MÜSLÜMANLAR BİRLEŞİN VE KARŞI TEDBİRLERİ MUTLAKA ALIN!

KADIN AİLE AĞUSTOS 92

Prof. Dr. M. Es'ad COŞAN

Duygulu ve şuurlu müslümanlar kahr oluyor, kan ağlıyor: Hergün yeni bir kara haber, her gün ayrı bir vahşet, hergün başka bir hunharlık, değişik bir cânilik ve gaddarlık... Kâh Bosna Hersek'ten, kâh Kafkasya ve Karabağ'dan, kâh daha başka bir yer ve ülkeden.....

Hedef hep İslâm ülkeleri, mağdurlar hep müslüman... Gizli bir şer merkezi daimi müslümanların başına çorap örmekle meşgul.... Medenî ve ınsanî standartlar sanki hiç yok; sanki uygar 20. yüzyılda değil de, taş devrinde, mağara ve orman çağında yapışıyoruz!! Hani Evrensel İnsan Hakları, hani beynelmilel medenî anlaşmalar, hani insaf, merhamet, adalet, uygarlık, sevgi, eşitlik, kardeşlik?!!

Camiler, minareler, kütüphaneler, tarihî kıymetli eserler.... Barbarca, pervasızca topa tutuluyor. İslam medeniyetinin ve varlığının tüm izleri kazınmağa çalışılıyor; müslümanlar, kelle başı bilmem kaç mark hesabıyla avlanıp öldürülüyor; masum ve müdafaasız halk esir kamplarına toplanmış, vahşî bir zevk ve iğrenç bir kin uğruna müthiş bir gaddarlıkla kalt ediliyor; cesetler sokaklarda çürüyor; Drina nehrinden hergün ortalama 20 müslüman cesedi çıkarıyorlar; gözler önünde adi ve şenî tecavüzler yapıyorlar; evler, camiler, mülkler, eşyalar, mallar yağmalanıyor, beynelmilel hukukla tespitli topraklar gasp ve taksim ediliyor....

Ciddi bir ses, sağlam bir önlem, etkili bir karşı hareket, doyurucu bir yardım yok. Hani medeni insanlar, hani öbür ülkelerdeki milyonlarca müslümanlar, hani bunca İslam ülkeleri, şu kadar İslami teşkilat, hani hamiyyet, hani mürüvvet, hani dindaşlik, hani kardeşlik?!!

Cânîler ve onları teşvik edenler, veya göz yumanlar, gizli aşikâr destek verenler, akıl öğretenler, taktik kuranlar, strateji çizenler, yetkili ve sorumlu idareciler, güçlü devletler, beynelmilel çok uluslu kuruluşlar, dünyayı ahtapot gibi saranteşkilatlar...20.yüzyılın sözde çagdaş insanlar...Meğer Afrika yamyamları ve Amazon yerlilerinden hiç de aşagı değillermiş, hattâ, zalim, daha duygusuz, daha gayrı medeni, daha yabani, daha zalim, daha duygusuz, daha vahşî imişler... İnsanlık ilk çağlardan bu yana bir arpa boyu ilerleyememiş!

* * *

Ah, Osmanlı idaresi!

Osmanlılar bu topraklara sahip iken, bu zalim heriflerin cedlerine nasıl adaletle muamele etmişlerdi halbuki!

500-600 yıl bunları tam bir can ve mal emniyeti, din ve kültür hürriyet ile huzur ve rahat içinde idare ettiler; idareci tayin ettiler, saraya aldılar, yönetime kattılar, dinlerine-kiliselerine serbestlik verdiler, yaşayışlarına müdahale etmediler, ırzlarına yan bakmadılar, mallarını gasp etmediler, bağlarından üzüm koparsalar parasını dalına bağladılar, komşu diye bağırlarına bastılar; paşa, vezir ve komutan yaptılar, iç ve dış işlerinde görevlendirdiler, beldelerini imar ettiler, halklarına ilim ve irfan götürdüler, medeniyet ve insaniyeti tattırdılar.

Eğer bunların şimdi sahip oldukları duygulara sahip olsalardı, şimdi bunları yaptığı gibi yapsalardı, hepsini toptan imha ederlerdi. Başka ülkelere kovarlardı. Balkanlarda başka ırk, din ve milliyet ve medeniyet bırakmaz, kazıyıp, kökleyip yok ederlerdi. Ama öyle yapmadılar, insanî, medenî ve İslamî davrandılar. Hattâ başka ülkelerde zulme uğrayanlara bile kucak açtılar, gemilerle ülkelerine taşıdılar, katliamdan kurtardılar, Devlet-i aliye'de misafir ettiler. Çünkü yapmacıksız hakikî medenî, doğuştan temiz kalpli, merhametli ve asaletli kimselerdi.

Ama daima iyilik yaptılar kemlik gördüler, hayır işlediler hıyanete uğradılar. Besledikleri azınlıklar, zayıf zamanlarını kolladı, münasip fırsatı yakalayınca hainlik ve nankörlük ettiler; akla-hayale, insanlığa, dine, insafa sığmaz vahşet, denâet ve şenâet gösterdi; daima, her yerde korkunç katliâmlar sergiledi: Girit'te, Mora'da, Makedonya'da, Bulgaristan'da, Kırım'da, Tuna'da, Kıbrıs'ta, Kafkaslar'da, hattâ Anadolu'da...

Tarih bizim asilliğimize, medenîliğimize, insaf, adalet ve merhametimize, âlîcenablığımıza, iyi idaremize, insan-hayvan-çevre--Hak ve hakikat sevgimize, güzel ve yumuşak huyluluğumuza ve hattâ saflığımıza ve safîliğimize şahittir... Tıpkı bu karşımızdaki nâmertlerin dönekliğine, nankörlüğüne, sinsilik ve nifakçılığına, edepsizlik ve ahlâksızlığına, pespâyelik ve alçaklığına, bozuk ve kokuşmuş felsefesine, dinlerindeki samîmîyetsizliklerine, insafsızlık ve gaddarlıklarına, engizisyonculuklarına, katliâmcılık ve işkenceciliklerine defaatle şahit olduğu gibi...

Bunlar değil bizlere, kendi aralarındaki inanç farklılıklarına bile tahammül edemez, birbirlerini bile katliâm ederler, yıllar yılı birbirleriyle savaşırlar, ilim adamlarını saman yığınlarında yakar, hakkı söyleyenlerin derilerini diri diri yüzerler.

Bunlara dikkat edin, yaldızlı reklam ve propagandalarına asla aldırmayın! Bunlar daima iki yüzlü, çifte standartlıdırlar.

Evet dünyada kutuplaşma değişti, Amerika ile Rusya barıştı, Avrupa devletleri birleşti ama, din, kilise, milliyet ve medeniyet taassub ve katılıkları bütün şiddetiyle devam ediyor. Kurmak istedikleri yeni dünya düzeninde İslâm'a ve müslümanlara yer vermek asla istemiyorlar. Hedefleri tüm İslâm Alemi ve bu arada aziz ülkemiz. Paylaşılmak istenen de, ülkemizin yer üstü ve yeraltı servetleri, petrolleri, stratejik madenleri, toprak bütünlükleri, hürriyet ve istiklâlleri...

Onun için --tedbir almazsak-- yakın zamanda çok daha ciddî ve vahim durumlarla yüz yüze gelmekten kurtulamayız. Bosna-Hersek, Karabağ, Keşmir, Filistin ve daha başka yerlerde gördüğümüz faciaları bizler de yaşayabiliriz.

Hayat acımasız bir mücâdeledir, kusur ve kabahat bizim. Düşman elbette düşmanlığını yapacak, ondan yardım ve medet ummak, insaf ve merhamet beklemek ahmaklık olur. Çok güçlü ve kuvvetli olmalı, mücadeleden galib çıkmak için çok iyi hazırlanmalı, pür dikkat ve uyanık olmalıyız.

Bizim imkân ve avantajlarımız da az değildir, elbette bu acı günler geçecek, söz sırası bize de gelecek.

Zalimler Azîz-ü Züntikam Allah'ın kahrından, mazlumun âhından, mağdurların ve masumların yakın gelecekteki intikamlarından korksun ve titresin!..