İRŞAD ÇALIŞMALARININ ZARURETİ

İSLAM, ŞUBAT 85

Türkiye'de müslümanlığın tarıhî seyri ve hâl-i hazır durumu nedir?

Milletimiz uzun bir devre müslümanların mümessilliğini ve geniş İslâm âleminin bayraktarlığını yapmış; büyük ve değerli şahsiyetler yetiştirmiş; İslâm medeniyetini geliştirmiş, dünyanın her yerindeki din kardeşlerine yardım elini uzatmış; onları mânen ve maddeten, fikren ve fi'len canla başla savunup korumuş; üç kıtada asırlarca hüküm sürmüş; hizmetleriyle ümmetten haklı bir baygı ve sevgi toplamış, lider bir millet idi.

Ülkemiz, mazideki bu şanlı ve şerefli durumunu, çeşitli askerî ve sosyal sebepler yüzünden maalesef muhafaza edememiştir. O günlerin aziz hatırası ve tatlı yâdı hatırımızda capcanlı yaşıyor.

Daha sonraki durumun acılığı ise hâlâ içimizde kanamakta olan bir yara hâlindedir. Düşmanlar İslâm nâmına bizi hedef almış, peşpeşe asırlar boyu ve münavebe yoluyla salrınmış durmuş; dostlar bizi yardımsız bırakmış, hattâ arkadan hançerlemiştir. Böylece sürekli geriledik, yıprandık, çöktük. Çok zor günler yaşadık, yüzbinlerce vatan evladı şehit düştü. Eskiye nisbetle çok küçük bir vatan parçasında üstün îman hasletlerimizle cansiperane çarpışarak istiklâlimizi kurtarabildik.

Düşmanlarımızı tanımayan gafillerimiz, muvakkat bir nefes alma devresine ve korkunç tavizler vererek sağlanan aldatıcı rehavete bakarak mücadelenin sona erdiğini sanıyor. Düşmanların zaman zaman düşen maskelerinden, bize karşı takındıkları hırçın tavırlardan, hırıltılı diş göstermelerden uyanıyor.

Evet maddHi savaş zahirde durakladı; fakat fikir, inanç, din ve kültür sahasındaki manevî mücadele, sinsî ve gizli çalışmalar bütün şiddetiyle devam ediyor. Buna karşılık aramızdaki gafil okumuşlar oyunun farkında değil; hattâ düşman, onları eski devsirmeler gibi kullanıp kendi nâmına bize saldırtıyor. Onlar münevverlik iddiasında, fakat kendi öz mazisinden, mefahirinden, kültüründen kopmuş; millî idealini, ecdat şuurunu yitirmiş; ezelî hasımlarımızın safına geçmiş; eski eyaletlerimizdeki mâsum müslüman kitlelerin kanlı kâtillerini dost edinmiş; asıl dostlarına, soydaşlarına, dindaşlarına, kardeşlerine kan kusturuyor.

Diğer yandan, geniş halk kitlelerimiz de -dinî eğitimdeki uzun fetret devresi ve millî eğitim politikasındaki sosyal gerçeklere aykırı prensip kararları sebebiyle- örf ve adetini, ahlâk ve adâbını, dinin ana emirlerini ve zarif inceliklerini unutmuş durumda; inanç, ibadet, davranış ve yaşayışında tashihe muhtaç hususlar, bâriz tezatlar, aşikâr tutarsızlıklar ve hazîn hatalar dolu. Ülkenin kâhır ekseriyeti müslüman ama; kaç tanesi dört başı mâmur, ölçülü, dengeli, ihlaslı, bilgili, şuurlu, mücahit müslüman?!!

Bu durumda bizlere büyük mesuliyetler geliyor. Kolları ve paçaları sıvamalı; hasımlara, düşmanlara karşı toparlanmalı, birlik ve beraberliği mutlaka sağlamalı, müşterek hareket etmeli, bilhassa şuurlu müslüman sayısını artırmak, tabanı ve daireyi genişletmek, cahilleri eğitmek, gafilleri uyarmak üzere var gücümüzle irşad çalışmalarına yönelmeliyiz. Şahsî, içtimâî ve hattâ millî necat ve felâhımız bu çalışmalara bağlıdır.