MÜSLÜMAN VE HRİSTİYAN VAKIFLARIN MUKAYESESİ

Halil Necatioğlu

İSLAM, OCAK 91

Coburg İslâm Cemiyeti'nin davetlisi olarak Avusturalya'nın Melbourne şehrindeyim. Bu cemiyetin müstakil bir arsa içinde küçük bir camii ve mütevazi müştemilâtı var, cemaatını çoğu ihvanımız. "Seher" adlı bir aylık dergi çıkartıyor ve güzel eğitim çalışmaları yapıyorlar.

Cemaat dışındaki diğer Türkler'le de tanışma ve yakınlaşma sebebi, İslâmî birlik ve beraberlik vesilesi olsun diye, "Yunus Emre ve Tasavvuf" konulu bir konferansa düzenledik, 16 aralık günü yapıldı. Tutulan salon, geniş bir avlu içinde, öyle ki konferansa gelen dinleyicilerin yüzlerce aracı rahatlıkla park yeri buldu. Mülkiyeti kiliseye aitmiş, çevresinde aynı kilisenin daha başka tesisleri var, okul ve ibadethanesi de geniş alanlara sahip.

Gezdiğim diğer Amerika ve Avrupa ülkelerinde de durum aynı: Kiliseler sadece ibadet işleriyle ilgilenmiyor, bilakis tüm sosyal ve kültürel sahalara da giriyor, muazzam binaları, servetleri, mülkleri, arazileri var; okullar, kreşler, yurtlar, fakülteler, yüksek okullar, hattâ üniversiteler kurmuşlar; büyük hastahaneleri, otelleri, güçlü ticari şirketleri, imalathaneleri, fabrikaları, bağış toplama kuruluşları, sosyal yardım kurumları, politika elemanları, valileri, milletvekilleri, herşeyleri mevcut, halk üzerinde ve devlete karşı güçlü ve nüfuzlu durumdalar, devlet de kendilerine ister istemez büyük destek veriyor, itibar gösteriyor.

Laikliğin dine karşı bir silah, bir alternatif olarak kullanılması ne mümkün! Laiklik, sadece muhtelif hristiyan mezhepleri ve serbest felsefi ekoller arasında hürriyet ve eşitliği sağlayan, bir grubun öbürlerine baskı yapmasını önleyen bir mütareke, bir uzlaşma formülü; ama her grup alabildiğine serbest ve hırslı ve gayretli; çalışmasına bir müdahale ve baskı olsa müthiş çıngar çıkarır, kıyameti koparırlar.

Ezilen, aldatılan ve oyuna getirilen sadece bir zavallı müslümanlar.

Mübarek ecdadımızın, en halis, en derin dinî duygularala tesis ettikleri vakıflarımız ne halde? Biz de hristiyanların kendi vakıflarından istifade ettikleri gibi şimdi onlardan amaçlarına uygun şekilde istifade edebiliyor muyuz?

Ne gezer, çoğu satılmış veya bakımsızlıktan harabe haline gelmiş. En büyük darbe devletten. Devlet ne? Senin, benim gibi insanlardan meydana gelmiş bir büyük heyet. Onu meydana getiren fertler, devlet başkanları, bakanlar, milletvekilleri, çeşitli kademede memur ve hizmetliler, eğir iyi niyetli, bilgili, dürüst, merhametli, sorumluluk duygusuna sahip, faziletli insanlar ise devlet, milletinin hizmetinde başarılı, yapılan işler olumlu; eğer devlet kadroları faziletsiz insanlar tarafından ele geçirilmişse sonuç zulüm, yağma, rüşvet, rezalet ve felâket.

Ecdad yadiğârı, millet malı, sanat harikası, irfan ve imran sembolü birçok vakıf eseri ve müessesesi, ve bunların sağlıklı çalışması ve işlemesi için bağışlanmış gelir kaynakları bizzat Vakıflar İdaresi tarafından satılmış, camiler, hanlar, kervansaraylar, tarlalar, evler, dükkanlar, öyle gaddarca ve alelacele yağmalatılmış ki 300 liraya satılan bir tarihi eserin sadece kubbesindeki kurşun hurdası 300 liraya alıcı bulmuş. Mukaveleye, "satılan cami alıcı tarafından 3 ay içinde yıktırılmazsa satış fesih ve iptal olunabilir" diye tehditli maddeler konularak, tahrip ve yıkım, şiddetli teşvik olunmuş. Birçok cami, tekke, hamam, külliye ve müştemilâtı müslüman ahali, vakıf malı satın almak günahtır, diye düşündüğünden gayrimüslimlerin mülküne geçmiş, onlar da bizzat benim gördüğüm bazı örneklerde olduğu gibi, ibadethaneyi işhanı haline getirmiş, mihrap yerine de yüznumara koyarak İslâm'dan hınç almış, ölünce malını kiliseye vakfetmiş, böylece meselâ süleymaniye'nin, Rüstempaşa'nın, Nuruosmaniye'nin, Mahmutpaşa'nın... dükkanları, hamamları, müştemilâtları gayrimüslimlerin, kiliselerin mülkü haline dönmüş, şimdi kurtarabilirsen kurtar. Aynı düşman tavırla çeşme, bina, kale hitabeleri kazıtılmış, şaheser yazma eserler toplanıp yakılmış, toprağa gömülmüş, kütüphaneler yağmalanmış, arşiv vesikaları vagon vagon yabancılara satılmış v.s.

Evkaf Vekaleti ilga edildikten sonra yerine kurulan Vakıflar Genel Müdürlüğü emanetleri koruyumamış, vakıf şartlarını yerine getirmemiş, yuriçi ve yurtdışı vakıflarını kaybetmiş. Halbuki onun görevi banka ve otel işletmek mi olmalıydı! Millet de vakıf malının cemiyetin toplu serveti olduğu şuuruna lâyık bir canlılıkta onları himaye etmeyi başaramamış, her yerde vakıf mülk ve araziler tecavüze ve yağmaya maruz kalmış... maalesef, çok acı ve feci.

Millî ve dinî kültürümüze sanat ve vakıf eserlerine karşı yapılan bu tecavüz ve tahrisatın boyutlarını ve ehemmiyetini, şimdi yurtdışında yaptığım mukayeselerde daha iyi görünüm. Allah c.c. mes'ullerin cezasını elbet verecek.

Şimdi devlet yöneticilerinden, hâkimlerden, belediyecilerimizden ve milletvekillerinden dileğimiz, vakıflarımıza karşı yapılmış olan her türlü haksızlık ve tecavüzü telafi ve tazmin için gereken çalışmaları Allah rızası için yapmalı.

Yöneticiler ancak adalet temeli üzerinde payidar olur, haksızlıklar tamir edilmezse, yeni yeni haksızlıklara yol açar, milletin devlete, kanuna itimadı ve saygısı kalmaz, anarşi başlar. Sosyal patlamalar devleti de tahrip eder, milleti de çökertir. Kurtuluş hakka, adalete, Allah'ın emrine dönmektedir.