FIRSAT KAÇMADI

Mehmed YEĞENLER

1972 Senesinin 19 Mayıs günü, ikindi vakti Hocaefendi Hazretleri'nden ders almak nasib oldu. Çok himmetlerini gördük, kendilerine lâyık bir evlât olamadık.

Sık sık İstanbul'a ziyaretine gitmeğe çalışırdık. Bir keresinde üç dört arkadaş götürmüştüm. Akşam İskenderpaşa'dan ayrıldık, başka bir yere gittik. Ertesi günü Vahdeddin Ağabey, Hocaefendi Hazretleri'nin bizi arattığını söyledi. "Sizi yemeğe davet ediyor." dedi. O akşam Hocaefendimiz'in sofrasında bulunduk. O gün yemiş olduğumuz yemek, sanki cennet taâmı idi.

Bir başka seferimizde, götürdüğüm arkadaşlardan birisi sarraf yanında tezgâhtar idi. İçeriye on onbeş kişi ziyarete girdik. Hocaefendi Hazretleri, direkt bu sarraf yanında çalışan arkadaşa ne iş yaptığını sordu. O da sarraflık yaptığını söyledi.

"--Evlâdım, işini değiştir; Cenâb-ı Hak sana çok verecek!" dedi.

O arkadaş işini değiştirmediği gibi, babası kendisine sarraf dükkânı açtı. Birçok kereler bu işi bırakmasını kendisine hatırlattım; fakat işi değiştirmedi. Zamanla mânevî durumu bozuldu. Çeşitli menhiyatla meşgul olduğunu duydum. Hâlihazırda bir dikiş tutturamadı.

Hocaefendi Hazretleri'nin irtihali üzerine emekli hakim Edib Bey'in evine başsağlığına gittik. Orada Dr. A. Kemal Belviranlı, diş doktoru Nuri Yılmazgil, Es'ad Belviranlı vs. zevât var idi. Hocaefendimiz'den sonrası için bir açıklama yapılmamıştı. Bir ağabeyimiz:

"--Hocaefendi Hazretleri'nin yerine kim geçmiş olabilir?" diye sordu.

Orda bulunanların tamamı, "Es'ad Bey" dediler.

O günlerde Kütahya'da vazife yapan bir ağabeyimiz, "Hocaefendi'nin yerine acaba kim geçti?" diye düşünüyor. Rüyasında Mehmed Efendi Hazretleri ile M. Es'ad Efendimiz'i bir ağacın altında otururken görüyor. Mehmed Efendi Hazretleri:

"--Benim yerime Es'ad geçti." diye söylüyor.

O da:

"--Acaba delili nedir?" diye içinden geçiriyor.

M. Es'ad Efendimiz de elini açıyor, elinden yeşil-sarı bir nur fışkırıyor. Kendileri diyor ki:

"--Bu delil değil mi?.."

Kendilerini ahirete irtihallerinden sonra, M. Es'ad Efendimiz'in ziyaretine gittim. İlk posta oturdukları günlerdi. İskenderpaşa Camii'ndeki sohbetlerinde çok acâib durumlar gördüm. Herkes inlemekte, ağlamakta idi. Anlatılması zor, çok acâib bir hâl vardı. Tıpkı Abdülkàdir-i Geylânî Efendimiz'in derse başlayınca, orda bulunanların feryad ü figan edip, kendilerinden geçmeleri gibi bir hâl oldu.

O gün Konya'ya hareket edeceğim sırada, bir arkadaşla karşılaştım: "Filânca arkadaş Rahmetullàhi Aleyh Hocaefendimiz'in kıymetini bilemedi, istifade edemedi; fırsatı kaçırdı..." gibi sözler söyledi. Ben de içimden: "Ha Mehmed Efendi Hazretleri, ha M. Es'ad Efendi Hazretleri; ikisi de aynı..." diye geçirdim.

1991 Senesinde karayolu ile hacca gittik. Karayolu kapalı idi. Es'ad Efendi Hazretleri de Avustralya'da idi. Kendilerine telefon edip, hacca geleceğimizi söyledim.

"--İnşaallah Medine'de buluşuruz!" dediler.

Çok maceralı bir yolculuk yaptık. Yola çıktık, Hatay'a geldik. Bizi götürecek şirket, "Sizi götüremeyiz." dedi. Epey bir tartışmadan sonra, "Sizi Şam'a götürelim, oradan gidersiniz!" dediler. Biz de razı olduk. Şam otobüsüne bindik, Türk sınırını geçtik, Suriye sınırına geldik.

Üç kişi idik. Arkadaşlar tecrübeli diye pasaportları bana verdiler. Muamele yaptırırken, yanımda olan birisine, Şam'dan sonra nasıl gidileceğini sordum. O da:

"--Ben arabamla Tebük'e kadar gidiyorum, sizi götüreyim!" dedi.

Onun arabasına bindik. Arabayı bize teslim etti, kendisi yanımızda misafir gibi oldu. Şam'da arabanın sağ ön teker bilyası sarma yaptı. Arabayı ben kullanıyordum, gecenin onbir onikisi gibiydi, durduk. O arada birkaç kişi belirdi. Biz bir şey söylemeden tekeri söktüler, iki üç saat bilyayı sökmek için murçla uğraştılar; tamir ettiler. Ayrıca yedek bilya verdiler.

Sabah namazından sonra Camii Emeviye'ye gittik. Cami imamı Abdürrezzak Efendi tefsir dersi yapıyordu. Dersten sonra yanına vardım, Türkçe olarak "Hoş geldiniz!" dedi. Hocaefendimiz'i sordu. Ben de, cumartesi günü hacca geleceklerini söyledim. "Ben de çarşamba günü uçakla gideceğim." dedi.

Ordan hareket ettik. Ürdün Suud sınırına geldiğimizde gece vaktiydi. Pasaportları alıp muamele için içeriye girince, Konyalı hacılarla karşılaştık. Almanya'dan geliyorlarmış, otobüslerinde de yer varmış. Bizi otobüslerine aldılar; onlarla beraber hac yaptık, İSPA'dan yer ayarladık.

Ertesi gün sabah namazına Medine-i Münevvere'ye vardık. Namazdan sonra hiç bir zorluk çekmeden Hocaefendimiz'i bulduk.

Kendileri bizi İSPA'ya sormuşlar:

"--Karayolu hacılarından haber var mı?" diye...

İSPA yetkilileri de:

"--Devletin garantisi yok!.." demişler.

Hocaefendimiz de:

"--Yaradanımızın garantisi var!" demişler.

Allah-u Teâlâ Hazretleri bize büyüklerimizin kadr ü kıymetini bilmeyi, gösterdikleri yolda yürümeyi nasib eylesin.

3 Haziran 1996 - KONYA