BAŞARILARIMIZA HAMDOLSUN!

İSLAM, EYLÜL 86

Elhamdülillah, dergimizin gelişmesi sevgili okuyucuların teveccühleri ile, fevkâlade memnuniyet vericidir. Bunu Allah'ın sonsuz nimetleri arasında müstesna bir lûtuf ve büyük bir şeref olarak görüyor, hamd ediyor, şükran duyuyoruz.

Elhamdülillah yeni cildimize başlarken yaptığımız hamlelerle, okuyucularımıza sevip beğenecekleri yenilikler sunacağız, onların teveccühüne lâyık olmak için daha çok hizmet etmeğe gayret edeceğiz.

Şüphesiz ülkemizde bizden farklı düşünen gruplar, ekipler, hizipler ve rakipler vardır. Tenkitler mâkul olursa teşekkürle kabul ederiz; rekabete, hasede, cehalete, husumete dayanırsa güler geçer; hizmet yarışımıza devam ederiz. Çünkü küçük hesaplar peşinde değiliz, yüzümüz ak, alnımız açak. Yolumuz ayan-beyan belli Ehl-i sünnet ve Cemaat yoludur. Eski ve yeni âlimlerimize, din büyüklerimize, mezhep imamlarımıza sevgi ve saygı duyuyoruz. İlmi kendimize rehber edindik, şer'i şerifin ahkâmına her yönüyle bağlıyız.

Karşı bazı gruplar tasavvufa, mürşide, keramete, zikre... karşıdır, ulûm-ı diniye'de yetkili olmadıkları, halde akılcı, reformist bir tutum içindedirler; dinî kavramları kendi dar bilgileriyle yeniden tarif etmeğe kalkıyor, bilgisizlikleri sebebiyle gülünç durumlara düşüyor; dinî bakımdan da -hem kendileri saptıkları, hem de başkalırını şaşırtıp saptırdıkları için- büyük veballer yükleniyorlar. Tabii herkes istediğini yapmakta serbest; biz sadece îkaz vazifemezi yapıyoruz, onlara katılmıyoruz. Yetişkin ulemamızın emrine, fetvasına uygun hareket etmeğe azimliyiz. Ofetvaları ve ilmî araştırmaları da dergilerimizde neşrederek dosta, düşmana gerçekleri duyurma gayretini güdüyoruz.

Bu çalışmalırımız ve Allah'ın izniyle başarılarımız dolayısıyla bazıları bize kızıyor veya hased ediyor. Hattâ içlerinden çok aşırıları, çok seviyesiz hücumlara da yelteniyor. Ne yapalım? Her devirde, her iyi kişiye bile bazı hasımlar çıkagelmiştir. Nerde kaldı ki biz; âciz ve nâçiz ve pürkusurlar sâlim olabilelim. Hattâ Allah'ın hak peygamberine bile dudak büken; "peygamberlik ona değil şu iki şehirdeki iki meşhur filozofdan birine verilmeli idi"; "bu ne biçim peygamber ki çarşıpazarda dolaşıyor?" "yanında melekler gezmeli, çevresinde meyveli bahçeler olmalıydı"... vs. diye; O'na "büyücü, kâhin, şâir" gibi sıfatları revâ gören, O'nun doğduğu şehirde ablukaya alan, işkenceye mâruz tutan, öldürmeğe kalkışan, hicrete mecbur eden... kimseler; çöllerde mübarek torununu, aileleri, çocukları ile katl-i amm eden câniler gelip geçmedi mi?

Şeyh Sâdî merhum: "Ömrümde herkesi hoşnut ve razı ettim, hasetçi müstesnâ; çünkü o hiçbirşeyle tatmin olmuyor. İlle de bendeki nimetin zevalini ve benim perişanlığımı istiyor"der.

Allah bizi yolunda, şükründe, zikrinde, hüsn-i ibadetinde daim, din-i mübînine hizmette kaim eylesin! Ancak O'na dayanırız; ancak O'dan yardım dileriz. Amellerin seyyiâtından, nefislerin şerlerinden, her kötünün her türlü kasd ve kötülüğünden O'na sığınırız. O bize Kâfidir. Hasbunallahu ve ni'mel-vekil, ni'mel-mevlâ ve ni'mennasîr, gufraneke rabbenâ ve ileykel masîr.