AİLE HAYATI

Soru:

--Evimize nafakayı gücümüze göre götürüyoruz ama, hanım kızdı mı, "Senden hiç bir şey görmedim!" diyerek nankörlük yapıyor. Buna da sabretmek zor oluyor. Ne dersiniz?

--Doğru, Peygamber Efendimiz kadınlara böyle dobra dobra söylemiş: "Ey kadınlar, siz biraz kızdınız mı hemen küfrân-ı nîmette bulunursunuz." demiş. Bizim hanımlarımız, Efendimiz'in de belirttiği bu hatayı yapmasınlar; "Elhamdü lillâh!" desinler, "Allah râzı olsun!" desinler.

Soru:

--Kayınvalidem ve kayınbabamla üç yıldır dargınız. Üç defa aracı gönderdim, barışmak istemediler. Dargınlığın günah olduğunu bildiğim için rahatsız oluyorum.

--Dargınlık günah... Peygamber Efendimiz buyuruyor ki, "Dargınlıkta birisi barışmak istiyor, öbür taraf barışmıyorsa; günah barışmayana döner, barışmak isteyen kurtulur." Elini uzatan kurtulur; el vermeyen cezayı çeker, vebal onun üzerine kalır.

Onun için, yine bu iyi niyetine sahip olsun, arada hediye göndersin, mektup göndersin, tebrik göndersin; bayramda, seyranda barışmağa çalışsın. Cahildir, halkımızın çoğu bilmiyor.

Hacca gidecekmiş bizim kardeşlerimizden birisi... Ağabeyisine gitmiş, helâllik istemiş; vermemiş. Bu adam öldürmedi ki yâni, bu senin kardeşin... Nihayet ufak tefek bir şey varsa da, işte helâllik istiyor. Vermemiş. "Affetmedi beni, vermedi." diyor. "O affetmezse, Allah affeder!" dedim ben de... Kızdım. Niye affetmiyor? Varsa bir şeyi, söylesin!.. "Sen mirasta bir tarla fazla aldın; onu verirsen barışırım!" desin. Öyle bir şey yoksa, sen bilirsin. Allah affeder o zaman... Allah zalimi sevmez, haksızı sevmez.

Soru:

--Bir senedir hanımımdan ayrıyım. İki çocuğum var. Üç dört defa götürdüm babasına... Yine iyi olur diye getirdim. Şimdi yine götürdüm. Hanım hangi hallerde boşanır?

--Boşanma, Allah'ın en sevmediği helâldir.

(Ebğazül halâl, ilallˆhit talâku.) Helâldir ama, sevmez Allah... Neden?.. Allah yuva yıkılmasını sevmiyor. Şeytan seviyor, Allah sevmiyor. Mümkün olduğu kadar yuvayı kurtarmak lâzım!

Büyük insanların, kendisinden küçük insanlara karşı bir yönetim basireti, yönetme basireti olması lâzım! Peygamber Efendimiz buyuruyor ki:

(Ümirtü bi müdârâtün nâs) "Ben farzları yapmakla emrolunduğum gibi, insanları usûlüne uygun idâre etmekle de emrolundum. Nabzına göre şerbet verip, azdırtmayıp, kaydırtmayıp, saptırtmayıp idare etmekle emrolundum." Dilese, "Sen defol!" dese, defolur gider ama, idare etmekle emrolunmuş.

Kadın eksik etekli bir mahlûktur, zayıftır, hislerine mağlûbdur. Muhakkak, bizim memleketimizin şartlarına göre de kadının sosyal görüşleri, bilgisi, görgüsü erkekler kadar gelişmemiştir. Dinî bilgisi de gelişmemiştir. Dinî bilgi bakımından da maalesef, kâfi eğitim müesseseleri olmadığı için, kadın dinî bakımdan da Allah'ın emrini, yasağını tam anlayacak durumda değildir. Erkek onu sevk ve idare edecek, yönetecek!

Hocamız Rahmetullahi Aleyh bir söz söylerdi. --Kardeşlerimiz darılmasın, bu kardeşim de bağışlasın... İsim olmadığı için ben onu bilmiyorum, cemaat de bilmiyor. Cemaate umûmî ders vermek için, ona da ders olsun diye söylüyorum. Dost acı söyler, düşman güldürür.-- "Bir kadını idare edemeyen erkeğe, ben erkek mi derim!" derdi Hocamız... Şimdi bu söz ne demek?.. Kadını idare edeceksin demek... Nasıl idare edeceksin?.. "Hanım sana dallı güllü bir fistan aldım. Al bakalım sana da çok yakışıyor." dersin, bir şey dersin... Bak, divan edebiyatında o kadar şiirler var, halk edebiyatında o kadar şiirler var; o şiirlerden ezberlersin, okursun, gönlünü alırsın. "Nazlı nazlı gelişini sevdiğim!" dersin, şunu dersin, bunu dersin; memnun edersin. Çünkü câiz...

Peygamber Efendimiz, "Üç yerde yalan câiz..." diyor. Kadının kocasına, kocanın karısına gönlünü hoş etmesi için, geçim için yalan söylemesi câiz... "Sen dünyanın en güzel hanımısın!" dersin. Vardır muhakkak daha güzeller ama, öyle dersin. Neden?.. Geçim olsun diye...

Evlenmişsin, iki tane çocuğun var... Baktın biraz tepesi atacak... Düdüklü tencere patlamasın diye ateşini kısıyoruz, değil mi?.. O zaman biraz geri gidersin, susuverirsin, belli etmezsin. Ertesi gün gelirken eve biraz helva, biraz börek çörek bir şey getirirsin. "Al sana şunu aldım!" filân dersin, gönlünü alırsın.

Bir evlilik okulu açacağım ben inşaallah... Başka çaresi yok, evlilik okulu diye bir okul açmak lâzım! Çünkü, geçinemiyor millet birbiriyle... Karı kocasından şikâyetçi, koca karısından şikâyetçi, çocuklar ortada... Ayrılıyorlar. Koca karıyı dövüyor, kadın kocayı dinlemiyor. İki tarafta da kusurlar oluyor. Ama, Allah da boşanmayı sevmiyor. Mühim olan arasının düzeltilmesi, işin yürümesi, çocukların yetişmesi, dünya ve ahiret saadetinin sağlanması...

Benim rahmetli annem bize derdi ki: --o kitaplarda okumuş kendisi-- "Bir anne varmış, otuz yıl oğluna bir iş emretmemiş." "Evlâdım git ekmek al, git su getir... Şunu yap, bunu götür!" dememiş. Yâni otuz sene evlâdına şunu şöyle yap diye bir emir vermemiş. Neden?.. "Sözümü dinlemezse asi defterine yazılır da, Allah'ın gazabına uğrar." diye... Bak, işte bu büyüklerin yönetim tarzı...

Hocamız Rahmetullahi Aleyh, beni alır yanında gezdirirdi. Anadolu'da şu şehre, bu şehre beraber götürürdü. Hocamız'ı yakından tanıyanlar bilirler, Hocamız doğrudan doğruya, "Şunu şöyle yapın!" diye emir buyurmazdı. "Şunu şöyle yapsanız nasıl olur acaba?.." diye soru sorar gibi söylerdi. Soru sormuyor aslında, öyle yapılmasını istiyor ama, "Yok Hocam, öyle yapmayalım, böyle yapalım!" denilince, "Eh, pekiyi..." derdi. "Arkadaşlık pekiyi demekle kaimdir." diye bir de sözü var mübareğin... Levhaya yazmışlar. Koca şeyh efendi, müridi "Yok öyle yapmayalım, böyle yapalım!" deyince, "Pekiyi" derdi, biterdi.

Yâni emir vermemek, azdırtmamak, saptırtmamak, ayağını kaydırtmamak, üstüne varıp da kuyuya düşürttürmemek önemli... Yönetmek bir sanattır. Yönetmek zorluk ve zorbalıkla olmuyor.

Soru:

--Hanımımdan otuz aydır ayrı yaşıyorum. Ben onu istemedim ve sevemedim. Ayrılmak istiyorum, beni bırakmıyor. Kendisi bizim cemaatimizden... Bir de oğlumuz var... Bir çaresini bulabilir misiniz, İslâm'a göre ne yapmam lâzım?..

--İslâm'a göre yuvayı devam ettirmek lâzım!.. Kurulmuş bir yuvadır, ortada bir çocuk vardır. Yuvanın devam etmesi esas oluyor. Ama, aralarındaki ince şeyleri bilmem... Sabrederse, devam ederse daha iyi olur. Eğer cemaatimizdense, demek ki kadın da çok da fenâ bir kimse değil... Sevememek mücerred nefsânî bir şeydir. Nefsini yenip yuvayı kurtarmasını, ben acizâne tavsiye ediyorum.

Soru:

--Bir kadın beyinin rızası olmadan ders alıp, tarikate girebilir mi?

--Zikir Kur'an-ı Kerîm'de ayet-i kerîmelerle emredilmiştir:

(Yâ eyyühellezîne âmenüzkürullahe zikran kesîrâ) "Ey iman edenler, Allahı çokça zikredin!" diye;

(Vez zâkirînallahe kesîran vez zâkirât) "Allahı çokça zikreden erkekler ve kadınlar" diye;

(Vezkürisme rabbike bükreten ve esîlâ) "Sabah akşam Rabbinin ismini zikret!" diye;

(Vezkürullahe kesîran lealleküm tüflihûn) "Allah'ı çokça zikredin, umulur ki kurtuluşa erersiniz." diye nice ayet-i kerîmeler vardır.

İbadetler başkalarının müsaadelerine tabi değildir. Ancak başkalarının hukukuna taallûk ederse, o zaman müsaadeye tabi olan bazı ibadetler vardır.

Meselâ; hanım farz değil de, kaza değil de nafile oruç tutacak... O zaman Peygamber Efendimiz hadis-i şerifte buyuruyor ki: "Beyinden izin alsın!" Bunun hikmeti nedir?.. Evlenmişler, karı-koca olmuşlar, hanım sofu; her gün oruç tutuyor, her gün oruç tutuyor... Bu ne haldir yâ? Bu efendinin bir hukuku yok mu?.. İnsan, Peygamber Efendimiz'in niçin öyle tavsiye ettiğini anlıyor. "Efendisinden izin almadan oruç tutarsa, orucunun sevabını alamaz!" diyor Peygamber Efendimiz...

Diyecek ki:

--Efendi ne dersin, pazartesi-perşembe oruçları hani sevap ya, yarın oruç tutalım mı beraber?..

--E, tutalım hanım!

Tamam, tutarlar. Ama o gün bey izinli, hanım oruçlu meselâ... E o zaman, aile muhabbeti olacak; olmuyor... Başka şeyler olacak; olmuyor... O zaman, kocanın hukukuna bir engelleme teşkil ettiği için, oruçta böyle bir şey söylenmiş.

Ama bunun dışında: Namaz kılsın mı kılmasın mı?.. Ona sormağa lüzum yok... Efendi sakal bırakacak, hanımdan müsaade alsın mı, almasın mı?.. Lüzum yok! Sakalın kesilmesi haram, bırakılması Efendimiz'in tavsiyesi; o halde yapacak.

Bakın ne kadar güzel bir şey öğrendik, bir arkadaş söyledi: Gümüşhaneli Hocamız, saçları dökülse aldırmazmış da, sakalından bir kıl dökülse toplarmış. Onu muhafaza eder ve gömermiş. Neden?.. "Sakalı ibadet diye bıraktım. İbadetten olan bir şeyin ayaklar altında kalmasına razı olmam!" dermiş. İnceliğe bak!.. Saçı insan ibadet diye uzatmıyor, normal olarak uzayabiliyor. Ama sakal ibadet olarak bırakıldığından, kılı yere düştüğü zaman alırmış. Büyük insanların inceliklerine bak!..

Yâni, zikirde izin almağa lüzum yoktur. Beyi istese de, istemese de zikrini yapar. Ama tabii, karılık kocalık hukuku vardır. Bu hususta erkeğe selâhiyet vermiştir dinimiz... Erkek, "Hanım, gel şu yanıbaşıma!" dediği zaman, hanım hamur yoğuruyor bile olsa, elini yıkayıp gelecek deniliyor. Devenin üstüne binmiş bile olsa, --deveye binmek, inmek biraz yüksekçe olduğundan zor oluyor galiba-- inmesi, gelmesi lâzım!.. Aile muhabbeti bakımından...

Canı çekmiş beyin, "Gel hanım, şöyle bir muhabbet edelim!" diyor. Hanım orda tesbihte, namazda, niyazda... "Yâ hanım, nerdesin? Gelsene be mübârek! İşte mehtap var, bülbüller ötüyor... Balkonda biraz çay höpürdetelim!.." bilmem ne diyor. Hanım ordan, "Dur... Bilmem ne..." diyor. Burda bir hukuk olduğundan uygun olmuyor. Ama öteki ibadetlerde, sevap kazanacak herkes; kimse kimsenin sevabını engelleyemez.

Soru:

--Eve gelen misafirlerin, akraba ve komşuların ellerini öpmek câiz midir?

--Tabii, büyüklerin eli öpülüyor bizde, örf ve adet olarak... Öpülmediği zaman bir garip karşılanıyor. Olabilir. Ama nâmahremse, olmaz.

Soru:

--Hanımın babasından miras para kaldı. Hanım da bu parayı bankaya faize koydu. Bana mânevî zararı var mı?

--Vardır tabii... Evlisiniz, beraber oturuyorsunuz. Hanım haram yemeye başlamış oluyor. Onu haramdan kurtarmak, sen ailenin reisi olduğundan;

(K enfüseküm ve ehlîküm nâren) diye, Allah sana aileni ve çoluk çocuğunu haramdan, cehennemden korumak vazifesini emrettiğinden, ona o haramı yaptırtmayacaksın!..

Bunun helâl yolu nedir?.. Faize vermemektir. Şimdi finans kurumları var... Kâr ortaklığı tarzında olduğundan, hiç olmazsa oraya yatırması uygun olur.

Soru:

--Evlât edinmek konusunda ne tavsiye edersiniz?

--Evlât edinmek yoktur İslâm'da... Yâni kendisinin çocuğu olmuyorsa, birisini evlât edinmek, nüfusuna geçirmek diye bir şey yoktur İslâm'da... Ancak bir yoksula, bir fakir ailenin çocuklarına yardımcı olabilirsin; bu mümkün...

Soru:

--Hanımım iki senedir annesinin evine gitti gelmiyor. Noterden evine dön çağrısı yaptım, gelmedi; mahkemeye verebilir miyim?

--Verebilir de, boşayabilir de; hepsini yapabilir. çünkü kadının böyle kalkıp gitmeğe hakkı yoktur. Dön deyince gelmesi lâzım!.. Aralarında geçen şeyler ne; onları bilmiyorum ama, tabii mahkemeye verebilir.

Soru:

--Dört kardeşiz, iki kız iki oğlan... Ağabeyimin birisi çok hayırsız... Annemi babamı aramıyor ve kalp kırıyor. Ama küçük ağabeyim annemin babamın gönlünü alıyor ve geçimlerini temin ediyor. Annem de bunun için, evin yarısını bu oğlunun üstüne vermek istiyor. Biz iki kız bu işe razıyız, siz ne dersiniz?

--Evlâtlar arasında adalet yapmak, mirasta birisinden kaçırıp ötekisini mahrum etmemek Kur'an-ı Kerim'de emredilmiştir. Adalete riayet etmesi ve Allah'ın tavsiye ettiği şekilde adaletli taksim yapması uygun olur.

Soru:

--Annem ve babam faizli para yiyorlar. "Yemeyin!" diyorum, "Allah'ın emrettiği şekilde giyinin, namaz kılın!" diyorum. Biraz üsteleyince annem ve babam, "Sen kendine bak! Senin namazın kabul oluyor mu? Sana hakkımı helâl etmem, sen ana babaya nasıl davranılacağını okumuyor musun?" diyorlar. Bu durumda annemin babamın duasını nasıl alabilirim?

--Bu kardeşimizin yaptığı doğrudur, annesinin babasının yaptığı yanlıştır. "Bir insana günah olarak, kendisine nasihat yapıldığı zaman, sen kendine bak demesi yeter." diye hadis-i şerif var... Çocuk aklı başında, Allah'ın emirlerini ona hatırlatıyor. O, "Hakkımı helâl etmem!" diyor. Allah'ın hakkı daha önde geldiğinden, o ana babanın hakkını siler, süpürür. O çocuğun söylediği doğrudur. Annenin, babanın ona uyması lâzım!..

Anne baba hakları, çocuğun Allah'ın emrini yapma, tebliğ ve irşad etme vazifesini engellemede kullanılamaz. Onun namazı da kabuldür. Annenin babanın yaptığı yanlıştır. Yumuşak yumuşak yine anlatmağa çalışacak.