İLK SOHBET

Rıfat TANDOĞAN

Aziz Efendi'nin vefatından birkaç gün sonraydı. Alıştığımız, bazan her gün, bazan hem gündüz hem gece, hattâ sabahlara kadar yapılan sohbetleri özlemeye başlamıştık. Sohbetler ne zaman başlayacaktı?.. Gençlere, talebelere, bilhassa bizlere müjde geliyor:

"--Vedat Özman ağabeyin evinde yatsından sonra sohbet olacak!" deniliyor.

Kalabalık değil beş-altı kişi, küçük bir odadayız. Uzun bir sessizlik... Hocaefendi koynundan küçük, kırmızı bir not defteri çıkarıyor ve "Sizlere talebe iken aldığım notlardan bazı satırlar okuyayım!" diyor. Pürdikkat dinliyoruz. İlk sözü:

"--Şeyhe itiraz haramdır. Derviş, şeyh elinde gassâlin (ölü yıkayıcının) elindeki ölü gibi olmalıdır."

Teslimiyet okulunun elifbası, terbiye ülkesinin kapısındaki hitabe... Sohbet devam ediyor. Abdül'aziz Efendi'ye soru sorma alışkanlığımız sebebiyle bir arkadaş:

"--Efendi Hazretleri! Muhyiddîn-i Arabî Hazretleri'nin vahdet-i vücut nazariyesi ile ilgili..." diyecek oldu.

Hocaefendi:

"--Evlâdım ben bunları bilmem, sen bunları bilenlere sor!" dediler.

O güne kadar, "Ben bilirim"den başka bir şey bilmeyenlerin doldurduğu bu nefsaniyet aleminde, ilk defa duyduğum bu tevaz şahikası karşısında yerlerin dibine geçerken, bu sözü söyleyebilmek sultanlığına erişen yeni Hocamız, gözümde Himalayalar gibi yükseldi. Terbiye edeceği talebesinin karşısında, kendi hayatıyla örnek olarak, "Ben bunu bilmem!" diyebilmek büyüklüğünü göstererek...

İslâm, Kasım 1986