TEHLİKELİ TOPLUM ÇATIŞMALARI VE ALINACAK TEDBİRLER

Halil Necatioğlu

Elhamdü lillâh müslümanız! Gayemiz Allah'ın rızasını kazanmak; işimiz: Ümmeti Muhammed'e --ona sonsuz salât ü selâm olsun-- hizmet etmek, hayır işlemek, ibadât ü tâat eylemek, insanlığa faydalı bir ömür geçirip, Rabbimiz'e o bizden razı, biz ondan razı olarak kavuşmak. Dünyalık hırsı ve telâşı içinde değiliz, aksine dinimiz ve imanımız uğruna her türlü fedakârlığı yapmağa, mal ve can feda etmeğe hazırız. Mevlam yanıltmasın, şaşırtmasın, doğru yoldan saptırmasın, tevfıkını bizlere daima refik eylesin!..

Müslüman dedelerimiz bu diyarları bizlere yâdigâr ve emanet bıraktı, görülecek çok işimiz, kapatılacak çok hesabımız, alınacak çok alacağımız var; bunları çok iyi takip etmek de en kutsal görevimiz.

Bu topraklarda birilerinin de gözü var, el birliği ile çalışıyorlar. Bizi bölmek, parçalamak, birbirimize düşürmek, yok etmek istiyorlar. Bu hayal değil, zan değil, vehim ve kuşku değil; taş gibi, buz gibi soğuk, acı bir gerçek binlerce delille sabit bir hakikat: Rus, petrol bölgelerine ve sıcak iklimlere inecek diye nice müslüman taprakları işgal etmiş, hunhar zulmünde ber-devam; Amerika, Avrupa ve İsrail'in gözü Ortadoğu İslâm ülkeleri ve petrollerinde; istilâ artarak, güçlenerek, yerini sağlamlaştırarak ilerliyor; Yunan Ege'yi, Batı Anadolu'muzu, güzel İstanbul'umuzu yutmaya hevesleniyor, yutkunuyor, sürtünüyor, kaşınıyor; Ermeni Karadeniz'den Akdeniz'e, Samsun'dan Adana'ya kadar genişlemek sevdasında, Doğu Anadolu şehirlerinde beğendiği mülkleri peyleyip almakla meşgul, yurtiçi ve yutdışında, aramızda ve karşımızda sinsi ve âşikâr faaliyette...

Bizler ise, gàfil ve câhil, adetâ sırtüstü yatmış uyuyoruz. İslâm ülkeleri arasında hürriyet ve haklarını, zenginlik ve menfaatlerini korumak için bir yakınlaşma ve işbirliği sağlanmış değil. Her ülkedeki has ve hâlis, samîmî ve hakîkî müslümanlar, bir takım bahanelerle zulüm ve baskı altına alınmış; eziliyor, horlanıyor, hapsediliyor, öldürülüyor...

Türkiye'mizde de çok vahim gelişmeler var, çok uyanık, çok dikkatli, çok hazırlıklı, çok kuvvetli, çok cesur olmak gerekiyor. Bölünmeyi ve yenilip yutulmayı engellemek için çok atik ve çabuk hareket etmeli, çok sıkı işbirliği yapmalı, çok çalışmalı, çok düşünmeli, çok iyi tedbir almalıyız.

Onlar, en çok, insan güç ve potansiyelimizi kırmak için uğraşıyorlar. Bunu sağlamak için ellerinde çeşitli planları var ve bunları halen etkili bir şekilde uygulamaktalar. Meselâ:

1. Bir Türk-Kürt iç çatışması alevlendirmek için uzun yıllardır çalışmaktalar. Burada asıl maksat kukla ve paravana bir devlet ortaya çıkarıp petrolleri sömürmek, bir ermeni devletini kurmak ve genişletmek, İsrail'in de oralara kadar yayılmasını sağlamak.

Bu oyuna karşı çok uyanık olmalıyız. Türk, Kürt, Arap, Boşnak, Çerkes, Azeri, Çeçen... tüm müslümanların kardeş olduğunu; küfrün de karşı tarafta tek bir millet oluşturduğunu, beraber çalıştığını, İslâm kardeşliğini bozmanın çok büyük bir vebal, günah ve felaketler getireceğini gür sesle söylemeli, çok etkili şekilde vurgulamalı, mevcut yaraları sarmaya, dargınları barıştırmaya, bölge sakinlerinin hayat ve refah seviyelerini toplucu yükseltmeğe çalışmalıyız.

2. Bir Sünnî ve Alevî çatışması için yine yıllardan beri çalışmaktalar. Sünnî ülkelerde Alevî azınlıkları destekleyip, organize ederken; Alevîlerin ve Şiîlerin ekseriyette olduğu ülkeleri de terörist ilan edip birbirlerine kırdırmak istiyorlar. Türkiye'de de benzer çalışmalar var.

Bu oyuna gelmemeğe her iki taraf çok dikkat etmelidir. Sünnîlerin de Hazret-i Ali taraftarı olduğu, onu çok sevdiği vurgulanmalı, tarihteki eski ihtilaf ve çatışmaları günümüze taşımanın anlamsız ve yanlış olduğu iyice anlatılmalıdır. dini yönden cahil ve kapalı toplumların aydınlanması, İslâm'ı iyi öğrenmesi, Hazret-i Ali'nin ve evlâdının yoluna girmesi için irşad ve tebliğ çalışmalarına çok önem ve ağırlık verilmesi, iki grup arasında yakınlaşma ve dostluğun sağlanması, bu konularda hepimizin görev yapması fevkalâde önemli tedbirler cümlesindendir.

3. Cumhuriyetten sonra gelişen ve son günlerde iyice belirginleşen yeni bir tehlike de ordu ile halkı birbirinden soğutmak veya düşman hale getirmek.

Türk halkı tarih boyu askerliği, cihadı, Allah yolunda can vermeyi, şehid olmayı sevmiş, ideal edinmiş, zaferler bu üstün moral gücüyle kazanılıyor, Türk ordusu ile savaşmayı kimse göze alamıyor, savaşsa karşısında tutunamıyor; o zaman düşman için çare ne?

Bir çare, ordu mensuplarını dinsizleştirmeğe çalışmak, ateist eğitimle yetiştirmek, içkiye, kumara, rüşvete, lükse, zinaya, harama mübtela kılmak, Allah'ın rızasından ve rahmetinden mahrum bırakmak, mel'un ve mağdub insanlar haline düşürmek....

Diğer bir çare, ordudaki dindarları tasfiye etmek, ordudan atmak, orduyu kendine bende ettiği, soyu bozuk ajanlarının eline geçirtmek.

Üçüncü bir şeytanlık da orduyu dinsiz veya İslâm'a hasım gösterip, halkın gözünden düşürmek, halkımızın desteğinden mahrum hale getirmek, halkın Mehmetçik ve askerlik sevgisini köreltmek, orduyu kendisine düşman olarak görmesini sağlamak....

Bu, milli birlik ve bekàmızı tehdid eden en önemli ve en vahim oyun. Bu oyuna gelmemeye çok gayret göstermeliyiz. Zaten kışlasına roket atan, askerini şehid eden teröristlerle uğraşıp duran ordunun başına yeni bir gaile daha açmamaya çok dikkat etmek gerek. Cezayir gibi olmamalıyız, birbirimizi vuran düşmanlar durumuna düşmemeliyiz. Konuyu yüksek ilgililere ve yüce Meclis mensuplarına arz ederim: Basiretli davransınlar şu hassas zamanda hem Batılı, Amerikalı ordu moral düzenlerini, hem de an'anevî milli geleneklerimizi göz önüne alarak gerekli kanunî tedbirleri alsınlar, kanun ve yönetmelik düzenlemelerini yapsınlar, din, vicdan, fikir, ibadet ve kıyafet konularında halk ve ordu mensuplarını rencide eden engelleri kaldırsınlar....

4. Dördüncü bir toplum çatışması da aydınlar ve halk arasında çıkarılmak isteniyor. Küçük fakat azılı bir azınlık, aydınlığı ateistlik sanıyor, her fırsatta İslâm'a ve inanca saldırıyor, müslümanları rencide ediyor, inananları şiddetle tahrik eyliyor. Aydınının halkını sevmediği; örfünü, adetini, dilini, dinini, kültürünü sevip koruyup kollamadığı bir milletin hali ne olur! Zaten ortada müthiş bir kültür emperyalizmi varken, bir de aydın geçinenlerin kalkıp milli kültüre cephe alması vatan hainliği, düşman ajanlığı değil de nedir?..

Elhamdü lillah halkımız, ariftir, zariftir, müeddeptir, sevgi ve saygıyı bilir, hakkı sever, hayrı işler. Kültürümüz, köklüdür, görkemlidir, yücedir, muhteşemdir, çok güzel ve çok değerlidir. Dinimiz haktır, inancımız doğrudur, mâneviyatımız sağlamdır. Bazı yarı aydınlar bunu bilmiyor ve anlamıyor. Allah ıslah etsin. Çok şükür sayıları azdır, günden güne de azalıp yok olmaya doğru gidiyorlar. İlâ cehenneme zümerâ...

Devletin ve kurumların, bu zavallılara uymaması, dine karşı tavır almaması, dindarlara zulm etmemesi temenni olunur.

Halkımız bu konuda da milletvekilerimize ciddi görevler düştüğünü, din ve vicdan, ibadet ve kıyafet hürriyetlerini sağlamak konusunda kanunî düzenlemeler yapmaları gerektiğini düşünüyor ve onlardan yardım bekliyor.

İslâm, Nisan 1996