HARAM / HELÂL

Soru:

--İçkili bir restoranda çalışan bir akrabam var; kendisini arada sırada ziyaret ediyorum. Bu akrabamın kazandığı haram mı? O lokantada, onun hazırladığı haram olmayan yiyeceklerden ikram etse, yenilebilir mi?

--Bu kardeşimizin akrabası aşçı olarak bir yerde çalışıyor, çalışmasının karşılığını alıyor. Kazancında bir mahzur yoktur. Kendi parasından yaptığı ikram, yenilebilir. Lokantada kendisinin hazırladığı içinde haram malzeme olmayan bir yiyecek de, yenilebilir.

Amma dileriz ki, kendisi mâdem müslüman, mütedeyyin bir kimsedir, inşaallah içkili bir lokantaya hizmet etmez de, güzel bir yerde çalışır.

Soru:

--Kilise çanını andıran saatleri camiye, eve koymak câiz midir?

--Onlar kendi memleketleri için saatlerini yapıyorlar. Kilisenin ibadet vakitlerini bildiren çan seslerinin sesinin aynen veriyorlar. Caminin içinden kilisenin çan sesi duyuluyor: "Dannn dannn... Dannn dannn... Dannn dannn..."

İnsan Münih'te mi, Avusturya'da mı, Türkiye de mi, camide mi, dışarda mı; bilemiyor. İyi bir şey olmadığı muhakkak... Hiç olmazsa çan sesi olmayan bir saat olsun. "Dınnn..." yapsın, bitsin. Çan sesine benzetileni siz almayın da, onlar da getiremesinler.

Soru:

--Kenarları biriketle örülmüş, üzeri beton kapakla kapatılmış kabristan olur mu? Bunun iki katlısı olur mu?

--Olabilir. Üstü beton kapakla kapatılıyor, üzerine biraz da toprak atılıyor, açılmasın diye... Toprağı kazdırtarak da olur. O kazılan yere eğri eğri tahtalar koymakla da olur. Mühim olan ölüyü rahat bir şekilde kapatacak, ikide birde açılmayacak, çökmeyecek bir şekilde kabir yapmaktır; olabilir.

İki katlı olması yeni çıktı, evvelce yoktu. Eskiden de, birkaç kişinin bir kabre konulması meselesi kitaplara yazılmıştır. Zaruret olduğu zaman olabiliyor. Bu iki katlı olma meselesini de ona dayandırarak, olur diyebiliriz.

Soru:

--Parasına olmasa dahi oyun oynanan kahveden alış-veriş yapılabilir mi, çay kahve içilebilir mi?

--Parasına olunca kumar oluyor, parasına olmadığı zaman da vakit öldürmece oluyor. Eğlence, keyf, lehv deniliyor ona... Doğru değil... Mecbur olmadıkça bu gibi yerlerde bulunmamak gerekiyor.

Hani mecburiyet olur... Yağmur yağıyor, dışarda dursan olmayacak gibi; birisiyle buluşacaksın, onu ancak orda görebilirsin gibi mecburiyetler olursa... Yolculuk esnasındaki durumlar oluyor. Meselâ, bir yerde otobüs park ediyor, başka çare olmuyor... filân. Mecburiyetler biraz mazeret olur. Onun dışında muhtaç olmadıkça gitmemek lâzım!..

Ama, kumar oynanmadığı zaman, ordan çay içmesi olabiliyor.

Soru:

--Gümüşte erkekler için sınır var mı; varsa, kaç gramdır?

--Gümüş yüzük, yüzük olabilecek miktarda olduktan sonra istediği gramda olabilir; onda bir sınır yok... Gümüşü yüzük olarak kullanabilir, gramı mühim değil; nasıl isterse öyle yapabilir.

Gümüş tabak vs. kullanılması, altın gibi yasaktır. Yüzük olarak müsaade var...

Soru:

--Ayakta saç taranmazmış; doğru mu acaba?.. Tarayanlar borçtan kurtulmazmış diyorlar; ne dersiniz?

--Bunun böyle ayete, hadise dayalı bir şey olduğunu bilmiyorum. Aslında düşünülecek olursa, saç ve sakal ne türlü taranırsa taranabilir. Ayakta veya oturarak olması mahzurlu değil... Belki, erkek kısmının oturarak taraması biraz zor... Kadınlar otururarak saçlarını tararlar ama, erkek kısmı ayakta tarayabilir. Herhalde sağlam bir rivayet olmasa gerek...

Soru:

--Hizmet işlerinde sözü özünü tutmayan birisiyle dargın durabilir miyiz veya aramızdaki işlerimizi asgariye indirmemiz câiz olur mu?

--Dargın durdu mu, kepenkler kapanıyor, hiç konuşma olmuyor; o doğru değil!.. Ama, hakkı söylemek lâzım, "Bak, sen böyle yapıyorsun!" filân diye... Bir de tabii, iyilerle arkadaş olmak lâzım! Denenmiş, kötü olduğu zaman da, tabii onların da derecesi kaçıyor.

Soru:

--Ben anketçiyim. Bu anketleri yapmak için diskolara bile gitmem gerekiyor; ne dersiniz?

--Tabii günahlı yere gidilmez. Eğer anketi dinî bir kuruluş namına yapsaydı; yâni, "Şu günahkârların arasında bir anket yap da, şunları düzeltmenin çaresine bakalım!" denilseydi, böyle bir güzel maksatla olurdu. Ama, dinî maksatla olmayan bir iş için, günahlı olan bir yere gidilmez.

Soru:

--Fatih döneminde kanun haline gelen kardeş katli şeriate uygun mudur?

--Kanun haline geldiği münâkaşalıdır, şeriate uygun değildir. Kimsenin suçu olmayan bir kimseyi öldürmeğe hakkı yoktur. Suç teşekkül etmeden, suç işleyecek vehmiyle adam öldürmek de şeriatte yoktur. O bakımdan, o doğru bir iş değildir.

Soru:

--Bir insan haram para kazanıyorsa, bundan hediye kabul edilebilir mi?

--Hediye helâldir. Adamın mutlaka bir taraftan helâl bir geliri de vardır. Helâlinden olabilir. Hediyeye hediye ile karşılık vermek de zâten vardır. Ayrıca siz de öyle yaparsanız, daha garantili olmuş olur.

Soru:

--Futbolu televizyonda izlemem ve sevmemin hükmü nedir?

--Mâlâya'ni ile meşguliyettir. Mâlâya'ni ne demek?.. Hiç bir işe yaramayan, faydasız...

Adamın birisine göstermişler futbol oynayanları... "Bu zavallılar bir topun peşinde mi koşuyorlar? Yâhu benim param var, hepsine birer top alayım; öyle kavga edip durmasınlar!" demiş. Yirmiiki tane top alınca iş bitecek sanmış.

Faydasız bir şey, ne olacak yâni?.. Oynayanlar hadi spor yapıyor diyelim, seyredenler ne yapıyor?.. Vakit öldürüyor.

Zaten televizyonu biz bazan mahsus burda telefisyon diyoruz. Yâni telef makinası, zamanı telef etme makinası... Otur bir kitap oku!.. Otur, Kur'an-ı Kerim'i ezberle!.. Otur, çoluk çocuğuna bir şeyler öğret!.. Hanımınla bir şey konuş!.. Git bir hayırlı iş yap!..

Televizyonun karşısında: "Aman efendim, bu akşam çok güzel bir film varmış!.. Aman efendim, futbol varmış; Galatasaray Fenerbahçe ile maç yapacakmış da, çok iyi maçmış da..." Ne olacak, ne işe yarar?.. Yâni, mâlâya'ni ile meşgul olmak, zamanı israf etmek de doğru değildir.

Soru:

--Satranç için ne dersiniz?

--Satranç da boştur. Yapılacak çok işlerimiz var... Eski insanlar vakitlerini hiç boş geçirmemiş, onun için küçük yaşta alim olmuşlar. Biz kırkımızı ellimizi geçiyoruz, daha Fatiha'yı bilmiyoruz. Neden?.. Böyle boşa vakit geçirdiğimiz için...

Soru:

--Fotoğraf çekilebilir mi, fotoğrafla resim arasında fark var mı?

--Bu hususta alimler farklı görüşler belirtmişlerdir. Bazılarına göre fotoğraf da resim gibidir. Resim yapmak günah, --insan ve hayvan resmi-- heykel yapmak günah... Ahirette onlar azablandırılacaklar bu işi yaptıkları için... "Hadi bakalım canlandır şu yaptığını!" diye orda itab olunacakları bildiriliyor.

Bazı alimlere göre de fotoğraf, dışarıdaki ışıkların kağıt üzerine aksidir. Yâni "Servinin havuza aksetmesi gibi filân bir şeydir. Onun için bunun mahzuru yoktur!" diyenler de var.

Demek ki, ihtilâflı bir konu olmuş oluyor. İhtiyata riayet etmek isteyenler çektirmez. O alimlerin fetvasına göre müsaade tarafını alanlar, o müsaadeyi kullanır. Vebali, mes'ûliyeti kendisine ait olmak üzere...

Soru:

--Yılbaşında müslüman nasıl hareket etmeli? Çerez satan bakkal, o gün çerez satabilir mi?

--Çerez satan bakkal, satabilir. Müslüman yılbaşı eğlencelerine katılamaz! Evinde bu eğlenceleri yapamaz! Evini o gece için hazırlayamaz! Çam ağacı alamaz, hindi kesemez. Gâvurlara benzeyemez, kâfirlerin yaptığı işleri yapamaz! Noel Baba'ya itibar edemez. Böyle saçma şeyler tamamen İslâm'ın dışındadır. Yapmaması icab eder.

Hristiyanlar çam ağacını koyuyorlar; çünkü, "Hazret-i İsa ağaca inecek." diye düşünüyorlar. Noel Baba, hristiyanların ne idüğü belirsiz bir şahsiyetidir, bizimle hiç ilgisi yoktur. Yılbaşı eğlencelerini yaparsak, büyük günah kazanmamıza vesile olur. Bizimle hiç alâkası yoktur.

Onun için biz o gün, diğer günlerden daha erken yatalım, ibadetimize daha düşkün olalım! Yatsı namazından sonra hemen yatalım, bizim ışıklar sönsün. Geceleyin teheccüd namazına kalkalım o gün, dörtte, üçte... "Yâ Rabbi! Bu kâfirlerin, bu cahillerin yaptığı ile benim hiç alâkam yok!.. Ben onlara hiç razı değilim, onlar gibi de yaşamadım yâ Rabbi!" diye dua edelim! Yatsı ve sabah namazlarında camide olmağa dikkat edelim ve onların hiç bir şeyine uymamağa gayret edelim!

Soru:

--Bir arkadaşımızın çalışmakta olduğu fabrika, yılbaşı hediyesi olarak tavuk ve çerez dağıtıyormuş. Bu kardeşimizin o hediyeyi alması caiz midir?

--Hediyedir, alabilir ama, yılbaşı gecesinde kullanmaz. Bir fırsattır, alır. Satar veya başka bir zamanda yer.

Soru:

--Benim annem hacıdır. Namazı kıldıktan sonra hemen televizyonun başına geçiyor, tesbihini dahi televizyonun başında çekiyor. Ben bunun günah olduğunu söylüyorum; beni dinlemiyor. Kendisini getirdim, televizyon hakkında biraz anlatırsanız inşallah faydalı olacak.

--Bu, televizyonun ne kadar zararı olduğunu gösteren bir şeydir. Televizyon esas itibariyle bir alettir. İyi tarafa da kullanılabilir, kötü tarafa da kullanılabilir; bunu kabul eriyoruz. Fakat, bugünkü televizyonun içinde yapılan programlarda affedersiniz her şey var... Gazinoya gitmezsin, gazino senin eve gelir... Şarkıcı dinlemezsin, şarkıcı senin eve gelir... Açık saçık yerlere, plaj ve saireye gitmezsin; o senin yanına gelir... Spor yapacağım diyen çıplak insanlar senin karşına gelir... Televizyonun içinde her şey var... Günahtır, ayıptır, insanın feyzini yok eder. Baktığından dolayı, o günahların zararı olur.

Onun için, mümkünse eve hiç almamak lâzım!.. Almışsa, o günahlı şeylere bakmamak lâzım!.. Tesbihi dahi onun yanında çekmek, ayrıca bir başka şaşkınlık alâmetidir. Allah ıslah eylesin...