AĞIR BİR İFTİRA YAZISINA SAKİN BİRKAÇ CEVAP

İSLAM, AĞUSTOS 86

Sana şahsım hakkında söylediklerin için cevap vermeğe tenezzül etmezdim, eğer sözlerin sadece beni muhatap almış olsaydı; Peygamber s.a.s. efendimiz: "Haklı olduğu halde münakaşayı terk edene cennetin avlusunda bir köşk garanti ederim" buyurdu diye, tazallûmumu Rabbime arz eyler, seni O'na havale ederek susardım. Ama birçok din ve tasavvuf büyüğümüze de dil uzatıp, dindarlık namına birçok dinî gerçeği inkâr durumuna düşmüşsün. Onun için cevap vermek boynuma dinî bir vazife ve vecibe oldu.

Önce yazı uslûbun çok çirkin ve bayağı, Müslümana hiç yakışmıyor; alaylı, iftiracı, küstah ve saldırgan; değil iyi müslüman olmak, sadece iyi bir araştırıcı-inceleyici ve tenkidci olmak için bile serinkanlı, saygılı ve kibar davranmayı öğrenmen şarttır. Asîl insan muhatabı dost-düşman kim olursa olsun âdîleşmez.

İkincisi, yazını niçin bir sol dergide yazdığın hiç anlaşılmıyor. Onlarla fikir birliğin mi var, gönül birliğin mi? Bilemz misin ki Peygamber efendimiz s.a.s.: "Herkim ki bir grubun arasına katılır, kalabalığına karışırsa onlardan sayılır" buyurmuştur. Eğer solcuların bazı fikirlerine katılmadığın halde onların yanında yer alabilecek kadar mezhebin geniş ise, aynı müsahamayı niye bazı konularda senden farklı olan Müslümanlara da gösteremiyorsun!

Ama senin ile onlar arasında çok sağlam bir müşterek nokta hemen göze çarpıyor: Onlar, din, burjuvazinin proletaryayı sömürmek için ortaya koyduğu bir düzen, bir tuzak, bir afyondur diyorlar, sen de Hacıbayram'da din sömürüsünden yakınıyor; orada ibadet edenleri, "kendi kişisel hesapları ve bağlı oldukları çevrelerin dünyasal iktidarları için günde beş defa namaz adı altında bir araya gelip tekrar dağılan şuursuz gruplar" olarak görüyor, ezki Müslümanlar hakkında da "tahmin ettiğim kadarıyla bunların büyük kısmı sağlıklarında milleti sömürüp anasını ağlatmışlardır" diyorsun. Demek ki sol ideolojinin tesiri altında kalmışsın.

Bunların kalplerini mi yardın ki düşünce yapılarına, niyetlerine bu kadar kesin teşhis koyuyorsun. Buna dinde en aşağı su-i zan ve iftira derler ki aşikar bir günahtır.

Şapı, şekerle; camı elmesla; ağuyu şifalı şurubla bir sanıp Çevirgel ve Açma Duasıyla, el-İbriz ve lübbü'l-lubb kitabını aynı kefeye koyuyor; dine hizmet etmeş büyük âlimlerle bir Mevlid kıraatına 150.000-200.000 isteyen melidhanları eşit gösteriyorsun. Dergi ve kitaplarının, makalelerinin muhtevasıortada iken nakah yere bazı kimseleri şirke sahip çıkmakla suçluyor; arkadan muskacı, üfürükçü, cifirci, müneccim, gayb işleriyle uğraşan yobaz kişileri sayıp mugalata ve laf kalabalığıyla kızdığın kimseyi o tiptenmiş gibi göstermeğe çabalıyorsun.

Bilmez misin ki Hz. Peygamber s.a.s.'in bildirdiği üzere: Bir Müslüman bir müslümana onda olmayan bir sıfatı izafe ederse o sıfat döner söyleyene gelir, kâfir derse kendi kâfir olur, müşrik derse söyleyen ceza olarak şirke düşürülür.

Kendini gerçek Müslüman sanıp bütün diğer Müslümanlara en kötü sıfatları reva görüyorsun. Kibir ve ucubun kendini beğenmenin ne kadar büyük günah olduğunu, kalbinde zerrece kibir olanın cennete giremeyeceğini hadis-i şeriflerden okumadın mı?

Tasavvuf, tasavvuf büyükleri ve kerametler hakkında bilgin yok veya yanlış; inancımızda keramet-i evliya haktır, Kur'an-ı kerim'de, hadis-i şerifte deliller getiriyoruz. Nefsaniyet ve enaniyetiniz kabarmasın diye, inad edip dinden imandan uzak düşmeyiniz diye sizin gibilere münakaşa ve cedel üslubu ile değil, ilmî üslûpla, tebliğ metoduyla dolaylı yoldan cevap veriyoruz; siz ise ya yazdıklarımızı okumuyor; ya da okuduklarınızı anlamıyor, gene inkara gidiyorsunuz.

Tasavvuf, İslâmî bir ilmin adıdır; o çatı altındaki tezkiye-i nefs, tasviye-i kalb, tehzib-i ahlâk, zikr, tesbih, ibadet, riyazet, zühd, takva... ana İslâmî konulardandır. İslâm'ın gerçek kurtuluşu o ğerçek tasavvufla olur.

Halkı irşad ve terbiye âlimlerin boynu borcu ve vazifesi olup, halkın da gerçek ulemasına sevgi ve saygı göstermesi Allah'ın ve Rasulullah'ın emridir. Şu halde sizin değil asıl bizim yolumuz doğrudur. Tasavvufun hedefi küfür ve şirkle en derin manası ile cihad etmektir. Defalarca yazdık ve belirttik ki, biz dünyada Kur'an'ın emir ve yasaklarına, Rasulullah'ın sünnetine uygun yaşayıp, şehid sevapları kazanarak ölmek istiyoruz. Seninle şahsen bir alâkamız yok; bizi hiç de tanımıyorsun; Su-i zannı ve inadı bırak; acele kararlar verme, ahkâm kesme; kuru akıl ve boş felsefe çok kimseyi helâk eyledi. Yolun çıkar yol değil, sünnet-i seniyyeyi nebeviyeye tevazu ve samimiyetle sarıl ki manevî hastalıklardan şifa bulasın.