BAŞARI, YILMADAN ÇALIŞMAKTA

KADIN VE AİLE OCAK 90

Demokrasi (halk idaresi) ve Cumhuriyet (toplumun egemenliği), birçok ülkede sadece laftadır; bir oyun, bir aldatmaca, bir göz boyama, bir reklam ve propagandadır. Nitekim resmi adı "Demokratik Halk Cumhuriyeti" olan birçok devlet, komünizmle, koyu ve katı bir diktatörlükle yönetilir. Halk oralarda gizli polis örgütlerinin amansız takibinde ezilir, koyu bir despotlukla idare edilir, esir gibi çalıştırılır. Oralarda insanın kıymeti yoktur, haklar ve hürriyetler yoktur. Yöneten kadro krallar gibi yaşar, halk sefaletten ölür; gerçekleri söyleyenler işkence görür, hapiste çürür.

Bizim ülkemizde de halkımız uzun zaman ezilmiş, en tabii haklarından ve hürriyetlerinden yoksun yönetilmiştir. Vesikalar yayınlanıyor, görgü şahitleri söylüyorlar ki nice korkunç zulümler işlenmiş, mallar gasbedilmiş, insanlar haksız yere hapse atılmış, darağaçlarına asılmış, camiler yıkılmış, Kur'anlar yakılmış, din eğitimi yasaklanmış, tarih kitabeleri kazınmış; antika elyazmaları yerlerde çiğnenmiş, vakıflar gayesinden saptırılmış, yağmalanmış, satılmış, eski eserler kültürümüz yok edilmeğe, halkımız dinsizleştirilmeğe, hristiyanlaştırılmağa çalışılmış, milli arşivlerin değerli belgeleri vagonlarla satılmış, İslam kötülenmiş, ibadet yasaklanmış, hocalar horlanmış, cezalandırılmış, ezanlar susturulmuş, gerçekler unutturulmuş, tarih yanlış öğretilmiş, halk sefil, perişan edilmiş ve geri bırakılmış..

Şimdi uyarıyoruz, o acı günler mazide kaldı. 20. Yüzyılın sonuna yaklaştık, oldukça ilerledik, geliştik. Artık komünist blokta bile çözülme başladı, baskı ve zulüm rejimleri çöküyor, büyük sosyal gelişmeler var, hürriyetler genişliyor, halklar rahat nefes alıyor.

Acaba bugünümüzün insanı ve aydını, artık, evrensel insan haklarını, hürriyetlerin değerini, vazgeçilmezliğini, dokunulmazlığını, azizliğini... anlayabilmiş, hazmedebilmiş mi? Herkes, kendinden başkasının da aklı ve kalbi ve zevki bulunduğunu, renklerin ve zevklerin ve yaşam tarzlarının horlanıp tartışılmayacağını, karşısındakinin fikirlerine, inancına saygı duymanın medeniyetin vazgeçilmez gereği olduğunu kavramış, kabullenmiş mi?

Ne gezer!

Tüm yaldızlı sözler, parlak prensipler İslam ve Müslümanlar bahis konusu olunca ortadan kalkıyor, yerlerini kin, düşmanlık, despotluk ve gaddarlık alıyor.

Bizim devrimbaz ve düzenbaz aydın bozuntularının yaşlıları, o eski devirlerin zorbalık alışkanlığı ile karşılaştıklarından değişemiyorlar. Hala hoşgörüsüz, amansız, asmak, kesmek, yasaklamak, susturmak, engellemek, ezmek sevdasındalar; tazeleri ise, gerçeklerden habersiz, kültürden yoksun, toy, köksüz, maddeci, zevkperest.. Ya nefsinin ve şeytanın dejenere bir taklidi, ya kuzeyin veya doğnunu amansız militanı...

Başörtüsünün serbest olması ve Ayasofya Camii'nin tekrar ibadete açılması münasebetiyle büyük menfi kampanya başlattılar; tahminler, kehanetler üzerine telaşlar, iftiralar, jurnaller, tahrikler devam edip duruyor.

Ülkenin en olgun, en yüksek kültürlü şahsiyetlerine sahip olması gereken üniversitelerde bile devrimbazlık; uygarlık ve çağdaşlık adına ne yüz kızartıcı rezaletler cereyan ediyor, ne haksızlıklar yapılıyor, ne zulümler işleniyor. Bazı üniversite rektörleri, dekanları ve profesörleri, görüyoruz ki hala olgun ve ergin değil. Batı standartlarındaki, uygarlık ve kültür düzeyine bile ulaşmamışlar. Bağnazlıktan, hırçınlıktan kurtulamamışlar. Bunların binlerce zavallı dindar kız öğrenciye yaptığını bir papaz, bir ingiliz, bir amerikalı bile asla yapmaz. Sanki komünist bir ülkedeyiz. Bizim paralarımızla yaşıyor, bizim haklarımızın, hürriyetlerimizin, dinimizin, kültürümüzün, zevkimizin, istediğimizin karşısına dikilmiş, adeta bizimle kıyasıya savaşıyorlar.

Ya basın! Hergün mecburen, ilerici ve devrimbaz gazeteleri, yazarları okuyor, takip ediyorum. Fikir sefaletleri, mantık çarpıklıkları, ahlak düşüklükleri içler acısı! Sanki biz sömürgeyiz, onlar işgal kuvvetlerinin sözcükleri! Dinsizlik, densizlik, müstehcenlik, yalan haberler, yanlış fikirler, asılsız isnad ve iftiralar, yersiz suçlamalar, çifte standartlar, çelişkiler, mugalatalar, zır cahillikler.. Ne müthiş örgütlü bir şer cephesi!

Bu durum karşısında ne yapmalıyız?

Korkmamalıyız, yılmamalıyız; ümitsizlik yok! Biz hak yoldayız, biz haklıyız, biz güçlüyüz, sonunda biz kazanacağız, inşaallah. Bu güzel ülke bizim, bize atalarımızın yadigarı ve emaneti! Onların temiz hatıralarını yüceltecek, ruhlarını şad edeceğiz. Aziz mukaddesatımızı çiğnetmeyeceğiz. O halde:

Fikirlerimizi her yerde, herkese karşı kuvvetle savunalım; çok okuyup, çok öğrenelim, çok okuyup, çok öğrenelim, çalışalım, anlatalım, irşad edelim.

Her yerde dernekler kuralım, birlik ve beraberlik içinde olalım. İyi bilelim ki: En önemli iş eğitim, en önemli araç basın!

Başarı, çalışmaların samimiyet, ciddiyet, kuvvet ve kesretine bağlı.