EN ŞİFALI İLÂÇ

İslâm, insanı eşref-i mahlûkat: en şerefli yaratık olarak takdim eder. O, mükerrem: saygın, soylu, yüceltilmiş, kendisine büyük lütuflar bahşedilmiş; emrine, yerler, gökler, hayvanlar, bitkiler, cisimler, eşya, tabiat güçleri tahsis olunmuş değerli ve yüce bir varlıktır. Onun bedeni de, canı da çok muhteremdir; eti yenilmez, derisi giyilmez, ölüsü bile horlanmaz, gelişi güzel bir kenara bırakılıp terk edilmez; hayatta iken de öldükten sonra da itibar görür, korunur, kollanır, saklanır; hatırasına hürmet edilir, ayıpları örtülür, kusurlarına göz yumulur, hakkında hayır konşulur; kabri ziyaret olunur, ruhuna dualar okunur, adına hayratu hasenat, köprüler, çeşmeler, camiler... yapılır.

Can ve hayat, kişiye Allah'ın bir bahşı ve bir çeşit emanetidir; beden ve a'zalar, kuvveler ve hisler, meleke ve isti'datlar, yetenek ve beceriler de öyle... Hiçbir kimse, "Bu kendi bedenimdir ne istersem yaparım, istersem asar, istersem keserim!" diyemez; canına kasd edemez, hayatına son veremez, sıhhatini tehlikeye düşürecek işler yapamaz, kendi kendine işkence edemez, azasını kesip biçip yararlayamaz. Emaneti hoşça koruyup kollamalıdır.

İslâm'da zulüm haramdır, zulmün her çeşidi yasaktır; büyüğü, küçüğü, kendisine veya başkasına karşı olması fark etmez; katl: Adam öldürme en büyük günahlardandır, bir mü'mini kasden öldüren ebediyyen cehennemlik olacaktır.

Onun için Fuzûlî;

Kıl canına rahm, cana kıyma!

"Kendi kendine acı, merhamet et de cana kıyma, çünkü cezası çok büyüktür, sen kendin büyük zarar görürsün!.." diyor.

Kur'an-ı Kerim'de bildiriliyor ki: Bir cana kıyan, bütün insanları öldürmüş gibidir, bir hayat kurtaran da tüm insanları ihya etmiş, hayata kavuşturmuş gibidir.

İyilik yapmak sevap; gönül yapmak Kabe'yi imar etmek gibi sevap; insanların hizmetine, yardımına koşmak sevap; onları sevdirmek sevap; işlerini, ihtiyaçlarını görmek sevap; evlenmek sevap; çocuk yapmak ve yetiştirmek sevap; yetimleri koruyup kollamak yetiştirip, büyütmek sevap; ailesini, yurdunu, dinini, milletini, ümmetini korumak sevap; bu uğurda mal vermek sevap, can vermek sevap...

Bu güzel inanç ve görüşler hep İslâm'da olduğuna göre; tüm insanlara ne yapıp yapıp İslâm'ı candan anlatmamız, öğretmemiz ve benimsetmemiz gerekiyor. Bu en acil, en zorunlu, en önemli, en başta gelen işimiz olmalı; çünkü aksi vahşet, dehşet, fecaet ve felaket oluyor. İnsanları iyi ve ihlaslı, tam ve kâmil müslüman olarak yetiştiremediğimiz takdirde, asi, mücrim, haydut, harami, zalim, katil, sapık, çarpık, anormal, asosyal, anarşist oluyor; hem başkalarına zarar veriyor, hem kendisine; hem askere, polise, imama, cemaate, öğretmene, doktora, hatta halk hizmeti yapanlara, yangın söndüren itfalyeciye saldırıyor; öldürüyor, yakıyor, yıkıyor, çalıyor, çarpıyor, yakalansa, hapse atılsa da suçta inat ediyor, ölüm orucu tutuyor, canına kıyıyor, ölüyor, hem de yoldaşını, arkadaşını, ailesini, kendisini derde, eleme, mateme gark ediyor, dünya ve ahiretini mahv u perişan eyliyor.

Bütün dertler, musibetler, belalar, zararlar, ziyanlar, fitne ve fesatlar, isyanlar, anarşitler, dinden uzaklaşmaktan doğuyor; adeta ilahi ve amansız bir ceza olarak başımıza yağıyor. Çare tevbe etmekte, İslâm'a dönmekte! Başka yollar çıkmaz, başka nizamlar faydasız...

En güzel, en mükemmel, en tesirli, en şifalı ilaç İslâm! Ne mutlu müslüman olanlara!..

Panzehir, Ağustos 1996