanlış!.." derim. Kılınabilir. O zaman iş, namaz kılmamağa kadar gider. Bu kardeşlerimiz bizim kardeşlerimizdir, sizin kardeşlerinizdir, akrabanızdır. Bunlar bizim yabancımız değil, casus değil, hain değil, zâlim değil; niye kılınmasın arkasında?..

Sonra, bu düzenden önce bir zamanlar her şey güzeldi. Baştaki insanlar gelir geçer, değişir. Kötüler gider, iyiler gelir... Cami yıkanlar gider, cami yapanlar gelir.

O bakımdan, yukarıdaki adam bir zaman için kötü olduysa, bütün hocaların hepsinin kötü olması gerekmez. Bu memleket hepimizin olduğuna göre, sizin de şu memleketi yönetmekte söz hakkınız olduğuna göre, iyiliğin hakim olması için çalışırsınız; iyilik hakim olur. Gevşek durursanız; caminizi de yıkarlar, mezarlığınızı da yıkarlar, evinizi de yıkarlar!..

Onun için memleket sizindir. Dedelerimizin size ve bize emanetidir. Memleketimize sahip çıkalım. "Ben buraya küstüm, ben buraya darıldım." diye nereye gideceksin?.. Gidecek başka yerin yok!.. Burayı güzelleştireceğiz; başka çaresi yoktur. Beğenmediğimiz birtakım şeyler varsa, beğenmediğimiz şeyleri söyleme hakkına da sahibiz. Seçme hakkına da sahibiz, seçilme hakkına da sahibiz. Çalışalım!.. Çalışılsın ki, bu eksiklikler tesbit edilsin.

--Efendim haksız kanunlar var, adaletsiz kanunlar var, İslâm'a aykırı kanunlar var!..

--Tamam, tesbit edelim, düzeltilmesine çalışalım! Söyleyelim milletvekillerine: "Biz seni şunun için seçtik. Sen bizim vekilimizsin. Şunun değişmesini istiyoruz, şunun yapılmasını istiyoruz." diyelim.

Yüzaltmışbin tane mi ne, diyanet görevlisi var... Bu kadar insanı karalamak ayıptır, günahtır yâni!.. Bunların hepsi de bizim kardeşlerimiz... Ayet okuyorlar, hadis okuyorlar, Allah'ın emrini tebliğ ediyorlar. Bu camiler olmasa, bu vaazlar olmasa, şu kürsüler olmasa, müslümanlar dini nerde öğrenecek?..

Bir zamanlar buna mani olunmuş, millet hiç bir şeyi bilmez duruma gelmiş. Kadın, kollarını sıvıyor, erkeklerin yanında abdest alıyor. İyi niyetli ama, bilmiyor.

Gittikçe, müslümanlar çalıştıkça, istediklerini yaptırabiliyorlar demektir. İmam-hatip okulları açıldı; dörtyüze yakın... İlâhiyat fakülteleri açıldı... Yeni yeni camiler yapıldı... Kur'an kursları yapılıyor... Çalışacağız, bastıracağız.

Nasıl Peygamber Efendimiz'in zamanında, kâfirlerle Peygamber Efendimiz mücadele etmişse, Sahâbe-i Kirâm mücadele etmişse, biz de mücadele edeceğiz.

(Vel akıbetü lil müttakîn) "Sonuç müttakî insanlarındır. Güzel akıbet müslümanlarındır." Galibiyet, zafer inşallah bizimdir. Haksız bir şey varsa ortaya koyacağız, anlatacağız, konuşacağız, düzelteceğiz. Küsüp de gidecek bir yer yok ki!..

Sonra, iyi olduğunu bildiğimiz insanlara böyle bir kara leke vurmanın lüzumu yok... Onların aldıkları maaşlar, bizim keselerimizden kesiliyor, bizim vergilerimizden kesiliyor. Binaen aleyh, onlar bizim kardeşlerimiz...

--Onlara maaş vermesek, Allah rızası için yapsalar?..

--İyi ama, Allah rızası için yaptığı zaman, o bir dükkân açacak, orda çalışacak. O zaman, burdaki işleri aksar. Burdaki işleri güzel olsun diye maaş vermemiz caiz oluyor onlara... Mecbûrî oluyor. Onun için maaşı biz veriyoruz. Bütçemizden, yâni, bizden kesilen paradan veriliyor. Ellibeş milyon ahalinin %99'u müslüman... O müslüman ahaliden alınan vergilerden veriliyor.

Binaen aleyh, bizim paramızdır. Helâl hoş olsun, yesinler içsinler, din-i mübîn-i İslâm'a hizmet etsinler. Bu işi böyle ters tutturmağa lüzum yok!.. Anlatırsın, mücadelesini verirsin. Bak, camileri kurtarmak mümkün oluyor, uğraştığın zaman... Haksız işler yapıldığı zaman, alaşağı edersin o idareyi, güzel idare seçersin; o zaman o da güzel şeyler yapar.

Bir vakıflar müdürü geliyor, bomba konmuş camiyi yeniden tamir ediyor; bir vali geliyor, yapılmış camiyi bombayla tahrib ediyor. Çalışın; çalıştığınız zaman değişebiliyor.

O bakımdan, bu işi başkası yapacak değil; biz yapacağız! Halk yapacak, hepimiz yapacağız!.. "Bu başörtüsüne karışmayın!" diyeceğiz. "Bu haksızlıktır!" diyeceğiz, "Bu günahtır!" diyeceğiz. "Şu şöyle olacak!" diyeceğiz, "Bu böyle olacak!" diyeceğiz. "Biz içki fabrikası istemiyoruz, motor fabrikası istiyoruz!" diyeceğiz. Haramların engellenmesine çalışacağız ve başaracağız bunu!.. Mâdem ellibeş milyonun %99'u bizmişiz, başaracağız. Bu çalışmayı tavsiye edin!.. İmamların arkasında namaz kılmamaktan bir fayda yok ki!..

Peygamber Efendimiz buyuruyor ki:

(Sallû halfe külle birrin ve fâcirin) "Kim olursa olsun, her imamın arkasında namaz kılın!"

Eğer imam olmasa burda, yine cemaat önüne bir imam sürer, namazı kılar. Burası Allah'ın evidir, burda Allah'a ibadet ediliyor. Ama, bu kardeşlerimizin kimisi hafız, kimisi Arapça okumuş, kimisi ilâhiyatı bitirmiş... Eğer içlerinde dinsiz, imansız varsa, tabii onun arkasında namaz kılmak caiz olmaz ama; açıkça söylemedikçe, milyonda bir tanesi de imanlı olmadığı halde "Ben imanlıyım." dese bile, cemaat mes'ul değildir ondan... Cemaatin kıldığı namaz, namazdır. Ötekisinin cezasını Allah ahirette verecek.

Soru:

--Yaşlı başlı bir adam bana, "Şimdiki camiler mescid-i dırardır; çünkü, imamları devlet tayin ediyor." dedi; ne dersiniz?

--Peygamber Efendimiz Medine'ye geldi, Kubâ Mescidi'ni kurdu. Orda namaz kılınmağa başlandı. Münafıklardan birisi de bir cami kurup etrafına münafıkları toplamağa çalıştı. Allah ona "Mescid-i dırar'dır; müslümanların birliğini parçalayacak ve münafıkların kümelenmesine sebep olacak zarar verici bir mesciddir." diye Kur'an-ı Kerim'de aleyhte ayet indirdi.

Bu camiler öyle değildir. Camilere bu sözü söyleyen o yaşlı, çok büyük hata ediyor, iftira ediyor. Yanlış bir şey bu... Camilere kimler gelir?..

(İnnemâ ya'müru mesâcidallah, men âmene billâhi vel yevmil âhir...) Allah'a iman edenler, ahirete iman edenler, hayrı isteyen insanlar gelir. Onun için, bu mescidlere mescid-i dırar denmez.

Ama bu mescide gelmeyip, bunun dışında bozguncu bir mescid kurulacak olsa, o mescid-i dırar olur. O bakımdan, onun bu kanaati yanlıştır.

Şimdi diyorlar ki:

--Devletten para alıyor!..

--Devlet parayı nerden buluyor?.. Devlet parayı vergi olarak bizden alıyor. Yüzde doksandokuzu müslüman olan halktan vergiyi alıyor, biz de istediğimiz için, bizim imamımıza bizim paralarımızla teşekkül eden bütçeden para veriyor. Biz istiyoruz, bizden alıyor parayı... Yâni, ne mahzuru var?..

--İmamlar hiç para almasın devletten, Allah rızası için yapsın!..

--İyi ama, sen dükkâna gidiyorsun, para kazanıyorsun... Otomobilin var, dairen var... Bu zavallı adamcağız ticaret yapsa, caminin işi aksar. Ticaret yapmasa, maaş da almasın diyorsun, ne yiyecek ne içecek bu adam?..

Nasreddin Hoca bir köye gitmiş. Kimse ilgilenmemiş, aç kalmış. Camiye geldiği bir günde birisi sormuş:

"--Hocam, merak ettim; Hazret-i İsa AS göğe çıkmış, orda gökyüzünde ne yer, ne içer?" demiş.

Nasreddin Hoca'nın da burasına gelmiş, zaten cemaate kızıyor:

"--Be adam, ben buraya geldim, şu kadar zamandır vaaz ediyorum, teravih kıldırıyorum, vazife yapıyorum. Bu adam ne yer, ne içer diye sormuyorsunuz. Gökyüzünde Allah'ın misafiri, Allah'ın peygamberi ne yer, ne içer diye merak ediyorsunuz!" demiş.

Soru:

--Harem-i Şerif'te kılınan namazları, onlar vahhabî olduğu için daha sonra iade etmek doğru bir hareket midir?

--Bir namaz Kâbe-i Müşerrefe'de, o kadar mü'minlerin gittiği bir yerde, namaz kıldığı bir yerde kabul olmazsa artık, daha ne diyelim!.. Bilmeyiz, Allah-u Teâlâ Hazretleri dilerse hiç bir kulunun hiç bir amelini kabul etmez, zorlayamayız ama; Kâbe'de kılınan namazı da iade etmek gerekmez. Çünkü, Allah-u Teâlâ Hazretleri imamların veballerini kendi boyunlarına yüklemiştir. Vebali kendisine aittir, cemaatin namazı makbuldür.

Diyelim ki, o imam kusurlu bir imam olsun. Cemaat onu bilmiyor. Hacca gitmiş, orda o namazı kılacak... Buraya gelmiş, burda imamın arkasında namaz kılıyor. İmamın ev hayatından haberi yok, iç hayatından haberi yok... Eğer imamda bir hıyanet varsa, bir eksiklik varsa, bir kusur varsa; cemaatin namazı namazdır, imamın vebali kendisine aittir.

O bakımdan iade etmek doğru değildir. Kılmak lâzım, iade etmemek lâzım!.. Kabuldür diye düşünmek gerekiyor. İade etmek yanlış!..

Soru:

--Mahallemizdeki imam, sakala karşı, i'tikâfa karşı... Büyük büyük kız çocuklarını okutuyor, "Mahzuru yok!" diyor. Bu imamın arkasında namaz kılınır mı?..

--Sakal, sünnet... İ'tikâf; bütün ilmihal kitaplarında bahsi olan bir ibadet... İ'tikâfa nasıl karşı olur. Ramazanın son on gününde Peygamber Efendimiz i'tikâf ederdi. Demek ki, adamın kafası sakat...

Başka yakın yerde cami varsa, orda kılması daha uygun olacak; çünkü, adamın kafasında eksiklik, sakatlık var... Nasihat edip, "Bu yaptığın şey yanlıştır. Bak, Büyük İslâm İlmihali'nde, Diyânet'in neşrettiği filânca kitapta şöyle şöyle var..." demek; onu müftüye gidip söylemek ve o kimsenin ıslahına çalışmak da uygun olur.

Mümkünse, daha başka bir kimsenin arkasında kılmağa çalışır. Mümkün olmadığı takdirde, cemaati terketmez. Kendisi sevap kazanır, ötekisinin vebali kendisine kalır.

Peygamber Efendimiz:

(Sallû halfe külle birrin ve fâcirin) "İyi kötü kim olursa olsun, arkasında namaz kılın!" diye buyurmuş. Çünkü, herkes imama bir kusur bulur, camiye gelmez; darmadağın olur iş diye cemaati önemli tutmuştur. Veballer imamlarındır, cemaatin değildir. Ama bu gibi âşikâre hataları olanları da söyleyip, düzeltmeğe çalışmak lâzım!..

Soru:

--Günahkâr bir imamın arkasında namaz kılmak caiz midir? Eğer cemaat imamımn karıştırdığı haltları bilmiyorsa, ben biliyorsam, cemaatten ayrı olarak namaz kılmam caiz midir? Cemaate imam hakkında bilgi vermem caiz midir?

--Mühim bir mesele... Peygamber Efendimiz bir hadis-i şerifinde buyurmuş ki: "Günahkâr da olsa her imamın arkasında namaz kılınız!"

(Sallû) "Kılınız!" (halfe küllü berrin ve fâcirin) "İyi adam da olsa, fâcir adam da olsa, arkasında namaz kılınız!" İmamın vebali kendisine gider, cemaat sevabını alır.

Amma, bir imamın karıştırdığı haltları birisi biliyor. Bunu gidip ilkönce imama söyleyecek: "Yâhu ben şöyle bir şey yaptığını duydum, gördüm; sen bu işi yapma!" filân diyecek. Mümkünse onu nasihatle yola getirmeğe çalışacak. Nasihatla yola gelmesi mümkün değilse, daha başka tedbirlere baş vurabilir. Eğer civarda, yakında başka bir güzel cami varsa, orada namaz kılabilir. Cemaatten ayrılmak doğru değil... Yoksa, onun arkasında namaz kılabilir. Çünkü, Peygamber Efendimizi, "Kılabilirsiniz, kılın!" diye emir buyurdu.

Allah cemaatlerimizi de, imamlarımızı da ıslah etsin... Yâni, öyle bir devirdeyiz ki, bu söz eski devirde olsaydı, "Kıyamet alâmeti!" diye cemaat hüngür hüngür ağlardı. "İmamlar da mı bozuldu yahu?.." diye hüngür hüngür ağlarlardı. Allah hepimizi ıslah eylesin...

Soru:

--İmamın namazı bozulursa, cemaatin namazı da bozulur mu?

--İmamın namazının bozulması birkaç türlü olur. Meselâ, imamın burnu kanadığı zaman, yerine başkası geçer, arkadaki devam ettirir; olur.

Ama, imam kendisi namaz kılarken, namazın fesadına sebep olacak bir iş yapmışsa, o zaman imamın ve cemaatin namazı birlikte bozulur.

Soru:

--Bizim camide imam gelmediği zaman birisi namaz kıldırıyor, tecvidi yok; kıldırabilir mi?

--Bu zamanda cahillik o kadar yaygın ki, o caminin içinde belki kurcalasak, tecvidi ile, erkânı ile, imamlığın şartları ile her şeyi bilen insan az bulunabilir. Ne yapalım; cahilin cahile böyle imamlık yaparak beraberce namaz kılmaları, yalnız kılmalarından iyi olabilir. Daha iyisinin, daha bilgilisinin öne geçirilmesi şart... Ama yoksa, birbirlerine imamlık yapabilirler.

Soru:

--Kur'an okuma, öğretme gibi dinî bir sebeple yapılan iş karşılığında para almak doğru mudur?

--Bu işi para ile yapmak doğru değildir. Peygamber Efendimiz'in çok hadis-i şeriflerinde yasaklanmıştır. Dinin işleri Allah rızası için yapılır.

Ama şu durum da var: İmamlık Allah rızası için yapılacak; kabul, tamam... Herkes işe gider, şu camide bir cuma namazı kıldıracak adam bulamazsın; ne olacak?.. Sabahın erken vaktinde herkes horul horul yatakta yatar. Şu minareye çıkıp ezan okuyacak bir insan bulamazsın; ne olacak?.. Devlet bu işler yürüsün diye, İslâmî devlet zamanından beri böyle vazifeliler tayin etmiştir; o da caizdir. Ona da fetvâ verilmiştir. Çünkü aksi halde, işler yarıda kalacak, dinin işleri, işlemleri de yürütülmeyecek..

Amma bunların, mümkünse zengin kimseler tarafından Allah rızası için yapılması daha uygundur. "Muhtaç olan kimseler de, Allah rızası için yapmak şartıyla yine böyle bir maaş bağlanırsa, alırsa; o da caizdir." diye fetvâ verilmiştir. Çünkü başka çıkar yol yok, başka çare yoktur. O bakımdan câiz olabilir. Bu, kişinin niyetine bağlı bir durum olmuş oluyor.

Bir de şu var... "Ben Allah rızası için dinî işlerimi yapacağım, iyi güzel ama; evde hanım var, çoluk çocuk var... Evin kirası var, elektriğin parası var, suyun parası var... Vasıtaya bineceksin, para lâzım!.. Evet, ben burda Allah rızası için yapıyorum ama, evde de çoluk çocuk cıyak cıyak ağlıyor." der meselâ... Sen kurnazlık ediyorsun, gidiyorsun ticarete... Ticaret yapıyorsun, parayı kazanıyorsun, cebine dolduruyorsun paraları... Sen rahatsın, kimseye muhtaç olmuyorsun. Bu, "Allah'ın dinine hizmet edeceğim!" diye tahsil yapmış, "İbadetleri yürüteceğim, dinî hizmetleri yürüteceğim!" diye bu tarafa yönelmiş, ticaret yapamamış... Bunun da o zaman, biraz bir şey alması hakkı oluyor.

Ama kalbini temiz tutması lâzım!.. "Ben bu işi Allah rızası için yapıyorum ama; ne yapayım, ihtiyaçlarımın da görülmesine fetvâ verilmiş." diyecek. Sırf dünya kazanmak için, din satılıp da dünya kazanılmaz. O yasak, doğru değil...

Böyle Allah rızası için yapılmak şartıyla, onlara da hediyeler filân verilmesi veyahut yaptığı çalışmanın maddi bir tarafına para verilmesi uygun olur. Meselâ müezzin, caminin ihtiyaçlarını gördüğü, camiyi koruduğu, bekçilik yaptığı için parayı almış olur; ama, ezanı Allah rızası için okur. İmam, caminin yönetimiyle, eksikleriyle meşgul olduğu için parayı alır; ama, namazı Allah rızası için kıldırır. "Ben bu ibadeti para için yapmıyorum, bunu Allah rızası için yapıyorum." diye düşünebilir. Veren de o maksadla verebilir.