İNSAN KAN PIHTISINDAN YARATILMIŞ DEĞİLDİR!

PANZEHİR EYLÜL 92

İnsanoğlunun en önemli meziyeti ve en üstün kabiliyeti "konuşma" melekesidir; eski filozoflar insanı, "konuşan canlı: "hayavan-ı natık" diye tarif etmişler. Konuşma, "düşünme"nin sonucu ve ürünü, sözle ve sesle ifadesi olduğundan, "söz" de çok önemlidir. Sevimli şairimiz Yunus bu konuda, ne güzel söylemiş:

Keleci (kelam, konuşma) bilen kişinin yüzünü ağide bir söz!
Sözü bişirüp diyenün işini sağ ide bir söz!
Söz ola kese savaşı, söz ola bitüre (iyi ede) başı (yarayı)
Söz ola ağulu aşı bal ile yağ ide bir söz!

İnsan sözü böyle önemli iken, Cenab-ı Hakk'ın sözü elbette çok çok daha önemlidir: çünkü dinimizin kaynağı, imanımızın dayanağı; başımızın tacı, maddi-manevi-dünyevi-uhrevi dertlerimizin ilacıdır; onun her kelimesi, hatta her harfi özel bir önem taşır, bir harften ba'zan tüm ma'na değişir, ahkam farklılaşır, işin çehre ve vechesi başka yöne döner; bir ayet-i kerime nice gayr-i müslimin hidayete ermesine, nice bitaraf ve insaflı alimin imana gelmesine sebep olur. Çünkü Kur'an-ı kerim esrar hazinesi, ilimler menbaı ve layık olanlar için hidayet kaynağıdır.

Yıllar önce duymuştum, bir Batılı bir çeşme taşında yazılı güzel bir yazıyı göstererek manasının ne olduğunu sormuş, onlar da: "Kur'an-ı kerim ayetidir", ve cealna mine'l-mai külle şey'in hayyin, efela yü'minün: Her canlı varlığı sudan var kıldık, hala inanmıyacaklar mı?" yazıyor demişler, hayretler içinde kalmış ve "ne kadar bilimsel, ne kadar çağdaş, ne kadar doğru!" diye hayranlığını ifade etmiş.

Yine; yıllar yılı ilahiyat yani teoloji yüksek tahsili yapmış, hristiyanlığı ve diğer dinleri incelemiş bir Almanın, İhlas Suresini (yani Kul huvve'llahu ahad) okuyucunca müslüman olduğunu, "Yüce Allah'ı şirkten, küfürden tenzih eden, ve O'nu bundan daha güzel ta'rif eyleyen hiçbir metin, dünyada, başka hiçbir din kitabında mevcut değil" diye söylediğini, bu mübarek sureyi her okuyuşta coştuğunu ve yeniden duygulandığını, Avustrulya'da ihtisas yapan değerli bir doktor kardeşimizden dinlemiştim.

Sözü, buradan, doktorları, tıp bilginlerini ve müslüman münevverlerimizi ilgilendiren bir noktaya getirmek istiyorum:

Geçen Cuma günü namaz kıldığımız camide hem vaiz kürsüden, hem hatip minberden İkra Suresinin ilk ayetlerine temas ettiler, cemaati okumaya, öğrenmeye, ilme, irfana teşvik buyurdular ama ayetlerin meali ve tercümesi tıp ilmi yönünden hatalı verildi. Acizane bu hatayı belirtmek ve düzeltmek gerektiğini düşündüm.

Bahis konusu ayetler şöyle:

Bi'smi'llahi'r-rahmani'r-rahim: İkra'bi'smi rabbike'llezi halak Halaka'l-ins(ne min alak...

"Senin Rabbinin adıyla oku ki o yarattı (seni ve her varlığı): O yeraltı insanı "alak"tan..."

Burada geçen alak kelimesi nedir?

Hem vaiz, hem hatip bu kelimeyi "pıhtılaşmış bir kan" diye tercüme ettiler; tabii kendiliklerinden değil, okudukları meal ve tefsir kitaplarında da öyle yazıldığı için...

Yani "Allah, insanı pıhtılaşmış bir kan parçasından yaratmış" diye tercüme yapıldı.

Halbuki bu tercüme hiç de doğru değil, kesinlikle yanlış ve Kur'an-ı kerimin diğer s(relerindeki ilgili ayetlerine de aykırı! Ama böyle tercüme çok yaygınlaşmaş, herkesin diline, hafızasına yanlış yerleşmiş. Mutlaka düzeltilmesi gerekiyor; çünkü insanın ana rahiminde yaratılışı ile ilgili ilmi bilgilere ters düşüyor. Kur'an-ı kerimi iyi bilmeyen bir aydın kişi bu sözleri duyunca bocalar, şüphe ve tereddüde düşer, kur'an-ı kerimi ilme aykırı sanabilir.

Bereket versin ki alak (ve alaka)ın menşeinin kan pıhtısı değil, "nutfe" (yani erkeğin ve kadının ilkah olmuş üreme tohumları) olduğunu başka bir ayet-i kerime açıklıyor"... ve (ana karnında) nutfeyi alaka haline, alaka'yı mudğa haline getire getire (bebeği halk eyledik..." buyruluyor. (Bk. Mü'min(n S(resi,14)

Müdekkik ve alim müfessirlerimize göre alak kelimesi, ya müfreddir (tekil), ya da cem'dir (çoğul). Ekseriyetle 'alaka kelimesinin çoğulu olarak kabul edilmiştir. Ma'nası, yapışıp, ilişmek kökünden gelir ki bu kökten "alaka": ilişki ve "taalluk": ilgili olmak kelimelerini kullanıyoruz.

Yani 'alak ilişgen ve yapışkan nesneye denir. Yapışıp iliştiği için sülüğe de bu ad verilmiştir. Dişinin yumurtası erkeğin spermi ile ilkah olduktan sonra ana rahminin cidarına yapışıp kök salıp oradan beslendiği için, rahimdeki bu "dutuğ"a 'alaka denmiştir.

Ruhani ve manevi olarak, bir çeşit yapışma ve ilişki olduğu için aşk ve muhabbete de "alak" denilmiş tohumdan; ya "küntü kenzem mahfiyyen" manasında, ve Fuzuli'nin "kad bed( bil-aşkı filekvanı küllü ma bed(: Kainatta ne halk olduysa o ilahi aşk ve muhabbet sebebiyle oldu" diye ifade ettiği ezeli aşktan; ya da ana-baba arasındaki cinsiyet muhabbetinden halk eylediğini bize bildiriyor. Ama asla kan pıhtısından veya pıhtılaşmış kandan değil...

kur'an-ı kerimin sonsuz deryasına dalınca nice inci, mercan, cevher ve hazineleri; nice nice ulum, esrar ve maarifi bulunduğu hemen anlaşılıyor.

Allahu taala bizleri dinde fakih eylesin, nazm-ı celilinin esrarına aşina kılsın, iki cihanda saadet ve selamete erdirsin, amin bi-hürmeti Seyyid-il-mürselin ve alihi ecmain et-tayyibin et-tahirin.